Londra’da “Türkiye’de Basın Özgürlüğü ve İnsan Hakları” Toplantısında Erdoğan Aydın’a yüz yüze başsağlığı dilemek istiyordum ama kısmet olmadı. Daha önce de yazdım, sadece anneler değil 12 Eylül tutsakları ile dayanışma içinde cesur genç kadınlar da vardı. Bunlardan biri de Ayşe Nur’un can dostlarından biri olan Nimet Demir’di. Onun Mesude Hanımın Mart sonlarında ölümünden sonra yazdığı taziye yazısı, gerçek bir acıyı paylaşma yazısıydı. Şimdi Mesude Tatlav’ın 40’ında, “ÇOK KİŞİ ONU SADECE ‘12 EYLÜL ANALARINDAN’ DİYE TANIDI AMA…DERİNDİR ÖYKÜSÜ…
“MESUDE HANIM DA GİTTİ” başlıklı bu yazıyı sizlerle paylaşmak istiyorum.
Kürt analarının Meclis içinden, cezaevi önlerine, meydanlara uzanan direnişi devam ederken… Tarih tekerrürden ibaret olmayacaksa bunu önleyecek olan direniş ruhudur.
*
Canım Mesude Yengem, hiç tanıyamadığım dayıcığımın genç yaşta dul bıraktığı sevdiceği. Aramızda sadece dokuz ay yaş farkı olduğu için birlikte ve kardeşçesine büyütüldüğümüz biricik oğlu Erdoğan’ın anacığı…
Annemin ölene kadar hiç ayrılmadığı kader arkadaşı, kuzeni, ahretliği, yengesi…
Benim yengem, kimi zaman ablam, annemi kaybettikten sonra annem, bazen de çocuğum…
Oğlu ilk yakalandığında düştüğü adeta derin matem döneminde tırnağını kestirmek istemediğinde zorlayarak kestiğim, banyo yapmak istemediğinde ellerimle yıkadığım çocuğumdu.
Cezaevi yolculuklarımızda, eylemlerde yoldaşım; duyduğumuz her idam ve işkence haberinde en içten ağlaşmaların eşlikçisi ablam.
Onun biricik yavrusunun idamla yargılanması korkusuna yakından tanık oldukça, hem Erdoğan’ın hem de yüzlerce-binlercesinin idamla yargılanmasından benim de aslında delirircesine hissettiğim korkuyu bastırabilme gücü bulduğum ana’ydı.
Okuma yazması olmadığı için oğlu cezaevine girdiğindeki ilk yıllar mektuplarını ben yazardım. Ve yazarken ona arkamı dönerdim hep. Sadece birkaç cümle olurdu söyledikleri. Ama öyle şiirsel, öyle derin duygulu olurdu ki bu cümleler. Ağlarsam görmesin diye yazarken arkamı dönerdim ona. Bazen da o günlerde anne olmadığıma şükredesim gelirdi!
Hep çok güzel hep çok mağrur hep çok anneydi; “Erdoğan’ın Annesi” idi hep.
Hayatı Erdoğan’dı, Erdoğan Hayat’tı!
Oğlu cezaevine girene kadar hiçbir yere tek başına çıkmayan henüz 39’undaki kadın, kendi durumundaki anne babalarla kaynaştıkça dönem eylemlerinin en genç üyelerinden biri oldu. Didar Şensoy’un, Melahat Sarptunalı’nın, Şükriye Nazari’nin, Gülizar Çağlayan’ın, Vahide Açan’ın, Sacide Çekmeci’nin ve daha birçok ananın eylem kardeşi, kader arkadaşı, kızı olmuştu. Tabii ki her zaman kendi tarzında: Sessiz, durgun ama hep dimdik… Hep dimdik…
Bütün acılarına, yalnız bir kadın olarak yoksunluklarına, başına gelenlere rağmen hiçbir zaman ezik, arabesk bir kadın olmadı. Cezaevine bile girdi. Bir duruşmada askerlerin oğluna ve diğer tutuklulara saldırganlığının önünde durunca görevliye mukavemetten yargılandı, hüküm giydi ve birkaç ay cezaevinde de yattı. Artık sadece dışardaki tutuklu yakını değil, “içerdeki” de olmuştu!
Sonra bir gün, diğer bir anam-canım-idolüm-pamuğum, hayatımın öğretmeni Sacide Teyzem’le ders çalışmaya başladılar. Sacide Teyzem ona okuma yazmayı öğretti, mektuplarını bile bazen kendi yazar oldu. Evde tutamaz olmuştuk bu kez!
15’inde halasının yakışıklı, eğitimli oğluyla evlenmiş, çok sevmiş. 16’sında biricik oğlu Erdoğan’ı doğurmuş. 18’inde dul kalmış. Dayım yedek subaylığını yaparken bütün şehri karanlığa boğan bir elektrik arızasını gidermek için tırmandığı yerden Botan suyuna düşmüş, kaybolmuş. Botan’ın Suriye’deki kolundaki bir mazgalda aylar sonra bulunan bir cesedin dayım olduğuna karar verilmiş!
Canım Mesude yengem. Gene kendi tarzıyla gitti. Kalp krizinden. Aniden. Gene sessiz ve dimdik…
Çok yük taşıdı, zorluklar çekti, acılar yaşadı. Tek tesellim, son yıllarını oğulcuğunun, gelininin, torununun ve çok sevdiği yakınlarının iyi günlerini de görebilmiş olması. Ve hep dilediği gibi, kimseye muhtaç olmadan, sürünüp süründürmeden çıkması sonsuzluğa…
Güzel uyusun… Hep anacağız hep seveceğiz hep özleyeceğiz.”
Nimet Demir yazısıdır
“Mesude teyze sadece Erdoğan Aydın’ın değil hepimizin annesiydi ve benim annemin de en yakınıydı… Adeta abla kardeş gibilerdi… Birbirlerine kavuştular… Işıklar içinde uyusunlar diyor” Nihat Kınacı.