İnsanın hayatta “iyi ki oradaydım”, dediği olaylar vardır. Her zaman olmaz böyle şeyler ama olunca da kendinizi çok şanslı hissedersiniz.
17 Haziran 2018, Bakırköy… Ahir ömrümde bir sürü işin içine girip çıktım şimdiye kadar ama hiç kendimi bu kadar şanslı hissetmedim. Yüzbinlerle birlikte orada soluduğum atmosfer, ömrümün yarısına değerdi doğrusu. Bu bir seçim mitingi değildi çünkü, başka türlü, tarif edilemez bir şeydi.
Daha alana ilk girdiğimizde o tuhaf atmosfer fark ediliyordu; bazı basit ölçülerim vardır benim. Mesela az tanıdığa rastgelinen miting iyi mitingdir bana göre; ikide bir birilerine selam veriyorsan, aile içi bir toplantı havası vardır orada, hoş değildir. İkincisi, sloganların ötesinde, insanlar sahneden gelen seslere doğrudan cevap veriyorsa, o da iyidir. Bir de bir mitingde çok çocuk kaybolması, çocuklar ve aileler için kâbustur ama bir yandan da ortada çılgın bir atmosfer olduğuna işaret eder, bak o da bir anlamda iyidir.
Daha en baştan bunların hepsi vardı alanda. Ama en önemlisi, artık çok yerleşmiş bir kazanma duygusu vardı insanlarda. 7 Haziran bizi de şaşırtmıştı biraz, şimdiyse o zafer, artık aşılması gereken bir şey olarak kafalara yerleşmiş halde. Öyle ki, yüzü gülmeyen, endişeli kimseye rastlayamadım alanda. Herkes net, herkes teraddütsüz.
Adaylar konuşuyor tek tek, konuklar tanıtılıyor. Bütün o “marjinal sol adaylar gösterdiler” gevezeliklerinin buralarda hiçbir hükmü olmadığını her dakika görüyorsunuz. Ahmet Şık, Erkan Baş, Oya Ersoy ve diğerleri… Tek tek kürsüye çıkıyorlar ve melelerin, başörtülü teyzelerin avuçları patlıyor alkıştan, hepsini çocukları gibi görüyorlar çünkü, kimse ayırmıyor onları kendinden, büyük bir neşe var herkeste.
Herkesin gözü saatinde
Aslında endişeliyim; herkesin asıl beklediği şey belli ve dört saat boyunca böyle bir ortamı yönetmek kürsü için zor. Başka mitinglerde sık rastlanan yavaş yavaş sıkılma/dağılma halinden korkuyorum en çok ama hiç öyle olmuyor. Yüzbinler alanı hiç terk etmiyor, her konuşmacıya ilgi gösteriyorlar, bıkmadan zılgıtlar çekiyorlar; bütün bu yorgunluğun bir ödülü olduğunu biliyorlar çünkü, onu bekliyorlar!
Sonra, tuhaf, şimdiye kadar hiç tanık olmadığım bir şey yaşanıyor. Alan gitgide daha fazla kalabalıklaşıyor, insanlar yığıldıkça yığılıyor, boşluklar doluyor, halaylar büyüyor, bir taraftan da artık herkesin gözü saatinde. Sanki iftar vakti bekleniyor da oruç açılacak, sanki dünya kupası finalinde nefesler tutuluyor da penaltılar atılacak! Konuşmacılar bitmiş artık. Zaman daralıyor; kürsü, geriye kalan 5-6 dakika ne yapacağını düşünüyor bir an; karar belli: E, o zaman halay! Görülmeye değer bir manzara çıkıyor ortaya, yüzbinler halay çekiyor. Hatta iş çığırından çıkıyor bir ara; kürsüden anons gecikmiyor: Görevli arkadaşlar, siz sonra halay çekersiniz yahu, işinizin başına dönün!
Yurttaş, arkadaş, yoldaş…
Sonra o an geliyor işte… Nihayet geliyor! Anlatması mümkün değil; kelimeler yetmiyor, tüyleri dikan diken oluyor insanın. Gözlerinden yaşlar süzülen kadınlar, bir tek kelime kaçırmamak için başını ileriye doğru uzatan yaşlılar, Seyit Rıza’yı, Deniz’i, Mahir’i duyunca çılgın gibi bağrışan ama hemen sonra konuşmayı kaçırmamak için susan gençler… “20 yıl da yatsam boyun eğmem” diyor Demirtaş, karanlığın içinde yüzbinler sade göz ve kulak olmuş, birbirinin elini tutuyor, omzuna dokunuyor hiç tanışmayan insanlar… Demirtaş’ın konuşmasının güzelliği ayrı ama ondan söz etmiyorum. Aynı konuşmayı evde dinlemekle Bakırköy mahşerinde dinlemenin farkından söz ediyorum. Dijital çağda bir konuşmayı on yıl sonra da oturup dinlersiniz ama o anda, orada olmanın büyük bir ayrıcalığı var, yüz binlerce insanla birlikte inanılmaz bir atmosferde soluk alıp veriyorsunuz; yurttaş, arkadaş, yoldaş olmanın büyüsü herkesten herkese bulaşıyor o karanlıkta. Ve sonra bittiğinde, herkesin ağzı kulaklarında, herkes pür neşeyle yürüyor çıkışa doğru. Bir ara korkuyorum. Başka mitinglerden farklı olarak çok muazzam bir kitle, aynı anda çıkışa doğru yürüyor. Ama en küçük bir provokasyon fırsatı yaratmıyor halk. Çünkü herkes, bu kadar güzelliğin ardından öyle bir noktada ki, o özgüven sakinliği beraberinde getiriyor.
Milyonlarca insan artık bir gerçeği biliyor: Bu iş bitti! Abbas yolcu! Şimdi sadece uzatmaları oynuyorlar.
E, o zaman?
O zaman halay!
Ben bu Kürtlerin önemli zaferleri halaya bahane olsun diye kazandığından hep şüphelenmişimdir. Bakırköy’de bir kez daha inandım buna. Şimdi önümüzde 5 gün var ya; deli gibi enerji biriktiriyorlar halay için!