Önce görüntü bulanıklaşıyor, sonra ses bozuluyor, kokular birbirine karışıyor, dil paslanıyor, tatlar yavanlaşıyor, derken bütün duyularına bir şüphe bulaşıyor. Biçim ve içerik uyuşmazlığının tetiklediği huzursuzluğa, bir zaman sonra hissedememenin rahatlığı eşlik ediyor. Ardından hiçbir şeyin sahici olamayacağı inancı, kökleri çok derinlere inen ağır bir inançsızlığın hükümran buyruğunca çöküyor. Gözlerimizin önünde bozulan, varlığın bütün formları. Biçimlerin hiçbiri kendi özünü taşımıyor gibi, bir başka şeyden ödünç alınmışçasına zorlayıcı, soğuk ve yapay. Ses, anlamla bir ilişki kurma zorunluluğundan; kokular, bir şeyleri tanımlama yükünden; dil, zihin ve yürekten geçenleri taşıma esaretinden kurtulmuş da bütün duyular sanki hissizliğin bahşettiği kendince bir ölümün özgürlüğünden soluyor. Bulaştıktan sonra geçmeyen hastalığın üstünlüğünü kanıtlayan bir bozulmanın çürütücü gücünü andırıyor. Görüntü ile gerçeğin arasına ikisinden kemirip birbirinden arındıran, onları ebediyen birbirine yabancılaştıran bir donukluk, bir olmamışlık duygusu yerleşiyor.
Hakikatten söz eden hakikatsizliğine boğuluyor, hak diye tutturan haksızlığından geçiniyor, mücadele diye haykıran boyunduruğa girmeye can atıyor, her olumlu edim sanki tam karşıtı bir olumsuz görüntü içinde durmadan zihnimize saldırıyormuş gibi görünüyor. İyilikle başlayan, kötülüğün bütün arka sokaklarını dolaşıp da iyiliğe dair son inanç kırıntısını da yok etmek için döndüğü duygusunu veriyor. Dokunduğumuz her şey başkalaşıyor, sanki başka bir şeye dönüşüyor. Dostluk, ancak düşmanlığa tartılıp ihanetle denklik sağladıktan sonra, son ölümcül hamlesini yapmak üzere yanı başımızda sinsi bir tebessüm içinde belirmekten başka bir seçeneği yokmuş gibi dikiliyor. Zorbalık, en çok masummuş gibi öne atılanla uyuşuyor, suç da sanki suçsuz diye en geriye çekilenden yayılıyormuş kanaatini perçinliyor.
Her eğilim, benimsemeyen ve ona düşman bir formda belirmekle yükümlü kılınmış gibi. İnsanlık dışı dizginlenemeyen her yırtıcı yönelim, ince bir riyakarlığa bürünerek sürüklendiği her yerde, anlaşılmayı talep eden insani bir çaba kılığında ve bu kılık tam üstüne oturmuş gibi bir rahatlık içinde dolanıyor. Sıcaklığı, yakınlığı ve merhameti dayanağından sayan görüş, ancak birkaç kez ölüp dirildikten sonra kurtulabileceğimiz kıyıcı ve kötü bir yargı gibi sırıtıyor. Doğruluktan söz eden, arka planı hileyle örülmüş acımasız pek çok girişimi sonuca götürmek istediğini gizleme gereğini duymuyor gibi. Toplumsal duyarlılığa yaslananın bütün gözeneklerinden çıkarcılığı fışkırıyor, kaba isteklerine hamlelerinin inceliğini verebilecek usta bir dolandırıcının dikkatiyle her imkânı çoğunluk adına ama yalnızca kendi lehine yonttuğu izlemini besliyor. Elimizi uzattığımıza kolumuzu kaptırmayacağımızın güvenini verebilecek olan, her şeyle birlikte bizi yutmaya hazırlananların sabırsızlığı içinde olduğu düşüncesi sarsıyor, anlaşılmaz bir ağırlığı andıran bu mahvedici tedirginlik üstünden geçtiğinde buruşuyor, içimizde diri olan ne varsa çatırdayıp dökülüyor.
Hayatta kalmış olana ve yalnızca onun anlatısına dayanan geçmiş, her şeyi sanki başka türlüsü olamazmış gibi resmeder. Dün olamadığı ne varsa bugün o olabilirmiş gibi bir havaya büründüğünde ve en çıkarcı en cömert davranacağını vaat ettiğinde, en iyinin en kötü için yanıp tutuştuğuna inanmamak için hiçbir sebebimiz kalmıyor. Geçmiş, hep olanın yanında yer aldığına ve olanı olmayanın karşısında vurguladığına göre, bugün ve şu anın da aynı şekilde gerçeği, geçersiz ve haksız kılınmış olanın yokluğu üstünde kurgulamayacağının hiçbir garantisini vermeyeceği duygusu peşimizi bırakmıyor.
Kalıtsal dargınlıklarımız var, bitkinlikle boy ölçüşen kızgınlıklarımız. Yine de dış dünyanın çöküşü, arı biçimlerin gözlerimizin önünde dökülüşü yalnızca bu öznel yargılarımızla ilgili değilmiş gibi. Yüzümüzü canlı, enerji, arzu dolu bir ifadeye sığdırmak istediğimizde, bu dışsal bozulmaya, kaynaklarını tüketen iç dünyamızın çözülüşünün eşlik ettiğini de hissediyoruz. Bu yüzden sözlerimize olağanüstü bir kuvvet vermek istediğimizde onların bir bir nasıl anlamsızlaştığını biliyoruz sadece.