“Ben, Mordehay Vanunu! İsrail’in nükleer silahları hakkında Sunday Times’da çıkan haberin kaynağı olan adam! Beni hainlikle suçlayanlara sesleniyorum: Tüm yaptıklarımdan ötürü sevinç ve gurur duyuyorum.”
18 yıllık tutsaklığının ardından özgürlüğüne kavuşan Vanunu, BBC’ye gizlice verdiği röportajında böyle diyordu. Uzun ve acılı bir öyküydü onunkisi; 18 yılın neredeyse 12 yılını tek kişilik hücrede geçirmiş ama yine aklını ve vicdanını korumayı başarmıştı. Aynı süreç, bir yandan da ‘vatana ihanet/sadakat’ kavramlarının yeniden sorgulandığı bir sınavdı.
Özgür bir ruh
20. yüzyılın en büyük barışçı eylemine imza atan Mordehay Vanunu, 1954’te Fas’ın Marakeş kentinde, kalabalık bir Yahudi ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Daha sonra, 1962’de, aile İsrail’e göç etti. 1971’de İsrail ordusuna katılan Vanunu, terhis olduktan sonra teknisyen olarak Necef çölündeki -tekstil fabrikası olarak gösterilen- Dimona nükleer reaktör merkezinde 9 yıl çalıştı. Çalışırken bir yandan da felsefe eğitimi alıyordu. Tam da bu dönemde ‘vicdan krizi’ olarak tanımladığı durum ortaya çıktı ve Vanunu, Yahudi ve Arap öğrencilerle barış için çalışan “Kampüs” adında bir örgüt kurdu. Filistinlilere sempatisini de hiçbir zaman gizlemedi: “Lübnan işgalini haklı göstermek için bize sürekli propaganda yapılıyordu. Lübnan’ı işgal etmek için bir kılıf uydurulmuştu. Anladım ki ben, Arapların tarafına daha yakın hissediyordum ve yavaş yavaş sola eğilim gösteriyordum” diyecekti sonradan.
Gerçekleri açıklıyor
Çalıştığı tesisin fotoğraflarını büyük bir riske girerek gizlice çektiğinde belirli bir amacı yoktu. Muhalif olduğu için 1985’te Dimona’daki işinden atıldığında, önce çeşitli Asya ülkelerini gezdi ve son olarak da Avustralya’ya gitti. Taksi şöförlüğü ve bulaşıkçılık gibi işlerde çalışırken Hıristiyan olmaya karar verdi. Bu arada kilisedeki konuşmalarının yayılmasıyla İngiliz Sunday Times gazetesi Vanunu’ya ulaştı. Muhabir Peter Hounam’la 12 gün boyunca konuştu ve İsrail’in gizli nükleer çalışmalarını anlattı. Daha sonra Londra’ya geldi, bildiklerini Barış Hareketi’nde yer alan bilim insanlarıyla paylaşmaya hazırlanıyordu.
Kaçırılma ve yargılanma
Ancak, haber 5 Ekim 1986’da yayınladığında Vanunu ortadan kaybolmuştu. Biraz da çapkınlığının cezasını çeken Vanunu, bir büfede tanıştığı kendini Amerikalı diye tanıtan Mossad ajanı Cindy ile yakınlaştı ve bir süre sonra Cindy, onu birlikte Roma’ya gitmeye ikna etti. Roma’da bir arabaya bindikten sonra işin rengi değişmişti: “Şoför arabayı çok hızlı kullanıyordu. Biz arkada oturuyorduk. Yol boyunca dikkatimi dağıtmak için beni sürekli öpüyordu. Küçük bir eve girdiğimizde iki kişi üzerime atladı. Biri karnıma yumruk attı, öne doğru kıvrıldım. Diğeri de beni yere yatırdı ve ağzımı kapattı. Bir kadın bana ilaç enjekte etti.”
Uyandığında, İsrail’de Mossad merkezindeydi ve önünde Sunday Times’taki haber duruyordu “Ne yaptığını gördün mü!” dediler ona. “Önce çok mutlu hissettim” diye anlattı sonradan Vanunu, “Öte yandan onların elindeydim. Bana her şeyi yapabilirlerdi, intikam alabilirlerdi.”
Kapalı ve savunmasız bir mahkemede, “vatana ihanet ve casusluk” suçlarından 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. İlk 11 buçuk yılı tek başına hücrede geçti, iki buçuk yıl 24 saat kamerayla izlendi. İlk görüntüsü ise 9 yıl sonra çekilebildi.
Kim ‘hain’ kim değil?
Bu süre boyunca serbest bırakılması için çok sayıda kampanya yapıldı. Defalarca Nobel Barış Ödülü’ne aday gösterildi. İsrail’in tepkisi ise netti. İsrail Adalet Bakanı şöyle diyordu: “O, doğuştan bir hain. Ülkesine ihanet etti. Çalıştığı yere, iş arkadaşlarına ihanet etti. Bazı insanlar için hainlik, karakterlerinin vazgeçilmez özelliği oluyor.”
Vanunu ise 18 yıl sonra, 21 Nisan 2004’te serbest kaldığında, “Asla, hiç pişman değilim. Ödediğim o ağır bedel ve çektiğim ceza da dâhil yaptıklarım her şeye değerdi” diyordu. Serbestti ama yüzlerce kısıtlama konulmuştu. Yabancılarla görüşemeyecek ve yazışamayacak, e-mail ve faks kullanamayacak, büyükelçiliklere, sınırlara, limanlara veya havaalanlarına yaklaşmayacak ve en az bir yıl İsrail’den ayrılamayacaktı. O günlerde, Kudüs’e bile gittiğinde gözaltına alınmıştı.
Şimdi, dünyanın bir köşesinde vicdanının sesini dinlemiş olmanın huzuruyla sakin bir hayat yaşıyor Vanunu. Bütün bu olanlardan geriye kalan ise bilim insanlarından gazetecilere kadar herkesi ilgilendiren bir soru olmalı: Vatan hainliği nedir? Barış için çalışmak mı, kendi devletinin militarist politikalarının uşağı olmak mı?
Arif MOSTARLI