TİHV Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, “Bugün derhal çözümüne yönelik adım atılmalı. Bunu engelleyecek, gölgeleyecek her türlü tutumdan uzak kalınmalıdır” dedi
Kandıra, Bakırköy ve Şakran cezaevleri başta olmak üzere birçok cezaevinde özellikle açlık grevi ve ölüm orucu eyleminde olan tutukluların kaldığı koğuşlara baskın yapılması ve darp edilmesine yönelik tepkiler artıyor. Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) Genel Sekreteri Metin Bakkalcı, cezaevlerinde artan hak ihlallerine ilişkin Mezopotamya Ajansı (MA) değerlendirmelerde bulundu.
Açlık grevleri başladığı günden bu yana hem siyasi iktidara hem de toplumun tüm kesimlerine, insan hakları kurumları olarak seslendiklerini hatırlatan Bakkalcı, “Bugün itibariyle 3 bin 65 insanın 90 cezaevinde açlık grevinde olduğunu biliyoruz. Bu yakın tarihimiz içinde dünya ölçeklerinde özel örneklerden birini oluşturuyor ve bunca acının yaşandığı ülkemizde bu ve benzeri acıların yaşanmaması için son derece insanı esas alan bir çözümün mümkün olduğunu gördüğümüz ortamda herkesin biran önce bu açlık grevlerini sonlandıracak bir çözüm ortamı için telaş yürütmesi esastır. Bu açlık grevleri cezaevindekilerin dış uyaranlardan yoksunluk anlamına gelen tecrit uygulamalarının son bulması için yapılıyor” dedi.
‘Güven ortamını sarsacak durumlardan uzak durulmalı’
Bursa Ağır Ceza Mahkemesi’nin aldığı kararı ve Adalet Bakanı tarafından geçtiğimiz hafta içinde yapılan açıklamalara dikkat çeken Bakkalcı, cezaevlerinde artan baskılara dair, “İçinde bulunduğumuz ortamda bu güven ortamını sarsacak bunu bir şekilde engelleyecek tutum ve davranışlardan kaçınılmalıdır. Bunların bir tanesi de bizim kimi raporlarımıza da yansıyan 3 bin 65 açlık grevi yapan kişinin bulunduğu cezaevlerinde bunların hakkı olan sağlık hakkı çerçevesinde tıbbi bakımdan yaşam koşullarına kadar pek çok hak ihlalleri olduğu iddia edilmektedir. Biz bağımsız heyetlerin cezaevlerine ziyaret olanaklarımız sağlanamadığı için hepsini kanıtlama aşamasında değiliz. Bugün derhal çözümüne yönelik adım atılmalı. Bunu engelleyecek bunu gölgeleyecek her türlü tutumdan uzak kalınmalıdır” dedi.
‘Güven ortamı gerekli’
İmralı’da yasakların kalktığına dair yapılan açıklamalara da değinen Bakkalcı, “Bu meseleye son günlere bakıldığında iktidarda yer alan partilerin sözcüleri ve ilgili bakanlar bile hukuken avukat görüşmelerinin olması gerektiğini söyleyen bir noktadalar. Madem bunlar söyleniyor ki zaten bunlar deyim yerindeyse ‘su ıslaktır’ gibi açık bir durumdu. Bunca bu süreç yaşanmayabilirdi. Zaten yaşanmasına dair aslında İmralı’daki süreç hukuken olması gerekenler ise demek ki bugüne kadar hukuk uygulanmamış. Deyim yerindeyse bir suç işlenmiş. Her hâlükârda mesele bu noktaya geldiyse burada bunun güvence altına alınması, görüşmelerin derhal bugün hemen şimdi başlamasının önü açık demektir. İktidar ve yetkililerin derhal bunun sağlanması gerekir. Bunun için güven ortamı oluşturulması gerekir” diye konuştu.
‘Bu süreçte cezaevlerindeki baskı akıl tutulmasıdır’
Tüm bu gelişmeler ışığında cezaevlerinde artan baskıları “akıl tutulması” olarak yorumlayan Bakkalcı, şöyle devam etti: “Hiç kimsenin buna tenezzül etmemesi gerekir. Çok ağır suç işlemiş olurlar. Türkiye yakın tarihine bakıldığında çözüm mümkün iken ne yazık ki adına hayata dönüş operasyonu da diyecekleri kimi operasyonlar düzenlenmiş ve bu tarz saldırılara tanık olmuştur. Pek çok cezaevinde mahpuslar yaşamını yitirmiştir. Bunlardan ders çıkarılmalıdır. Yaşanacak bir durumda bunların sonuçları ağır olur. Her insan biriciktir. Onların yakınlarını, içinde bulunduğu toplumu çok tahrip eden ve bu tahribin nesiller boyu sürmesine yol açar. Dolayısıyla bu tür saldırılar meselesinde hiç kimse böyle bir pervasızlık içinde bulunmamalıdır.”
‘Keyfiyet var’
Cezaevlerinde bulunan tutuklularında tüm yurttaşlar gibi hakları olduğunu vurgulayan Bakkalcı, “Özgürlüğünden alıkonulmuş insanların kapatılma dışında bütün haklarının yetki verilen birimler tarafından güvence altına alınma sorumluluğu vardır. Yani onların maddi manevi kendini geliştirmeleri için uygun ortamlar oluşturulmasını, sağlık, eğitim, iletişim hakkı, dış dünya ile iletişimi, işkence yasağı vardır. Hiçbir şekilde onların ruhsal, fiziksel ve sosyal bütünlüklerine zarar vermeme sorumluğunu toplum olarak oradaki yetkililere yüklüyoruz. Bizim tespit ettiğimiz ya da kamuoyuna yansıyan iddialar son derece büyük bir keyfiyetin olduğunu ortaya koyuyor. Temel sorumluluğumuz meselenin çözümü için telaş olmalıdır” diye ekledi.