Yarın, yani 24 Nisan günü tarihin en büyük soykırımının yıldönümü. Türkiye’yi yönetenler, tarihlerinde yer alan bu “utanç dolu gerçekten” bir kez daha kaçaçaklar..
Bizler her yıl olduğu gibi bu yıl da Ermeni halkının yaşadığı büyük acının adını koyacağız. Bunun adı soykırımdır!
Bu acı “Büyük Acı” ya da “Büyük Felaket” sözcüklerinin ardına saklanamayacak kadar büyüktür. Bu nedenle, bu hafta köşemi İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyon’un 2011 yılındaki basın bildirisine ayırmak istedim.
İnsan Hakları Derneği Irkçılık ve Ayrımcılığa Karşı Komisyonu’nun Basın Bildirisi; “Buraya, bir kez daha 24 Nisan 1915 Cumartesi gecesi evlerinden toplanarak gözaltına alınan Ermeni toplumunun önde gelen temsilcilerini anmaya geldik. Şu anda Türk İslam Eserleri Müzesi olarak hizmet veren bu eski yapı, İbrahim Paşa Sarayı’dır.
Saray uzun yıllar, çocuk mahkumlar da dahil olmak üzere, ceazevi olarak kullanıldı. Burası, 24 Nisan 1915 tutuklamalarında gözaltına alınanların, Haydarpaşa’dan Anadolu’nun içlerine ve oradan ölüme gönderilmeden önce tutuldukları yerdir.
Bugün devlet kurumlarının, Genelkurmay’ın ve sistem içi diğer kuruluşlarının web sitelerinde, hepsi tek elden çıkmış gibi aynı şey yazılıdır: Onlara göre 24 Nisan’da tutuklananlar, devlet aleyhine faaliyette bulunan “Ermeni komitacı”larıdır. Yalan söylüyorlar! 24 Nisan 1915 Cumartesi gecesi evlerinden toplananların büyük bir bölümü İstanbul Ermeni toplumunun beynini, vicdanını, düşünce ve sanat hayatını temsil eden aydınlardı.
Şairler, yazarlar, milletvekilleri, bilim insanları, hekimler, Ermeni Millet Meclisi’nin temsilcileriydi. Aralarında çağının en ünlü müzikologlarından, binlerce Kürtçe, Ermenice, Türkçe türküyü köy köy gezerek derleyen ve ilk kez notaya geçiren, Ermeni kültürünün anıt ismi Gomidas da vardı.
Burada birkaç ismi analım: Armen Doryan-Sorbonne mezunu. Şair. 23 yaşındaydı. Yervant Çavuşyan-Üniversite hocası, yazar, gazeteciydi. Rupen Zartaryan-Şair, yazar, öğretmen, çevirmendi Diran Kelekyan-Mekteb-i Mülkiye’de siyasi tarih hocası, yazar, yayıncı ve çevirmendi.
Türkçe Sabah gazetesinin yazı işleri müdürüydü. Yervant Sırmakeşhanlıyan-eğitimci, çevirmen, gazeteciydi. Rupen Sevag Çilingiryan-şairdi, hekimdi. Nazaret Dağarvaryan-Sivas milletvekili, hekim, ziraat mühendisiydi Levon Kirişçiyan-Şair, çevirmen, yazar, üniversite hocasıydı.
Taniyel Varujan-Eğitimciydi, büyük Ermeni şairiydi. Siamanto (Atom Yercanyan) -Ermeni edebiyatının en büyük şairlerindendi. Ama aralarında sıradan Ermeniler de vardır. Örneğin kasap Garabed Ağa, üzerindeki önlüğü ve beline asılı bileği kayışını bile çıkaramadan, kasasını kapatamadan getirilmiştir.
Yoksul, okuması yazması bile olmayan, hayatını sokak köpeklerini toplayıp karşılığında belediyeden her biri için “üç kuruş” kazanan, Artin Asaduryan da tutuklular arasındadır.
Gözaltına alınmalar büyük bir titizlikle örgütlenmiştir. Zaptiyeler son derece kibar bir dille aynı cümleyi söylerler: “Önemli bir şey yok, bir konuda bilginize başvuracağız, beş dakika ancak alır, sonra evinize döneceksiniz.” Amaç, panik yaratmamak, ev sakinlerinin başkalarını uyarmalarına ve diğer tutuklanacakların kaçmasına meydan vermemektir.
Çoğu söylenene inandı. Çorabını bile giymeden, terlikleriyle, pijama ya da ev kıyafetiyle üstüne bir şey almadan gelenler çoktu. Pangaltı karakolunda ve diğer mahalle karakolunda toplanan gruplar, tutuklamaların kentte duyulmaması için kırmızı itfaiye araçlarına bindirilerek buraya, o zaman “Mehderhane” olarak anılan İbrahim Paşa Sarayı’na getirildiler.
Onları, Adapazarı Ermenileri bir manastıra doldurarak günlerce işkenceden geçirmesiyle ünlü, yerel halkın “Canavar” adını taktığı, katliamları örgütlemesi için cezaevinden çıkarılan Teşkilatı Mahsusa liderlerinden Çetebaşı İbrahim karşıladı. 24 Nisan’da tutuklanan, sonradan kurtulabilen çok az sayıda kişiden biri de tarihçi, yazar Aram Andonyan’dı.
Andonyan burada yaşananları, bina kompleksi içindeki, çocuk mahkumların kaldığı Sübyan mektebini, fırsat buldukça birbirleriyle iletişim kurdukları avluyu, yatak-yorgan gibi ihtiyaçları yüksek fiyatlarla karşılayan fırsatçı gardiyanları ayrıntılarıyla anlatır.
Yaklaşık 220 tutuklu sonra buradan alınıp Sarayburnu’na götürüldüler ve vapurla karşıya, Haydarpaşa’ya geçirildiler. Oradan da Anadolu’nun içlerine gönderildiler. Kendilerine, nereye götürüldüklerine ilişkin bir bilgi verilmedi. Geceyi Eskişehir’de geçirdikten sonra doğuya doğru yolculukları devam etti. Bir grup Ayaş’a, bir grup Çankırı’ya götürüldü.
Ayaş’a götürülen 70 kişiden 58, Çankırıya gönderilen 150 kişiden 81’i öldürüldü. Bu vahşet onlarla sınırlı kalmadı. Dönemin yöneticileri olan İttihat ve Terakki Partisi ve onun tetikçi örgütü Teşkilat-ı Mahsusa aracılığı ile Anadolu’daki Ermeni varlığına, tüm tarihsel, ekonomik ve sosyal dokusuyla birlikte son verildi.
Ermenilerin sadece canlarına kast edilmedi. Mallarına, mülklerine, paralarına, hatıralarına, tarihlerine el konuldu. Bir uygarlık, binlerce yıllık anayurdundan silinip yok edildi. Bu süreçte Ermenilerle birlikte diğer gayrımüslim Anadolu halkları Rumlar, Asuri/Süryaniler, Yezidiler de aynı kaderi paylaştı.
İnsan Hakları İstanbul Şubesi 2005 yılından bu yana her 24 Nisan’da aynı talebi dile getiriyoruz: Soykırımın inkarı, soykırımın sürdürülmesidir. İnkara son verin. Bütün hukuki sonuçlarıyla birlikte suçu kabul edin. Ancak o zaman nehirlerden akan, vadilerde üst üste yığılan, uçurumlardan atılan, denizlerde boğulan mezarsız ölüler hak ettikleri gibi, haysiyetlerine uygun şekilde gömülmüş olacak. Ruhları huzura erecek.”