Geçen ay bir yazarla tanıştım. “Sula” isimli romanını okuyunca çarpıldım ve hemen “Sevilen” isimli bir başka romanını bulup okudum. Halen aranızda – benim gibi- henüz tanımayanlarınız olabilir diye, Onu size tanıtmak istiyorum: Eserlerinde Toni Morrison adını kullanan Chloe Anthony Wofford 18 Şubat 1931 günü dünyaya geldi. Ailesi Ohio’da bulunan Lorain’de yaşıyordu. İşçi bir ailenin kızıydı. Washington’daki Cornell Üniversitesi’nde edebiyat eğitimi almayı başaran Morrison, üniversiteden mezun olur olmaz Texas’ta öğretmenliğe başladı.
En Mavi Gözler
Doçent olarak 1957 yılında gittiği Washington’da evlenerek iki çocuk annesi olan Toni Morrison’un evliliği uzun sürmedi ve boşandıktan sonra doğduğu Lorain kasabasına geri döndü. 1960’lı yılların ortasında New York’ta Random Yayınevi’nde editör olarak çalışmaya başladı. Edebiyatla yakından ilgilendiği bu yıllarda bir yandan da İnsan Hakları Hareketi’nde aktif bir rol üstlendi. Toni Morrison, başlıca uğraş alanı olarak sanat ve edebiyatta beyazların dikte ettiği değerlere bağlı olmayarak siyah edebiyatını ve estetiğini oluşturmayı seçti. Öğretmenlik yıllarında yazdığı kısa öykülerden hareket eden Toni Morrison, ilk romanı “En Mavi Gözler”i kaleme aldı. Bu roman annesinin sevgisini kazanabilmek için her şeyden önce mavi gözlere ve sarı saçlara sahip olmayı dileyen Pecola Breedlove adlı siyah kızın kaderini anlatıyor.
“En Mavi Gözler” romanından dört yıl sonra yayınlanan ve hayatta farklı yollara sahip iki kadının yaşamını “Sula” adlı eserinde dille getirdi. Benim okuma şansını bulduğum ilk Toni Morrison kitabı bu olmuştu. Romanın baş kahramanı Sula, ödün vermeden kendi kimliğini oluşturmaya çalışır ve bu nedenle siyahlar tarafından dışlanır. Morrison, bütün romanlarında olduğu gibi burada da bir yandan siyahların ABD’de baskı altında tutulan toplumsal durumlarını anlatırken bir yandan da dikkatleri siyah kadınların konumuna çekmek istemiş.
Solomon’un Şarkısı
Yukarıda sözü edilen iki kitabı ses getirmekle birlikte geniş kitlelere ulaşamayan Toni Morrison, 1970’lerin sonlarına doğru yazdığı ve konusunu bir aile efsanesinden alan Solomon’un (Süleyman’ın) Şarkısı’yla edebiyat dünyasında tanınmaya başladı. “Solomon’un Şarkısı” nın Mikman adlı başkahramanı hayatın anlamını ve kendi kökenlerini bulmaya çalışırken, kölelik dönemine kadar izlediği ailesinin tarihini de araştırır. Mikman, beyazların kültürel ve maddesel değerlerinden kopup siyahların bir üyesi olduğunu kavradığı zaman kendi kimliğini de bulmuştur. İnsanın kendi kimliğini arayışını bir sonraki romanında da devam ettiren Morrison, Karaip’deki bir adada geçen “Katran Bebek” adlı romanında dünyayı dolaşmış bir fotomodel ile adanın kırsal, geleneksel toplumunda kök salmış bir erkek arasındaki aşkın olanaksızlığını anlatır.
Siyah halkın dili
New York State Üniversitesi’ne 1983 yılında atanan yazar, yeni yetişmekte olan yazarlara altı yıl ders verdi. Öğretim elemanlığı yaptığı yıllarda Sethe adında köle kadının öyküsünü anlattığı “Sevgili” yayınlandı. Benim Morrison’dan okuduğum ikinci kitap ise, Türkçeye “Sevilen” ya da “Sevgili” diye çevrilen bu eseri oldu. Toni Morrison, “Sevgili”de çok yönlü perspektif ve kişinin kendi kendisiyle konuşmasını içeren modern edebiyat teknikleriyle siyahların geleneksel anlatım stilini ustaca birleştirmiş. Bu kitabıyla, 1988 yılında Pulitzer Ödülü’nü kazandı. Edebiyat bilimleri profesörü olarak 1989 yılında Princeton Üniversitesi’ne geçen yazar üç yıl sonra yayınlanan “Jazz” adlı romanında 1920’li ve 30’lu yıllarda Harlem’de yaşanan siyahların panoramasını çizdi. Siyah halkın dili olan Toni Morrison, 1993 yılında Nobel Edebiyat Ödülü’nü alan ilk Afro- Amerikalı yazar oldu. Siyah halkın acılarını okurken; Kürt halkının bu acılara ne kadar aşina olduğunu fark ederek ürpereceksiniz…