İtalyan tarihçi Enzo Traverso “geçmiş, kültürel duyarlılıklara, etik sorgulamalara ve şimdiki zamanın politik beğenilerine göre ayıklanıp yeniden yorumlandıktan sonra kolektif belleğe dönüşür” der. Zira bellek ister bireysel olsun ister kolektif, şimdiki zamanın daima filtre ettiği bir geçmiş görüntüsüdür. Küçüklüğümde 1915’e dair hatırlama görüntüleri etrafında kurulan ve çokça dile gelen iki deyiş vardı. Bunlar kolektif hafızada kurulan birbirine zıt, iki karşıt hatırlama rejiminin özetiydiler. İkisi birbirine denk bir ağırlıkta dile gelmiyorlardı fakat birincisi de yer yer özellikle yaşlı kuşaktan bireylerce ifade edilmekteydi.
1915’e dair hatırlamayı özetleyen ilk deyiş Kürtçenin Zazakî lehçesindeki “heta ma helatî kerde şima şikeva da pero” idi. Türkçeye “biz hamurumuzun maya tutmasını beklerken siz daha hamurunuz maya tutmadan ekmek yaptınız” şeklinde çevrilebilir. Ermenilerin “aslında biz hazırlık yapmıştık, sizi vuracaktık fakat siz bizden önce davrandınız” mealindeki bu sözü daha çok Ermeni-Rus ortaklığına vurgu yapan, soykırımın kendilerine yönelik tehdidi bertaraf etmek için yapıldığını meşrulaştırmaya çalışan ve resmi devlet ideolojisiyle de ortaklıklar içeren bir yaklaşımdı. Bu deyişin ana kaynakları Rus işgalinin yarattığı travmatik korku, bu işgal ile birlikte Diyarbakır’a göç eden muhacirlerin anlatıları ve Ermenileri Sünni İslam için bir tehdit olarak gören dönemin ittihatçı devlet propagandasının yaydığı bilgiler idi. Örneğin birçok tanıklık bu propagandanın; Ermenilerin at nalının altına sakladığı gizli notlar ile yazışıp ayaklanma hazırlığı yaptıkları, bir cuma günü tüm camileri basıp Müslüman erkekleri öldüreceği ve Ermeni fedailerin Rus ordusu ile iş birliği yaparak Müslüman köylerine saldıracağı gibi söylentiler üzerinden dolaşıma sokulduğunu gösteriyor.
Kolektif hafızada kurulan ve ilkine göre çok daha yaygın bir şekilde hatırlanan ikinci deyiş ise Kürt Aleviler için 1921’deki Koçgiri direnişi ile, Sünni Kürtler içinse özellikle 1925’deki Şeyh Said direnişi ile şekillenen ve Kürtler ile Ermenilerin mağduriyetleri üzerinden bir süreklilik kuran “em şîv in hûn paşîv in” (ya da bazı bölgelerde “em derzî ne hûn dezî ne” olarak dile gelen) deyişiydi. Söylenene göre Ermeniler evlerinden toplatılıp kafile kafile tehcir yollarına dizildikleri esnada onları kayıtsızca izleyen Kürt kirvelerine bu sözü söylemişler. Türkçeye “biz akşam yemeğiyiz, siz de bir sonraki öğün” olarak çevrilebilecek olan bu deyiş kolektif hafızada iki açıdan yer etmişti. İlkin Ermeni halkının başına gelen felakete tanıklık etmenin, kendi kirvelerini koruyamama veya onlara ihanet etmenin yarattığı suçluluk açısından; ikincisi ise Kürtlerin Ermenilere yönelik şiddeti ortaklaştıran “Müslümanlık Sözleşmesi’nden çok kısa bir süre sonra dışlanarak hedef haline gelmeye başlamasının yarattığı pişmanlık ve hayal kırıklığı açısından.
Sonradan hem Diyarbakır bölgesinde bizzat kendi dahil olduğum sözlü tarih araştırmaları hem de başka Kürt bölgelerinde yapılan sözlü tarih araştırmalarında görülüyor ki bu ikili hatırlama kuşak (I. Dünya Savaşı’nda Rus işgalini veya tehdidini yasayan birinci kuşaklar ile sonrakiler arasında), yerel deneyim (bireylerin kendi aileleri, köyleri ve aşiretleri düzeyinde), coğrafik yerleşim (Osmanlı-Rus sinir bölgelerindeki hafıza iç bölgelere oranla daha başkadır), merkezi devlet iktidarı ile kurulan ilişki (ağa, bey, şeyh, aşiret reisi veya şehir eşrafı) vb birçok faktöre bağlı olarak değişmekteydi. Fakat denilebilir ki 1915’e dair sürekli dile gelen bu deyişler içinde, ikincisinin günden güne birincisine galebe çaldığı bir süreç yaşandı. Fransız sosyolog Maurice Halbwachs, hatırlamanın zamana, mekâna ve bir gruba bağlılığını ve kendine özgü bir süreç olarak yeniden kurulabilme özelliğine vurgu yapar. 1921-1938 arası dönemde Kürt bölgesindeki hoşnutsuzluğun isyan veya direniş temelli mücadelenin despotik devlet şiddeti ile yok edilmesi sonrası 1950’ilerin sonundan itibaren yeniden temelleri atılmaya başlanan ve özellikle 1970’lerin ikinci yarısından itibaren gençlik mücadelesi yoluyla anlamlı bir çerçeveye kavuşan Kürt siyaseti ve nihayet 1980’lerden günümüze değin Türkiye’de bir karşı hegemonik güç olarak kendisini konumlandıran Kürt hareketinin tarih yazımı ve 2000 sonrası kamusal alana çıkan toplumsal hafızanın anlatı repertuvarı, bu ikinci sözün (“em şîv in hûn paşîv in” ) zamanla ana akımlaşmasına, birincisinin ise tedavülden kalkmasına ya da sessizleştirilmesine neden oldu. 1915 artık “bizi sırtımızdan hançerleyen Ermeniler” veya “biz yapmasaydık onlar bizi öldüreceklerdi” gibi resmi tarih tezi güdümlü meşrulaştırma gerekçeleri üzerinden değil; kirvelerine ihanet eden, onların katliamında yer alan ve onlara yapılanın benzerinin bu defa devletçe kendilerine yapıldığını gören ve bütün bunlar temelinde bir karşı-bellek, bir karşı-tarih yazımına girişen bir suçluluk ve sorumluluk temelinde ele alınmaya başlandı.