Kimi köşe yazarları CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’na yönelik linç teşebbüsünü, Erdoğan tarafından dile getirilen “Türkiye ittifakını” baltalama amaçlı bir provokasyon olarak görüyor. Deniyor ki, Erdoğan “Türkiye ittifakı”yla krizden çıkmak ve bu amaçla “normalleşmeyi” sağlamak isterken, MHP buna karşı çıktı. Demek ki linç olayı MHP’nin marifeti.
Olabilir mi?
Her şey olabilir. Ama bence ekonomik kriz derinleşir, ABD ile ilişkiler İran’a ambargo muafiyetinin sona ermesiyle büsbütün bozulurken, bunlara bir de “suikast, sabotaj, linç” ile kanlı bir kaos ortamı eklendiğinde, bunun sonucu “Türkiye ittifakı” olur.
Nitekim CHP Lideri Kılıçdaroğlu, ölümden döner dönmez şöyle dedi: “Çok ciddi sorunlar var. İç politikada ekonomi ağırlıklı, dış politikada ciddi sorunlar var. Türkiye, üzerinde pazarlıklar yapılan bir ülke konumuna geldi. Bu kadar sıkışmış bir Türkiye’nin en azından siyaset olarak ortak hareket etmeye ortak tepki vermeye ihtiyacı var.”
Erdoğan “Türkiye ittifakı” lafını eder etmez de, “Türkiye’nin kurucu ve koruyucu partisi olarak milli meselelerde birlikten yana oluruz” demişti. Ve “devr-i sabık” yaratmayacağız diyerek işlenen suçlardan hesap sorulmayacağını da açıklamıştı. “Türkiye ittifakı” nereden çıktı?
Hiç kuşkunuz olmasın; derin devletin “her duruma uygun alternatif senaryolar kasasından” çıktı. Erdoğan etten, kemikten, sinirden, ruhsal yapıdan ve ideolojiden ibaret bir Allah’ın kuludur. Onu analiz ederek Türkiye ittifakının ne olduğunu anlamak mümkün olmaz. Ama derin devlet dediğin bir Allah’ın kulu değildir. Makinadır. Onun belleğine hangi durumda ne yapmak gerektiğine dair ince ince düşünülmüş senaryolar çok önceden yazılmıştır.
Bu senaryoların içine darbe de girer, sabotaj da, savaş da, cinayet de, reform da, taviz de girer. Hangi senaryo uygulamaya konacaksa, o senaryonun baş rol oyuncusundan, figüranına kadar bütün roller dağıtılmıştır. Elbette bu demek değildir ki, derin devletin her dediği mukadderattır. İşin içine örgütlü ve bilinçli halk kitleleri girdiğinde senaryo çöker. Ama bu yoksa, tıkır tıkır işler. Şu anda Türkiye gerçekten de bir “beka” sorunu yaşıyor. Derin devlet makinası çalışıyor: Erdoğan kendisi görmese de derin devlet “işler artık Erdoğan ve Bahçeli’yle gitmez” sonucuna çoktan vardı. Eğer bir darbe yapılmayacaksa,” Erdoğan’sız işin içinden çıkılamayacağı” da açık. O hala büyük bir tabana sahip.
Darbe tabansız olur, seçimli faşizm tabansız olmaz. Çiçeği burnunda İmamoğlu’nun ya da yeni parti kurucusu Gül, Babacan, Davutoğlu üçlüsünün “Erdoğan’a alternatif” olabilmeleri için en az birkaç yıla ihtiyaç var; oysa kriz derin ve acil müdahale bekliyor. Kaosun ucunu gösterdiler.
Amaçları CHP’yi ve İyi Parti’yi, HDP’ye ve Kürt özgürlük hareketine karşı “Türkiye ittifakına” mecbur etmek olamaz mı? Öyle bir olur ki, şaşıp kalırız. Bu senaryonun derin devlet işi olduğunu söyledik. Ancak derin devlet dediğimiz yapı yekpare bir yapı değil.
Bu yapının içinde “Türkiye ittifakını” tezgahlayanların yanı sıra “Cumhur ittifakını” her ne pahasına olursa olsun surdürme yanlıları da var. Şimdi onların arasındaki kavgaya da şahit oluyoruz. Taraflar dolaylı yollardan karşılıklı atışmakta. Ama bir “sessiz” adam var. Fuat Oktay. Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Erdoğan’a bir şey olsa, dümen onun eline geçecek. Yani stratejik bir yerde. Nerede bu adam? Derin devletin derinliklerinde mi? Fuat Oktay ortaya çıktığı ve “Türkiye ittifakı” hakkında olumla ya da olumsuz laflar ettiği anda, bilin ki derin devlet hangi senaryoyu uygulamaya koyacağına karar vermiş demektir. Belediye seçimini abartmanın anlamı yok.
“Kazandık, Erdoğan da Türkiye ittifakına mecbur oldu, o halde bu ittifakta yerimizi alalım” dediğinizde, HDP’yle diyalog ve ittifak yerine Erdoğan’la ittifaka yöneldiğinizde, yani rejimi kökten değiştirme imkanının doğduğu şu aşamada Türkiye ittifakında yer aldığınız zaman, biz sizi, Ergenekon’un “siyasi uzantısı” olarak, “Erdoğan-Ergenekon” gizli ittifakını “legale çıkarmak” ve meşrulaştırmakla itham ederiz.
Size doğru yolu şu anda Öcalan’ın üstündeki tecride karşı açlık grevi yapan Leyla Güven ve arkadaşları gösteriyor: Öcalan’ın tecritten çıkması tünelin ucundaki ışığı gösterecek. “Erdoğan Türkiye ittifakına mecbur kaldı” demek yerine Erdoğan’ı tecridin kaldırılmasına mecbur edin, “beka sorunu” nasıl çözülür göreceksiniz.