Mücahit Akgün
Seçim kampanyasında Rusya’nın desteğini aldığı yönündeki soruşturmadan aklanan Trump, bu rahatlıkla Moskova ile temasa geçti. Trump ve Putin’in başta Suriye olmak üzere Ortadoğu’da anlaştığı yorumları yapılıyor. İran ise istenmeyen evlat pozisyonunda
Daha birkaç ay önceye kadar harıl harıl ABD’nin Ortadoğu’dan çıkışı tartışılıyordu. Trump’ın ani bir kararıyla ABD güçleri kısa sürede Suriye’den, ardından Afganistan’dan peyderpey çekilecekti. Irak’ta ise sayının minimize edilmesi tartışılıyordu. Bu adımlar ABD açısından atılmayacak adımlar değildir. Ancak klasik dünya düzenin hegemon yapısına tamamıyla zıt bir durum olurdu. Nitekim Trump’ın cevvallikleri kapitalist modernitenin kabesi olan Washington’un derin dehlizlerinde kısa sürede tersine çevrildi. Şimdide harıl harıl ABD’nin Ortadoğu’ya askeri birlik ve ekipman nakliyatı tartışılıyor. Peki hangisi doğru? ABD’nin Ortadoğu’dan çekilmesi ancak ve ancak dünya hegemon olma pozisyonundan vazgeçmesiyle olabilir. Ki bu iktidar olgusunun özüne ters olduğu gibi ABD’nin de bu pozisyonundan vazgeçme gibi bir niyeti yok. Aksine kuşlardan kargayı bilirim dercesine tüm askeri ve ekonomik gücünü kullanarak yan kulvarlarda kendisine rakip olabilme ihtimali olan ya da bu iddiayı dillendiren ülkeleri hizaya getirme arayışında
ABD’nin hem sert hem de yumuşak güç kabiliyeti oldukça gelişkin. Dünya ekonomisinin çeyreğini tek başına, yüzde 60’ını ise Avrupalı ortaklarıyla elinde tutuyor. Bilim ve teknik üretiminde ise epey ilerdeler. Dolayısıyla sorunları çözerken çoklu yöntem kullanma kabiliyeti haizdir. Cumhuriyetçilerin, Trump ile birlikte bu alet edevatları zaman zaman orantısız kullandığı da oluyor. Şu an ABD’nin odaklandığı ülke kuşkusuz İran.İkinci körfez savaşı olarak da bilinen Irak’a 2003 müdahalesiyle Tahran ile Washington arasında bir nüfuz mücadelesi başladı. Arap halk ayaklanmalarıyla birlikte İran mezhepçi politikanın sağladığı avantajı kullanarak Yemen, Suriye, Lübnan ve Irak’ta kendisine bağlı paramiliter güçler oluşturdu. Ayrıca Şii nüfusun bulunduğu diğer körfez ülkelerinde de farklı formatlarda nüfuzunu artırma çabalarını arttırdı.
İran korkutuyor
Petrol ve doğalgaz gibi bolca yeraltı kaynaklara sahip olan İran’ın adı geçen ülkelerde güçlerini konsolide etmesi ve belli bir istikrar sağlanması halinde küresel bir güç olma yolunda mesafe kat etmesi olanaklı hale gelecek.İran dışında ne bölgesel aktörler ne de küresel aktörlerin hiçbirinin isteyeceği bir durum değil. Arap ülkeleri,İsrail bu yükselişten en fazla tedirgin olan ülkeler. Türkiye’nin Sünni mezhebi üzerinde ciddi bir karşı koyuşu oldu ancak hemen hemen her yerde bu yarışı bariz bir şekilde kaybetti. Kürt karşıtlığı nedeniyle şu an İran’ın bu emellerine karşı ses etmiyor ancak memnun olduğu bir vaziyet değil. ABD zaten hem kendi nüfuz alanına kastetme olarak algıladığı hem de ortaklarının feveranı nedeniyle ciddi rahatsız.
Moskova Tahran’a mesafeli
Burada belki Rusya için ayrı bir başlık açılabilir ancak Moskova da İran’ın gücünü aşan ve kendisini zor durumda bırakan hırslarından memnun değil. ABD ve ortaklarına karşı Moskova açısından İran önemli bir müttefik ancak limitsiz olmadığını da zaman zaman hatırlatıyor. Zira Moskova’nın Ortadoğu’nun tamamı başta olmak üzere özellikle körfez ülkelerine açılma isteği ne bir sır ne de yeni bir durumdur. Tahran ile tarafgirliğe varan bir ilişki bu planlarını olumsuz etkiliyor. Yine ABD’nin hassasiyetlerinden dolayıİsrail’le de karşı karşıya gelme niyetinde değil. Bu anlamda Rusya bir az daha Tahran ağırlıklı olsa da belli bir dengeyi gözetiyor. Hakimiyetinde olan Suriye’de İsrail’in sık sık gerçekleştirilen saldırılarına göz yumması, zaman zaman İran’a bağlı paramiliter güçlerle çatışmaya varacak düzeyde gerginlikler yaşaması bundandır. Yine birkaç gün önce İran ambargosuna yönelik soruya Putin’in, “Biz itfaiye değiliz” çıkışı Tahran için bu politikanın yansımasıdır. Kısacası Rusya hali hazırda İran ile ortaklığına önem veriyor ancak kendi politikalarını sekteye uğratacak kadar ileri gitmesinden de yana değil.
İran yalnız kaldı
ABD ve Rusya’nın İran’a bağlı güçlerin Suriye’deki pozisyonu üzerine bir mutabakata varmış olmaları yüksek ihtimaldir. Önümüzdeki kısa sürede bu konuda bazı gelişmeler olacaktır. İçerde ciddi bir ekonomik ve siyasi kriz, dışarda kıskaca alınan İran’ın çok fazla şansı yok. Dış dünyadan, “Nükleer anlaşmadan çekilirim” tehditlerine AB’den sert tepki geldi. Rusya ise itfaiye olmadığını açıkladı. Türkiye ise daha ambargo muafiyeti bitmeden gaz ve petrol alımını sıfırladı. Özcesi dış dünyadan istediği desteği alamadı. Dolayısıyla geri adım atmak zorundadır. Mevcut pozisyonunu koruyacak ne ekonomik ne de askeri gücü vardır. Zaten Yemen’de desteklediği Husiler geçen baharda imzaladıkları ancak bir yıla yakındır uygulamadıkları BM denetimindeki mutabakatı gereği bazı kritik bölgelerden çekildiler. Suriye’de de askeri olarak kısmen çekilecek, kısmen de çekilmiş gibi yaparak nüfuzunu başka formatlarda sürdürecektir. Hakeza Irak’ta da Haşdi Şabi güçlerinin Irak’ta yasal pozisyonu var. Belki İran’ın bu güçler üzerindeki nüfuzu daha fazla zayıflatılmaya çalışılacaktır. Ancak İran’ın en büyük gücü adeta bir ideoloji haline getirdiği Şii mezhepçiliğidir. Belli bir zaman için geri adım atmış olsa da buralardaki gücünü korumada sonuna kadar diretecektir. Kısa süreli içinde bulunduğu kıskaçtan çıkmak için önümüzdeki günlerde masaya oturmak zorunda ve bazı tavizler vermek mecburiyetindedir.
Washington-Moskova hattı
Bu bağlamda ABD’nin son zamanlarda İran’a yönelik kuvveden fiile geçen adımları Tahran’ın sınırlandırması çerçevesinde kaldığı müddetçe Moskova’yı rahatsız etmek bir yana işine yaradığı bile söylenebilir. Tam da böylesi bir atmosferde ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo ve Trump’ın IŞİD ile Mücadele Koalisyonu ve Suriye Temsilcisi James Jeffrey beklenmedik bir şekilde Moskova’yı ziyaret etti. ABD’nin savaş gemileri ve bombardıman uçaklarını bölgeye gönderdiği bir döneme denk gelmesi ziyareti daha kritik kıldı. Tarafların gündeminin yoğun olduğunu tahmin etmek güç değil. ABD birçok bölgede Rusya ile bir bilek güreşi halinde. Kuzey Kore, Venezuela, Suriye ve Ukrayna en kritik bölgeler. Bunun dışında da ABD’nin başını ağrıtan Afganistan,Irak, Yemen, Libya gibi farklı dosyalar var.
Önce Avrupa sonra Rusya
Kapitalist modernite sistemi kırk yamalı bohça gibi sürekli dikiş atıyor. Sistemin sahibi ABD adeta züccaciye dükkanına girmiş fil misali bir düzenlemenin peşinde. Ancak ciddi anlamda zorlandığı da çok açık. Zira hiçbir mekanizması ayakta kalmayan sistemin aniden infilak etmesi de mümkün. Dolayısıyla bazı dosyaları rakipleri olmasına rağmen aynı amentüye sahip olan Çin ve Rusya ile paslaşması mümkün. İkililerin iki gün önce Soçi ve Moskova’daki gündemlerinin bu olduğunu tahmin etmek güç değil. Pompeo ve Jeffrey, Moskova’ya uçmadan önce ziyareti bir gün erteleyip AB ülkeleriyle bir araya gelmesinin ayrıca manidar olduğunu kaydedelim. Heyet hem Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov hem de Başkan Vladimir Putin ile görüştü.
Aklanınca Rusya’ya döndü
Görüşmenin beklenmedik bir zamanda gerçekleşmesine ilişkin de bir parantez açmak gerekirse, birincisi yukarıda belirtilen ABD’nin zorlandığı dosyalarda Rusya’yla belli müştereklerde ortaklaşmak, ikincisi uzun bir süredir Rusya’nın 2016 seçimlerine Trump lehine müdahale ettiğine dair iddiaları araştıran Robert Muller’in seçimlere Rusya müdahalesinin olduğuna dair kanıt bulunmadığı raporunu açıklamasıydı. Raporun ardından iç politika yönünde rahatlayan Trump ve yönetiminin, Moskova ile bazı dosyalarda ortaklaşma olanağı doğdu. Zaten toplantıya paralel olarak ajandanın bir maddesi olan Venezuela’nın Devlet Başkanı Maduro ve birçok ülke tarafından başkan olarak tanınan Guaido’nun heyetlerinin Oslo’da görüştükleri ya da görüşecekleri ajanslara düştü.
Astana miadını doldurdu
İran görüşmek istiyor Diğer bir gündem maddesi kuşkusuz Suriye. Zaten İran’a yönelik bu kampanya İsrail’in nevi şahsına münhasır güvenlik kaygısıyla başladı. Dolayısıyla ziyaretin belki de en temel gündem maddesinin Suriye olduğu aşikar. Trump’ın Suriye Temsilcisi Jeffrey’nin heyette yer alması buna işarettir. Nitekim Jeffrey görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada temaslarının Suriye konusunda verimli geçtiğini belirtti. Jeffrey, Suriye’de siyasi sürecin ilerletilmesini ele aldıkları ve birçok konuda mutabık kaldıklarını da ekledi. Bu arada Washington ve Moskova’nın mutabık kalacakları çerçevenin 2016 yılında ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rusya’nın mevcut Dışişleri Bakanı olan Lavrov arasında uzlaşılan plan olması yüksek ihtimaldir. Bu da Suriye’nin BM’nin 2012 yılında aldığı 2245 sayılı kararın hayata geçirilmesi. Yani Cenevre sürecinin hızlandırılmasıdır. Zaten son iki Astana toplantısının bir sonuç vermemesi, Rusya ve rejimin İdlib’de radikal cihatçılara yönelik hava saldırıları, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmediğine dair Moskova yakınmaları Astana’nın miadının dolduğunu gösteriyor.
İran görüşmek istiyor
Diğer bir gündem maddesi kuşkusuz Suriye. Zaten İran’a yönelik bu kampanya İsrail’in nevi şahsına münhasır güvenlik kaygısıyla başladı. Dolayısıyla ziyaretin belki de en temel gündem maddesinin Suriye olduğu aşikar. Trump’ın Suriye Temsilcisi Jeffrey’nin heyette yer alması buna işarettir. Nitekim Jeffrey görüşmeye ilişkin yaptığı açıklamada temaslarının Suriye konusunda verimli geçtiğini belirtti. Jeffrey, Suriye’de siyasi sürecin ilerletilmesini ele aldıkları ve birçok konuda mutabık kaldıklarını da ekledi. Bu arada Washington ve Moskova’nın mutabık kalacakları çerçevenin 2016 yılında ABD’nin Dışişleri Bakanı John Kerry ve Rusya’nın mevcut Dışişleri Bakanı olan Lavrov arasında uzlaşılan plan olması yüksek ihtimaldir. Bu da Suriye’nin BM’nin 2012 yılında aldığı 2245 sayılı kararın hayata geçirilmesi. Yani Cenevre sürecinin hızlandırılmasıdır. Zaten son iki Astana toplantısının bir sonuç vermemesi, Rusya ve rejimin İdlib’de radikal cihatçılara yönelik hava saldırıları, Türkiye’nin yükümlülüklerini yerine getirmediğine dair Moskova yakınmaları Astana’nın miadının dolduğunu gösteriyor. Moskova’daki önemli görüşmede büyük ihtimalle İran konusunda da ABD’nin başlattığı presin sınırlarına ilişkin görüş alışverişinde bulunuldu ve Rusya’dan Tahran’ı cesaretlendirecek adımlardan uzak durması istendi. Putin’den gelen, “İran anlaşmadan çekilmemeli” açıklamasına bakılacak olursa ABD’nin presinin temel amacı Tahran’la bir savaş değil, yeni bir anlaşma için masaya oturtmak olduğunu çıkarabiliriz. Bu bağlamda ABD’nin baskısının şimdilik bu dalga boyunda sürmesi beklenmelidir. Ancak birçok örgüt ve elinin içinde olduğu bölgede tarafların istemediği bir savaşı tetikleyecek farklı olayların patlak vermesi de bir ihtimal olarak ortada duruyor. İç ve dışta oldukça zorlanan ve sıkışan İran rejiminden dün gelen “ABD ve İran arasında Katar ya da başka bir ülkede kriz masası oluşturulsun” önerisi Tahran’ın savaşa neden olabilecek denetim dışı olaylardan endişelendiğinin işareti.