Bir kitapta okur sarsılırız. Bu olağanüstü hikâyeyi anlatır durur, dostlarımıza tavsiye ederiz. Bir resimde karşılaşır ve gözlerimizi alamayız. İnceliklerini sindirir, ışık dalgalarını izler, gölgeliklerini araştırır, ayrıntılarına odaklanır, bütünlüğüne ulaşır; zihnimizde parçalar, yeni baştan resmeder, sonra eklediklerimizi atar, ilk haline olan hayranlığımızla kalakalırız. Bir filmde izleriz, etkisinde kalırız. Yıllar geçse de her sahnesi zihnimizde canlılığını korur. Hatırladıkça sebepsiz bir beğeni, bir hüzün, bir cesaret veya içten bir gülümse gelip oturur yüzümüze. Bir şiirde denk geliriz, destansı bir coşkuya kapılırız. Ezberler, mırıldanır, zihnimizin derinliklerine öteler, gerektiğinde hiç güçlük çekmeden çıkarır yepyeni bir gözle günışığında yeni baştan inceleriz. Saflıkla ilgili herhangi bir şey, çıkar gözetmeyen bir cömertlik, bir hesapsız cesaret imgesi… Tüm bunlar kışkırtır, ayartır, sürükler, bizi bizden alır.
Gerçek hayatta bir örneğine rastlamadığımız sürece, erdemli olan soylu duygularımızı harekete geçirir. Düşsel evrende kaldığı sürece iyi olan iyilikle, cesur olan cesaretle, güzel olan güzellikle, kahramanca olan kahramanlıkla ilinti kurmamızı sağlar. Satırlar, çizgiler, mısralar, görüntüler arasında dolaşan o mükemmel hayaleti sever, ona bağlanırız. Gerçek hayatta bizim için hiçbir çocuk, kadın veya erkek böyle içten, böyle tutkulu bir sevginin konusu olmamıştır. O kadar çok sever ve hoşlanırız ki, onlarla ilgili karanlık ve gizli olan hiçbir şey aklımızdan geçmez. Işığımız, neşemiz, tutkumuz, gerçeğimiz, idealimiz, aşkımız olurlar. Hayranlığımız her kelimeden fışkırır, onlardan, inanç dolu insanların Tanrı’dan bahsettiği gibi bahsederiz. Hayali bir karakter, ama bağlanırken onlara duyduğumuz inanç, yüce güçlere hükmedebilen bir gerçek, kanlı canlı kusursuz bir insanın şeklini alır. Nasıl böyle tutulduğumuzu soranlara, “sevgi, bu kelimeye mutlak bir anlam katın, sonrasını hayal gücünüze bırakın” deriz. O anda, sizden ona olan aşktan ve ondan size olan tutkudan daha gerçekçi hiçbir şey yoktur.
İncelikleri diyebiliriz, bizi gerçek dünyanın acı deneyimlerinin üstüne çıkaran sanatın gücü, büyülü güzelliği diye okuyabiliriz. Hiçbir açıklaması olmayan amaçların hizmetine giren bu kendini adama hali, bize kahramanca görünür. Ama böyledir; sanatta bizi soluk soluğa bırakan, gerçek dünyada boğar. Dinlerken, okurken, incelerken, izlerken heyecan veren, hayal âleminin derinliklerinden yüzeye çıktığında, ruhsal evrenin sınırsız yüceliklerinden yeryüzüne indiğinde bunaltır bizi. Manevi bir görünüş içinde olmayan bu maddi dokunuş, korkularımızı ayaklandırır. Çünkü çıkarcıyızdır, gereğinden fazla bencil. Karşımızda gerçek ve bizden üstün bir örneği görmeye katlanamayız. Sanatta kahramandan bizim, gerçek hayatta ise kahramanın bizden beklentileri var. O yüzden düşte dost ve tutkun olduğumuza, gerçek hayatta düşman ya da tam bir ilgisiz kesiliriz.
Bir temsil, yaşayan bir gerçek, görünüş bakımından bulanıklığa ve anlam bakımından kırıma uğratılmadan yüzleşemeyeceğimiz bir şey. Daha en başından insanlardan ve kendimizden sakınmakla tembihliyizdir. Hesapsızlık, bu hüzünlü atılganlık, eninde sonunda kaybetmeye götüren bu kederli seçim! Hiçbir kişisel kazanç gözetmeyen bu saf cesaret aşağılanmak, görmezden gelinmek zorunda. Sanatta olsa tutkuyla bağlanabileceğimiz bu yaşayan varlık, bizim için ruh kaybının, deliliğin simgesi. Hiçbir çıkarı olmadan başkaları için kendini feda edeni, ilgisizliğin ya da deliliğin dünyasına sürmeden kurulu dengeyi koruyamayız. Hikâyelerde, söylencelerde, tablolarda, şiirlerde kalmalı bu sevimli yaratık. Hayallerimizden yeryüzüne inerse ve biz onu anlamaya kalksak çıkar diye bir şey kalmaz. Para geçmez, alım satım olmaz, piyasa işlemez, hiyerarşi yürümez, büyük ve küçük diye bir ayırım bırakılmaz, evrensel karmaşa olur. Şu muhteşem zarif solgunluğa, herhangi bir sanat dehasının “Üç Mevsim Leyla” adını vereceği herhangi bir yapıtında denk gelsek kanımız coşar, içimiz açılır, ruhumuz aydınlanır, düşlerimiz çiçeklenir, varlığımız yeni baştan yeşerirdi. Gel gör ki, hayali bir karakter değil hayal edebilen, yaşayan bir varlıktır oradaki. İlgisizliğimiz, küçümseyişimiz, can sıkıntımız ondan.