Üç ay aradan sonra yeni bir İstanbul seçimi için tekrardan sandık başına gideceğiz. Son altı yıl içinde sadece 2015 ve 2016 yılında hiç seçim olmadı. Bu durum herhalde millet olarak demokrasi aşkımızdan olmadı.(!) Bu seçim de sanıyorum 2019 içinde İstanbullular açısından aynı yıl içinde ikinci seçim olacak.
Yaklaşık bir ay öncesinde yazımı “İmamoğlu kazandı, ama Osmanlı’da oyun tükenmez “ özdeyişi ile bitirmiştim. Galiba oyunun ne olduğunu bizler YSK vasıtası ile bir süre sonra öğrendik. Yapılmış ve geçerli olan bir seçim iptal edildi.
Öte yandan Ağustos 2018 den bu yana süren ve işsizlik verileri ile netleşen kriz artık çok daha net bir hale gelmiş oldu. Artık verilerin açıklanmasına gerek kalmadan, hemen herkes krizin varlığını cebinde hissetmeye başladı. 2019 yılı içinde ekonomik sonuçların daha fazla can yakıcı hale geleceğini görmek için kahin olmaya da gerek yok.
Ama o zaman ne yapılmalı? sorusuna verilecek yanıtların muhtelif olduğunu görüyoruz. Öncelikle sabit gelirliler açısından bakıldığında ilk tepki harcamaların kısılması olarak karşımıza çıkacaktır. Yani fiyatı artan mal ve hizmetin yerine geçecek daha ucuz mal veya hizmet tercih edilecek , şayet böyle geçiş olmuyorsa, tüketici talebini kısacaktır. Bu kısıntı, piyasa içinde bu malı sağlayan firmaların üretimlerini ve çalıştırdıkları kişileri artık çalıştırmayacakları anlamına gelir.
Özetle, işsizlik olgusu ve harcamaların kısılması, daha fazla işsizlik olarak tekrarlanır. Bu kısır döngüyü kırmak mümkün olmaz ise kriz genişleyerek devam eder. Ekonomistler elbette meşreplerine göre iki basit çözüm önerisi yaparlar.
Biri kamu harcamalarının arttırılarak piyasa da yeni talep yaratmak olan Keynesyen çözüm, diğeri ise özel sektör harcamalarının artabilmesi için kredi musluklarını maliyeti düşürerek açmak. Bu çözümlerin dış faktörleri dikkate almadan yapılabilecek olanlar elbette.
Ancak tahmin ettiğiniz gibi Türkiye kapalı bir ekonomi olmadığı için bu iki durumu gerçekleştirmek hemen hemen imkansız olduğunu biliyoruz. Kredi maliyetlerinin düşürülmesi faizler üzerinden olacağı için bu olguyu gerçekleştirmek, döviz fiyatlarının aşırı yükselmesine yol açacağından bu yola girilemez. Kamu harcamalarının Keynesyen tarz da artması ise AKP iktidarının 2002’den beri yaptıkları ile taban tabana zıttır. Dolayısı ile bu gün kriz için yapılanların haftalık hatta günlük kısa çözümler içerip durumu İstanbul seçime kadar oyalamaya yönelik olduğunu görüyoruz.
Hemen bir örnek; dün (15.05.2019) tek bir cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile döviz alım satımında binde 1 vergi getirildi. Yani devletin bu yolla dövize olan talebi azaltacağını tasarlandı. Normal piyasa koşullarında dövize olan talebi azaltması beklenen bu işlem kriz dönemlerimde dövizin çifte bir fiyatını oluşturması beklenir. Yani vergili döviz fiyatı ile vergisiz döviz fiyatı arasında bir fark oluşur. Bu farktan karaborsacı yararlanacaktır.
Gündelik çözüm üreterek bunalımı aşmaya çalışanlara karşı gündelik emekten yana çözümlerle yanıt vermek gerekir. Özellikle işyerlerinde rekabet ortamı maliyetlerin artışı karşısında ücretlerin düşmesi ya da bu anlama gelebilecek önlemleri karşımıza getireceği için örgütlü olmak ve birlikte ses getirecek karşı duruşları sergilemek gerekir.
Alım gücünün düşmesi karşısında temel ihtiyaçların dolaysız olarak karşılanabilmesini sağlamak için yerel örgütlenmelerin içinde olmak. Bu konularda tek bir reçete olamayacağı için mücadelenin örgütlü olması ve siyasi ayırımları dikkate almadan bir bütün gerçekleşmesi gerekir.
Bu açıdan İstanbul seçimleri sadece bir belediye başkanı seçilmeyeceğini bilerek yan yana durmanın önemine bir kez daha işaret ediyor. “Asgari müşterekler” çok önem taşıdığı bir noktada “meleklerin cinsiyeti” üzerine tartışmanın anlamsız olduğunu bu seçim bizlere gösterecek.
AKP iktidarının ve yandaşlarının bu seçimi almak için her yola başvuracağını bilmek gerekir. Bu anlamda İstanbul seçimlerinin “çantada keklik” gibi düşünmemeliyiz. HDP’li seçmenin bu konuda yanıtının net olduğu görüldü. Sokağın sessizliğine güvenen bir iktidar işlerin hiç de kolay olmadığını 31 Mart seçimlerinde gördü ve 23 Haziran’da İstanbul’a bu bağlamda çok daha fazla yükleneceğini tahmin ediyoruz.