Her zaman söylüyorum bir kez daha söyleyeceğim. 30 yıldır, insan hakları mücadelesi içindeyim. Çok zor dönemler yaşadık, silahlar saldırılar, ölümler, cezaevleri, boşaltılan köyler, kontrgerilla cinayetleri… Ve daha birçok hak ihlali.
Ancak kendimi hiç bu kadar korunaksız, öngörüsüz ve kıstırılmış hissetmedim.
Öyle bir durum ki yürüyorum, yürüyorsun önümde hep bir duvar. Sanki hepimiz cezaevindeyiz, hepimiz tutukluyuz. Şiddetin bu kadar meşrulaştırıldığı, hukuksuzluğun bu kadar ‘tavan’ yaptığı bir süreç yaşanmamıştı.
Anneler Günü’nden bir gün önce, devlet ağzı yine anneliği “kutsamaya” başlamışken, Kürt anneler yerlerde sürüklenerek, şiddet yaşayarak gözaltına alındılar.
Türkiye yargısının, kendi iç hukukuna uygun davranması, ceza infaz kurallarını yerine getirmesi, talebiyle, açlık grevi ve ölüm orucuna başlayan çocuklarını desteklemek ve onların ölümlerine engel olmak amacıyla cezaevleri önünde oturmaya, sessiz barışçıl bir şekilde taleplerini dile getirmeye başladılar.
Duruşları dik, onurlu, gözleri yaşlı şekilde ses çıkarmaya çalışan bu anneler, çalışmasız bir şiddet ile gözaltına alındılar. Dört gün hücrelerde tutulup, adli kontrol ile serbest bırakıldılar.
Ben isterdim ki, o anneleri bekleyenler arasında “ her şey çok güzel olacak” diyen insanlar da olsaydı. Ama her zamanki gibi aynı insanlar, bu coğrafyanın “kanayan yaraları” yan yanaydılar.
Devletin kurucu ideolojisi, resmi ideolojisi tartışılmadan, her şeyin güzel olması ne yazık ki bir hayal sadece!
Ermeni Soykırımı, Kürt meselesi gibi rejimin (kırmızı çizgileri) konuşulmadıkça özgürce çözüm üretilmesine, imkân sağlanmadıkça her şey olduğu gibi devam edecek.
Tüm bunlar olurken, milletvekillerine özellikle Kürt halkının oylarına talip olan partilerin milletvekillerine bir çağrım var… Diyarbakır’da bir milletvekili var. Adı Leyla Güven, talepleri çok haklı. Duyuyor musunuz onu? Ölmeye yattı, ölmesin… Tavır alın, yanına gidin… Belki “her şey çok güzel olacak” demenin bir anlamı olur o zaman.