1 FİLM 1 YÖNETMEN Çeviri: Tolga Er
Yönetmen Laurent Cantet imzasını taşıyan ve ‘Duvarlar Arasında’ adlı kitaptan uyarlanan ‘Sınıf’ , öğrenci-öğretmen ayrımına gitmeden kanıksanmış bir sistemin eleştirel portresini sunuyor
Fransa’nın başkenti Paris’teki bir okulun sınıfında bir yılda yaşananları konu alan ‘Sınıf’ta filmi, öğrenci-öğretmen ayrımına gitmeden kanıksanmış bir sistemin eleştirel portresini sunuyor. Burada, suçlu suçsuz yok. Tersine birçok farklı etnisite ve inanışın açmazda durduğu bir kentin örneklemi var.
‘Sınıf’ta bir topluma dair herkes ve her şey yer alıyor; yetkinin bir kesimde toplandığı mekan, farklı kültürlerden kimseler, anlaşmazlık, çatışma ve haklı-haksız ayrımının flulaştığı bir sıkışmışlık. Yönetmen Laurent Cantet’in imzasını taşıyan yapım, bu gerçekliğini uyarlandığı kitaptan alıyor. Söz konusu kitap, başrolde de gördüğümüz sınıfın öğretmeni François Bégaudeau’ya ait. Otobiyografi niteliğindeki kitabın ismi ise “Duvarlar Arasında.”
Belki de kitabın isminin hikayeyi daha iyi tasvir ettiğini söylemek doğru olacaktır. Nihayetinde Cantet’in filmiyle yaptığı da biraz bu; izleyiciyi duvarların arasına, belli bir dönemden sonra uzak kaldığı bir ortamda yaşananlara davet etmek. Cantet, Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye’ye layık görülen bu filmiyle izleyiciye bir sınıfın dokusunu olabilecek en hakiki bir şekilde sunuyor ve bunu belgeselmişcesine gerçekleştiriyor. Aşağıdaki söyleşide ise yönetmen Laurent Cantet, “Sınıf” filmiyle ele aldığı sorunlara değiniyor ve günümüz eğitim sistemine dair görüşlerinden söz ediyor.
Filminizde okul Fransa toplumunun bir mikrokozmozu gibi karşımıza çıkıyor.
Biz okula sadece o duvarların arkasında ne yaşandığını öğrenmek için girdik ve aslında bunu öğretmenler ve öğrenciler dışında kimse bilmiyor. Öğrenci veya öğretmen değilseniz o duvarların ardında tam anlamıyla neler yaşandığını bilmiyorsunuz. Ve film işte orada geçiyor. Bu küçücük mikrokozmos aracılığıyla tüm dünyayı betimleyebilmek, o duvarların okulu dış dünyadan ayırmadığını ve toplulukların uğraştığı tüm sorunların okula taşabileceğini göstermek benim için önemliydi.
Filminiz François Bégaudeau’nun kitabından uyarlandı ve öğrencilerle beraber eğitim ve öğretim yılı içerisinde çekildi. Sınıfta yaşananların ne kadarı gerçek?
Film kitabın gerçek bir uyarlaması değil. Daha ziyade kitabın uzantısı diyebiliriz. Bu şu anlama geliyor; filmin belgesel tarafı için kitaptan çokça şey kullandım. Kitabın yazarı François Bégaudeau 10 yıldır öğretmen. O bu dünyayı benim bildiğimden çok daha iyi biliyor. Benim asla sahip olamayacağım bir içeriden bakış açısına sahip. Sınıfta dersleri takip etmeme rağmen ben bu öngörüye sahip olamadım. O yüzden benim bu tasviri almam önemliydi. Fakat filmin kitapta olmayan bir bölümünü, filmin hikayesini yazdım. Süleyman’ın kitaptaki hikayesi filmde ilerleyerek yer alıyor. Biz bu hikayenin peşinde düştük ve kitapta olmayan şey filmin hikayesi oldu. François filmin iki yönü olacağını kabul etti: Onun kitabı ve filmin benim onsuz yazdığım kısmı. Bana kalırsa bu ikisi birbiriyle oldukça iyi bir şekilde bir araya geldi.
O halde filminiz daha çok belgesel mi yoksa dram mı?
Bana kalırsa filmim bir belge niteliğinde. Hakikatin var olmasını ve filmde ortaya çıkmasını istiyorum. Bir kelimeyi olduğu gibi tasvir etmek istiyorum, fakat tüm dünyanın bir temsilcisi olmaya çabalamıyorum. Sadece dünyanın küçük bir parçasını gösteriyor, seyircinin izledikten sonra tüm bu olan bitenin ne olduğunu düşünebileceği fikrini taşıyorum. Filmlerim her zaman birçok soru yöneltir fakat bunları kesin olarak asla yanıtlamaz, çünkü bende hiçbir yanıt yok. Dünya fazlasıyla karmaşık ve herkes bu dünyada kendi yerini, rolünü bulmaya çalışıyor. Fakat tüm bu sorulara doğru veya nadide bir yanıt yok.
Filmde François kendini oynadığı ve sınıfta geçen sahneler serbest bir şekilde ilerliyor. Acaba yönetmen olarak yetkinizin bir kısmını ona mı devrettiniz?
Ben diktatoryal tarzda bir yönetmen değilim ve süreci her zaman filmde çalışan her bir kişiyle paylaşmaya çalışırım. François’e gelirsek; bence bu bir filmde sahip olduğum en tatmin edici ilişkiydi, çünkü o benim sahnede çocuklardan beklediğim cümleleri söylemeye iten, benimle beraber sahneyi inşa eden yansımam gibiydi. Böyle çalışmak gerçekten çok komikti. François de aynı zamanda sinemayla ilgili.Kendisi Cahiers du Cinéma’da eleştirmeni, o yüzden filmin nasıl olması gerektiği hakkında sorunsuz bir şekilde konuşabiliyorduk.
Sizce izleyiciler ‘Sınıf’filminden nasıl bir çıkarımda bulunmalı?
Bence film topluluğumuzun çeşitliliği ile kültürün daha zenginleştirdiğini ve öğretmenlerin kenttekitüm kültürlerin karışımıyla okulda ilgilenmek zorunda olduğunu gösteriyoru. İnsanların genellikle sorun olarak gördüğü göç ve dünyanın dört bir yanından gelen insanların entegre olarak bir arada yaşamaya çabalayışıtopluluğumuz ve kültürümüz açısından çok iyi. Bu bir sorun değil. Benim ortaya koymak istediğim temel düşünce bu. Aynı zamanda okul sisteminin çok karmaşık olduğunu gösterdim. Buna verilebilecek tek bir yanıt yok. Sistemde çok fazla çelişki var. Bu sistem insanların bir arada yaşamasına yardımcı fakat aynı zamanda sistemde kendilerine yer bulamadıkları için birçok kişiyi dışlıyor. Filmde gösterilen olay kolay değil. Çocuklarla öğretmenler ve çocukların kendileri arasındaki ilişkiler her zaman çok gerilimli. Fakat aynı zamanda yurttaş olmayı öğrenebilmeleri açısından böyle bir mekanın varolması önemli. Sınıfta bazı denemelerde bulunabilirsiniz. Bir yurttaş olmanın ne anlama geldiğini deneyebilirsiniz.İyi bir argüman bulmak ve fikrinizi dayatmak için tartışabilirsiniz. Burası neye dönüştüğünüz hakkında gerçekten kafa yorabileceğiniz bir yer.
The Works ve IFC’de yer alan röportajların bir kısmı Türkçeleştirilmiştir.