7 Haziran 2015 genel seçimlerinde tek parti iktidarını kaybetmesinden itibaren AKP projesinin sonuna gelindi. Sonraki süreçte adeta uzatmaları oynamaya başlayan AKP yönetimi, iktidarı sürdürmek için bir dizi siyasal operasyon yaptı. Bu bağlamda son 4 yılı şöyle özetleyebiliriz: Çözüm sürecini bitirerek HDP’yi siyasetten tasfiye süreci başladı. 1 Kasım 2015’de erken seçime giderek yeniden iktidar oldu. 15 Temmuz 2016 askeri darbe girişimini bahane ederek OHAL ile olağanüstü rejim standartları uyguladı. MHP ile Türk-İslam milliyetçiliğine dayalı kutsal bir ittifak kurarak 16 Nisan 2017 Anayasa referandumu ile rejim değişikliği yaptı. 24 Haziran 2018 erken genel seçim ile AKP-MHP koalisyon dönemi başladı.
CHP ve SP’nin Abdullah Gül’ü Millet İttifakı’nın başkan adayı yapma çabası İP’nin karşı çıkışıyla gerçekleşmedi. Ama Gül’ün AKP’yi yıpratması veya bölmesi umuduyla bir rol üstlenmesi çabaları devam etti. 31 Mart yerel seçimlerinden sonra da Gül ile AKP’den azledilmiş Başbakan olan Davutoğlu’nun adı AKP’nin eski çizgisinde yeni bir parti girişimi projelerinde telaffuz edilmeye başlandı. İlkin ulusalcı muhalif medya tarafından servis edilen bu haberlere karşı tepki göstermeyen AKP yeni bir algı operasyonu yaparak AKP’nin her koşulda var olduğunu ve AKP’nin alternatifinin yine AKP olduğunu gösterme çabasına girişti.
Ortaya bir iktidar hedefi ve seçeneği koymayan/koyamayan CHP yönetiminin merkez sağ politikalarıyla bu gelişmelere çanak tutması, tek partinin iktidar olduğu dönemler ve özellikle de askeri müdahaleler öncesinde veya sonrasında ortaya çıkan ara rejim dönemlerinde geçerli olan tutumları hatırlatıyor. ANAP’ta yaşanan dramatik süreçte olduğu gibi AKP’nin misyonunu tamamladığı ve çözülme dönemine girdiği bir dönemde CHP muhalefetinin bu tutumu onun aczini gösteriyor: İktidara karşı alternatif çözümler üretmek yerine “öküz altında buzağı arar” gibi iktidar partisinin içindeki çelişkilerden yararlanma ve bölünme ihtimalleri gibi afaki projelerle siyaset yapma tarzıdır.
AKP gibi her şeyini iktidara ve iktidarın olanaklarına bağlamış bir parti iktidarı kaybettiğinden darmadağınık hale gelebilir. Bunun farkında olan siyaset ve toplum mühendisleri AKP ve Erdoğan sonrası için yeni projeler hazırlıyor. Bu amaçla tezgâhlanan Akşener ve partisi İP, Adalet Partisi, ANAP ve Doğru Yol geleneğinin devamcısı olan bir merkez sağ parti projesidir. Sürecin farkında olan AKP, daha önceki dönemlerde CHP’nin, AP’nin, ANAP’ın ve MHP’nin yaşadığı fetret devirlerine benzer durumlar yaşamamak için kendi tedbirlerini alıyor. Erdoğan inisiyatifi kaptırmamak için parti kadrolarını sürekli olarak yenileyerek her kademede partiyi kendine bağlamaya çalışıyor. AKP’den bir şekilde tasfiye edilen ve yeni örgütsel oluşumlar yaratma potansiyeline sahip olan eski kadroları da sıkı bir denetim altında tutuyor.
31 Mart 2019 yerel seçim sonuçları, AKP’nin 17 yıl sonra yokuş aşağıya doğru gitmesi için yeni bir siyasal ve toplumsal süreç başlamıştır. Son 4 yılda yaşananlardan ders çıkarmış gibi görünen muhalefetin bu kez AKP’ye karşı siyasal bir alternatif yaratma çabasından söz edilebilir. Ancak bu süreci başlatma ve hızlandırma potansiyeli taşıyan olgular AKP’nin içinde değil, muhalefetin demokratik siyaset temelinde birleşik bir güç oluşturmasında ve yeni bir gelecek umudu yaratmasında aranmalıdır.
AKP’nin siyasal alternatifi ne yeni bir AKP, ne CHP, ne MHP, ne İP’tir. Statükoyu koruyan müesses nizam partileri olarak bunların hiçbiri Türkiye’de demokratik değişim ve dönüşümden yana değil. AKP’nin iktidar alternatifi, Türkiye’nin tüm sorunlarını çözecek düzeyde yeni bir demokratik toplum modeli sunan ve bu yüzden rejim tarafından hedef tahtası yapılan HDP’dir. Bu demokratik seçenek 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden itibaren ortaya çıkan siyasal ve toplumsal bir gerçekliktir.
Bu durumun bilincinde olarak HDP ve bileşenleri orta ve uzun vadeli siyasal stratejiler izleyerek Türkiye’nin özgür ve demokratik geleceği için tarihsel bir rol üstlenmenin sorumluğunu taşımalıdır. Diğer sol, sosyalist, devrimci ve demokratik güçler, HDP ile kalıcı ittifak kuran Kürdi partiler ve siyasal gruplar ile CHP’nin sosyal demokrat kesimleri bu gerçeğin bilinciyle hareket etmek zorundadır.