Diyalektiğin önemli yasalarından biri olan “zıtların birliği ve mücadelesi yasası” bir kez daha gösteriyor ki günlük politik yaşamda da hiçbir şey düz, pürüzsüz ve sıkıntısız geçmiyor. Amacım ne bir genelleme yapmak ne de bilinen bilimsel bir kurala atıfta bulunmak. Çok zor bir süreçten geçildiğini bilmeyen ve bunu anlatmayan, dile getirmeyen hemen hemen yok. Şimdi yeni devrimci politikalar geliştirmeye, taktik ataklara geçmeye büyük gereksinim var. AKP iktidarı, “Osmanlıda oyun bitmez” kurnazlığıyla asla güven emareleri taşımayan bir manevra yapıyor. Öcalan’ı avukatlarıyla görüştürmeyi sanki bir lütufmuş gibi lanse etmeye çalışıyor. Oysa “takiye” yapıyor olsalarda bu adımı onlara attıran demokratik direnişlerdir. İstanbul belediye başkanlığını kaybetmiş olmaları onları çılgına çevirmiştir. Devrimcilerin, “İstanbul’un devrimci mücadele içindeki önemi çok büyüktür” tespitinin ne kadar doğru olduğu bu seçimlerde bir kez daha anlaşılmıştır. Her şeye rağmen iktidarın bir kurnaz manevrası var ortada. Dikkatimizi çeken bu kurnaz manevranın niye yapılmış olmasıdır. Kuşkusuz bunu tek bir nedenle açıklamaya çalışmak eksik olur. Biz aklımıza ilk gelen birkaç tanesini sıralamaya çalışalım.
Ortadoğu’da son gelinen aşamada politik ortam birçok ülkede ciddi kaygılar yaratmış ve her ülkeyi farklı düzeylerde yeni bir hassasiyet ortamına sokmuştur. Özellikle de Demokratik Suriye Güçleri’nin (DSG) IŞİD’i ininde yok edip birçoğunu esir alması ve onların “uluslararası bir mahkemede yargılanması” isteğinin Batı’da taraftar bulmasıyla kimi destekçilerinde tedirginlik yaratıyor. Türkiye bu konuyu çok yakından takip ediyor. Hem de “ülkenin beka” sorunundan daha fazla önemsiyor. Politik mücadele veren taraflar kendi çıkarı için manevra yapar ve somut koşullarda ona göre tavır belirlemeye çalışır. Özgürlük ve demokrasi mücadelesi veren güçler de baskıcı ve faşizan güçlerin konumlarını zayıflatmak için tüm meşru ve insani mücadele yollarından yararlanır. Politika bir sanatsa, bunu sanat düzeyinde yapan güçlerin başında Kürt demokratik hareketinin geldiği herkesin malumudur. Hiçbir gücün entrikası Demokratik Kürt Hareketini karalamaya yetmez.
İkincisi, AKP iktidarının yaptığı manevralardan birisi de yenilenecek olan İstanbul seçimlerinde Kürt oylarına yönelik yapılan hamledir. Kürtlerden oy almadan İstanbul’da seçim kazanamayacağını herkesten iyi bilen AKP iktidarı çok ciddi bir telaş içinde ve “Kürt oylarını” devşirebilme hesapları yapmaktadır. AKP’yi panik içine sokan ve ona kurnaz hesaplar yaptıran istem HDP’ye oy vermiş Kürtlerin bir kısmının oylarını “kazanmaktan” çok, yıllardır AKP’ye oy vermiş ama son politik tutumlarından dolayı AKP’den uzaklaşma eğilimine girmiş Kürtlerin (kimileri muhafazakar Kürtler diyor) oylarını kaybetmemeye yöneliktir. Yani AKP de panik yaratan kendisine oy vermiş olan Kürtlerin giderek kendisinden uzaklaşma ihtimalinin artmış olmasıdır. AKP manevrası tam da burada devreye girdi ve Öcalan’ın avukatları kanalıyla kamuoyuna yapmış olduğu açıklamadan sonra daha da arttı. Oysa Öcalan ve arkadaşlarının açıklamasında seçimlerden tek bir kelime bile söz edilmemektedir. Tüm ülkede demokratik kazanımlar ve devrimci önderler tecrit altındadır. Tecridi kırmanın ana yolu sadece seçimlerde elde edilecek “kazanımlarla” olası değildir. Kürt halkının geliştirdiği çözüm yolu ve bu yolda yürümek için yaratılan esnek ama kararlı yöntemler “hassasiyetleri” de devrimci ilkeler şeklinde ele almayı sağlamıştır. Kürt fikriyatı kavranmadığı sürece “eleştiri ve özeleştiri”, meramı ne olursa olsun, objektif olarak “günah çıkarmaktan” öteye gidemez. Bundan da önemlisi oluşan alışkanlıklarla “eleştiri ve özeleştiri” sürekli kullanılan bir savunma kalkanına dönüşür. Yöneticileri de “ezberlediklerini” nakaratları sabah, akşam tekrar etmekten öteye götürmez. Bu tutumların Kürt fikriyatıyla uyuşmadığı açıktır. Çünkü militan ruhu köreltmektedir. Bu ise liberalizmi, küçük burjuva savunmacılığı ve çıkarcılığı sağlayan temel dayanağa dönüşür. Ne yazık ki Kürt paradigmasını ve kullanılan “sanatsal söylemi” çarpıtmaya çalışan “dost güçler” de az değildir. Evet, Bu çarpıtmayı kolaylaştıran kimi “Türk aydınların” şartlandırılmış düşüncelerinin payı ortadayken HDP’nin bunu iyi okuması ve ona göre bir seçim politikası geliştirmesi gerekir. Eklemek gerekir ki, örgüt yapısını da Kürt fikriyatı ışığında yeniden yapılandırmak zorundadır.