Demokratik bir ülkede seçimle gelen bir parti iktidarı için esas olan siyasal ve toplumsal meşruiyettir. Halkın desteğini kaybettiği zaman iktidarı başkalarına devretmesi bir tür nöbet değişimidir. İktidarı bırakmamak için bazı yasal boşluklardan yararlanarak kendisini tahkim etmeye çalışması, yasal ve barışçıl direniş olanaklarını kısıtlaması, yeni iktidar alternatifleri ortaya çıkarır ve değişim kaçınılmaz hale gelir.
Bir ülkede periyodik olarak seçimlerin yapılıyor olması, demokrasinin geçerli olduğu anlamına gelmez. Demokrasinin ilerisi gerisi, milliyetçisi ve laiki olmaz. Demokrasi bir ülkede ya vardır ya da yoktur. Sadece biçimsel olmayan demokrasilerde anayasal demokratik hak ve özgürlükler ayrımsız olarak kullanılabilir. Biçimsel ve gerçek olmayan demokrasilerde bu haklar sadece kağıt üzerinde vardır.
Biçimsel demokrasilerde herkes eşitmiş gibi kullanılan bir rejim aracına dönüşür. Devlet iktidarını elinde tutanlar fiilen olağanüstü rejim standartlarını uygulayarak otoriter rejimi ikame eder. Her türlü örgütlenme yasaklanır, toplantılar baskılanır, temel hak ve özgürlükler sınırlandırılır, protestolar susturulur. Aydınlar, yazarlar, gazeteciler, sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler, milletvekilleri, meslek örgütü yöneticileri ceza davaları yoluyla cezaevlerine doldurulur. Cezalandırma tehdidi biçimsel demokrasinin en kanuni yolunu oluşturur. Yargı ve mahkûmiyetler, korkuyu ve suskunluğu çoğaltır.
Biçimsel demokrasilerde kitleler korku ve tehditle yönlendirilmeye çalışıldığı için, sınıf ve kitle hareketinden kopuk, onların taleplerini dikkate almayan ve toplumu değiştirmeyi/dönüştürmeye hedeflemeyen bir demokrasi mücadelesi olmaz. Nasıl ki, kitlelerin bilinç ve örgütlenme düzeyi olgunlaşmadan bir devrim olamazsa, sınıf ve kitlelerin özgürlük ve eşitlik talebi onlar mücadeleye katılmaksızın gerçekleşemez. Bu nedenle sınıf mücadelesi içerisinde her zaman “neyi nasıl ve ne için” yaptığınızı bilince çıkarmadan demokrasi için attığınız adımlar hüsranla sonuçlanır.
7 Haziran 2015 AKP’nin iktidarını kaybettikten sonraki 4 yıllık süreçte yapılan her seçim şaibeli olmuştur. Mühürsüz zarfların geçerli sayılmasından daha sandıklar kapatılmadan seçim sonuçlarının ilan edilmesine, sahte seçmen yazımından seçmen kütüklerinin taşınmasına, sandıklarda geçici görevli kolluk kuvvetlerinin oy kullanmalarına ve birçoğu kendi kararlarıyla bile çelişen YSK’nin iktidarın çıkarları doğrultusunda kararlar almasına kadar, seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde hukuksuzluklar yapılmıştır.
İstanbul’u kaybedecek bir sonuç beklemeyen AKP’nin uyduruk gerekçelerle seçimi iptal ettirmesi, yeniden seçimi kazanma çabasına yönelik bir hamledir. Erdoğan’ın “İstanbul’u alan Türkiye’yi alır” demesi, işi sansa bırakmayacağı ve “Minareyi çalan kılıfını da hazırlar” misali, her türlü yöntemi kullanarak seçimi kazanmaya çalışacağı anlamına geliyor. Bu bakımdan yenilenen seçim bir İstanbul referandumu olacak ve İmamoğlu Erdoğan’la yarışacaktır.
YSK’nin İmamoğlu’nun mazbatasının iptal etmesi ve ardından İçişleri Bakanlığı tarafından İstanbul Valisi’nin kayyum olarak atanması, Bahçeli’nin İstanbul’a karargâh kuracağını açıklaması ve Erdoğan’ın seçimi kazanmak için seferberlik ilan etmesi bu seçime verilen önemi gösteriyor. Çünkü seçimlerin normal koşullarda yapılması ve İstanbul’un ikinci kez kaybedilmesi AKP ve Erdoğan için beka sorunu yaratacak düzeyde risk içeriyor.
AKP’nin 23 Haziran’da İstanbul’da neler yapacağını kestirmek zor değil. Gene şeytanın aklına gelmeyen tarzda yeni hukuksuz yöntemler bulacak ve uygulayacaktır. İlk akla gelen 7 Haziran-1 Kasım 2015 sürecine benzer bir durumun yaşanmasıdır. İkincisi, bazı Kürt illeri ve ilçelerinde olduğu gibi “Şırnak modeli” diyebileceğimiz yöntemi, yani “142 görev belgesi” ile 100-200 bin kolluk kuvvetinin oy kullanmasıdır. Üçüncüsü, İstanbul’daki Kürt seçmenlerin kazanılmasına yönelik olarak bazı siyasal adımları atmasıdır. Dördüncüsü, YSK kanalıyla yeni seçmen kaydı ve kaydırması yapmasıdır. Beşincisi, seçimi kaybetme ihtimali durumunda provokasyonlar yoluyla güvenlik sorunu yaratarak seçimin yeniden iptal edilmesi veya ertelenmesidir.
Sonuç olarak bu seçimde her şeye hazırlıklı olunmalı. Sanıldığı gibi her şey güzel olmayacak, her şey çok zor olacak.