Gezi’den bu yana “sanatçılar” meselesi siyasal alan için önemini bir türlü kaybetmedi. Kültürel damarı ve dinamiği güçlü olan direnişe ünlü isimlerin katılması ve yaptıkları açıklamalarla Gezi’nin meşruiyetini güçlendirmeleri iktidara bir hayli dert olmuştu.
Gezi’nin ardından kültürel iktidarla mücadele söylemi altında kültürel alanın siyasal güç aracılığıyla dönüştürülmesi projesi bir nebze sonuç vermişti. Artık Saray davetleri ünlülerden geçilmiyor, muhalif isimler Sabah isimli resmi propaganda bültenine röportaj veriyor, iktidar da Fazıl Say gibi isimlerin konserine katılarak, tahakküm olarak uzlaşma seçeneğini güçlendiriyordu.
Ancak 31 Mart seçimleri bu havayı büyük oranda dağıttı (başka bir dönüm noktası hızlıca geri toplayabilir tabii). Muhalif kimliğini bugüne kadar gizlemeyen ve sürdürmeye devam eden ünlülerin yanında Yenikapı’nın ruh çağırıcıları ile her dönemin kazananları “Her şey çok güzel olacak” sloganında buluştu.
AKP’nin kültür müdürü İsmail Kılınçarslan, derin birikiminin yardımıyla, AK Troll’lerin ortalamasının bile altında bir yazıyla bu isimleri suçladı: “Bu muazzez halkın ‘istiklal mücadelesi’ verdiği 15 Temmuz gecesi saklandıkları güney otellerinde, girdikleri ATM kuyruklarında, perdelerini sıkı sıkıya kapattıkları evlerinde ‘muhalif olmayı’ akıl edemeyen bu pembe mabatlılar, her şeyi ile sağcı Ekrem İmamoğlu ‘sanatçılar konuşsun’ deyince birdenbire devasa bir kampanyanın en azılı muhalifleri kesiliyorlar” (YŞ, 11 Mayıs 2019).
Kendileri dışında hiç kimsenin gerçekten düşündüğünü ifade edebileceğini; çıkarsız, beklentisiz bir siyasal tavır koyamayacağını düşünen iktidar zihnine göre, bütün bu sanatçıları “Her şey çok güzel olacak” demeye zorlayan Ayşe Barın isimli bir menajerdi. Dış mihraklar tarafından kontrol edilen Barın, sanatçılara şantaj yaparak zorla İmamoğlu’nu destekletiyordu (Yeni Akit, 7 Mayıs 2019).
Erdoğan, herkes kendi işine baksın derken, Binali Yıldırım, sanatçıların kariyerleri için endişeleniyordu: “Bir aday etrafında ideolojik kümeleşmeye gitmek sanatçıların kariyerine çok büyük bir fayda sağlamaz”. Yıldırım’ın kibarca ettiği tehdidi, Nevşehir Belediye Başkanı doğrudan dile getiriyor, bu isimlerin Nevşehir’de yeri olmadığını söylüyor. Cumhurbaşkanlığı Arşiv Daire Başkanı ise devlet imkânlarıyla cezalandırılacakların listesini tutmakla meşgul oluyor.
Bu aktarılanlar birkaç şeyi birden gösteriyor. Birincisi, özellikle Gezi sonrası sağlamlaştırılan istibdat rejiminin saldığı korku duvarında gediklerin açılması. İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok önemli kenti kaybeden AKP’nin, belki bundan daha da önemli olarak, siyasal söylem gücünün de ciddi bir zayıflama yaşadığını söyleyebiliriz. Seçimlerden YSK darbesine kadar geçen sürede, İmamoğlu’nun siyasal iletişim çerçevesinin belirleyici olduğunu, şu an Binali Yıldırım’ın komik bir taklitten ibaret olan kampanyası da kanıtlıyor. Özellikle Twitter için örgütlenen AK Troll kadrolarının, Yıldırım’dan karizmatik bir lider çıkarma çabası, Yıldırım’ın dezavantajlarını öne çıkartmaktan başka bir işe yaramıyor. Tarihinde ilk defa AKP, adayına, muhalefete bakarak şekil vermeye çalışıyor.
İkincisi, İmamoğlu figürü, iktidarın etkili araçlarının saldırısına rağmen, kendi meşruiyetini büyütmeyi başarıyor. Sanatçıların/ünlülerin bir siyasal odağı desteklemesinin doğrudan bir karşılığı olmasa da, Türkiye’nin mevcut şartlarında bu tip bir kampanyayı geniş bir kesimin sahiplenmesi, siyasal figürün meşruiyetinin genişleyen sınırları hakkında bir fikir veriyor. AKP tam da bu potansiyelden korkuyor.
Üçüncüsü, AKP’nin yıllardır diline doladığı kültürel iktidar meselesinin, kültürle ilgili bir hedefi barındırmadığını, sadece kültürü siyasal alan için kullanışlı bir araca dönüştürmeyi amaçladığını gösteriyor. Yenikapı’daki fotoğrafları manşetten verilen ünlüler, bir gün içinde sanatçı bozuntusu oluverirken; ürünleriyle, yaşam tarzıyla AKP’nin iddialarının yakınından bile geçmeyen isimler yerli ve milli kalmaya devam ediyor. Kültürü, böylesine gündelik siyasetin kıstasları içine hapseden bir zihniyetin, kültürel bir iddiasının olduğu, güçlü bir kültürel cephe açabileceği herhâlde düşünülemez.