Emre Caka-İstanbul
Bu yıl 14.’sü düzenlenen Uluslararası İşçi Filmleri Festivali bugün başlıyor. 7 Mayıs’a kadar devam edecek olan festival kapsamında 74 film izleyiciyle buluşacak. Festivalin İstanbul’daki açılışı, 2 Mayıs Perşembe günü saat 19.00’da Şişli Cemil Candaş Kent Kültür Merkezi’nde yapılacak. Açılışta, Ayşe Tütüncü Üçlüsü de sahnede olacak. Bu yılın teması olarak “Perdeyi aç sesin sarsın dünyayı” seçen festival emekçileri Umur Dağlı ve Ece Ünsal ile konuştuk. Arkadaş Z. Özger’den esinlenerek gözümüzdeki “perdeyi açmaya çağırıyoruz” diyor Umur Dağlı. “Yalnız işçi hikayeleri değil dünyanın yansıması bu festival” diyen Ece Ünsal ise herkesi önce 1 Mayıs’a ardından da festivale çağırdı.
‘Perdeyi aç sesin sarsın dünyayı’ ile başlayabiliriz…
Ünsal:Günümüzün son dönemi herkesin bir şeylere direndiği, mücadele ettiği bir Türkiye var artık. Tutuklamalar, işten çıkarmalar, baskılar… Baskı ortamına karşı perdeyi aç ses çıkar… Sinemada sessizlik güzel sadece. Arkadaş Zekai’nin Pencereyi Aç şiirini sinemaya uyarlayarak perdeyi aç olarak yeniledik. Gözlerinin üzerindeki perdeyi aç! Dağlı: Özellikle üç senedir ülkedeki durumların, bu sıkışık olmanın verdiği sorunları aşmak üzere, insanlara da cesaret veren bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Kamusal alan tarifinin değiştiği günümüzde, “Bak bahçelerimiz, parklarımız, sinemalarımız var haydi gel” diyebiliyoruz ve bunu gösterebiliyoruz.
Sansür…
Dağlı: Yıl başında tema değerlendirme toplantılarında en çok konuştuğumuz konuların başında kriz ve sansür vardı. Ciddi anlamda son 3-4 yılda sansür en üst sevilerine ulaştı, kriz zaten ortada. Eser işletme belgesi üzerinden 2014 yılında başlayan sinema sektöründeki patlak, geçtiğimiz aylarda ‘popcorn’ tartışmaları gibi gözüken ama aslında sinemanın tekelleşmeye başladığı, Emek Sineması’yla başlayan tekelleşmenin en üst seviyeye geldiğini gördük. Ünsal: Sansürü kullanırken şöyle de düşünüyoruz. Sadece filmlere karşı değil her alanda sansür var. Ekonomik kriz yokmuş gibi bir hava yaratılıyor bu da bir sansür. Gazeteciler üzerindeki, ressamların üzerindeki de ciddi sansür.
Neden sinema?
Ünsal :Mesajı olan, derdi olan yönetmenlerin hazırladığı filmler devletin o sansüründen geçemiyor, geçmesi de kolay değil. Geçebilende 10 kişilik salonlar bulabiliyor. Ve en önemlisi kitleler üzerinde ciddi anlamda etkileri oluyor. İyi bir örgütleme aracıdır. Dağlı: Türkiye’de sinemaya, dizi sektörüne kanallara bu kadar saldırılmasının da nedeni zaten bunu iktidar, hükümet başaramıyor ve saldırılarısını ciddi anlamda artırıyor.
14 yıldır bu işi yapıyorsunuz ve vaziyet nereye doğru gidiyor diye sorsam?
Dağlı: Örnek vermek gerekirse Tüyap Fuarı’nda insanlar eserlere tepki gösterdi. Çıplaklık var, açıklık var diye. Bu durum az önce de belirttiğim gibi son 3-4 yılda bu tür baskılar arttı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, “Bizler sanatsal anlamda kendimizi geliştiremedik” diye bir özeleştirisi vardı. Bu gerçekleştiremedikleri, başaramadıkları durumu bizleri baskı altına alarak eşitlemeye çalışıyorlar. Ancak görebiliyoruz ki yapamayacaklar. 1800’lü yıllardan beri bu Osmanlı topraklarında sansüre uğramadan bir şekilde sanatını icra etme başarısına ulaşmış insanlar oldu bu toplumda. Sanat her zaman aydınlık bir şey olmuştur. Bu hükümet bu devlette de sanatı örgütleyici bir alan olarak kurmak istiyor. Ancak bunu yapamadıkları, beceremedikleri için yapabilenlere özellikle de emekten yana mücadeleden yana filmleri baskı altına alarak durdurmaya çalışıyor, tehdidi olarak görüyor.
Ekonomik boyutu nasıl sağlıyorsunuz?
Ünsal: Bizimle işbirliği yapabilecek belediyeler ile görüşmeler oluyor. İstanbul açısından şimdi Şişli Belediye’sinde gösterimler olacak. Bunun dışında bize başvuru yapan ya da bizim başvurduğumuz filmin gösterimi için herhangi bir ücret beklentisi, gişe kaygısı olmuyor. Zaten bu durum İşçi Film Festivali’nin keskin kurallarından bir tanesidir.
‘Herkesi gönüllü olmaya davet ediyoruz’
Festivalde 74 film gösterimi olacak ve bu film gösterimleri arasında Japonya’dan, Arjantin’den, İngiltere’den ve daha pek çok noktadan film-belgesel ile karşılaşmak mümkün…
Ünsal: Her yıl yaptığımız gibi bu yıl da gündemleri belirledikten sonra konu başlıklarının altına kaç film olacağını sıralıyoruz. O da şöyle oluyor. Türkiye ve Dünya’nın gündemi neyse ülkenin yansıması olarak da perdeye o düşüyor. Yani bu da şu anlama geliyor, “Evet! Mülteci hikayesi biraz fazla çünkü Türkiye’nin son yıllarda kanayan yarası ve ciddi anlamda halkları ayrıştırma, milliyetçiliği kışkırtma olarak kullanılıyor” o yüzden de mülteci hikayelerini ön plana çıkartmaya çalıştık.
Festival film seçerken set ekibinin yaşam koşullarını göz önünde bulunduruyor mu?
Ünsal: Tabii ki… Sunulan filmleri, belgeselleri aylarca inceliyoruz. Mümkün olduğunca set çalışanlarına ulaşmaya çalışıyoruz. Yönetmenini, yapımcısını incelemeye çalışıyoruz. 1 Mayıs’ta mümkün olduğunca pankartımızı açarak alanda olmaya çalışıyoruz. Birçok kez de bunu başarabildik. 2 Mayıs’ta ise festivalimiz başlıyor. 4 Mayıs’ta ise ‘Alternatif festivaller, sinemada tekelleştirme ve sinemada sansür’ adlı bir forumumuz olacak, biz buna çok önem veriyoruz. Festivalimize tüm herkesi hem izlemeye hem de gönüllü olmaya çağırıyoruz. Sinemacı olmasına gerek yok. Salon görevlisi, alt yazı, afiş çalışması… Misal ben öğretmenim ama burada gönüllü çalışma yapıyorum. Her şey yapılabilir burada ve mutlaka gönüllü olmaya herkesi davet ediyoruz.