Cezaevlerine iktidarın söylemlerini yaymayan yayın organlarının alınmadığını vurgulayan gazeteci Hicran Urun, ‘Toplumun gerçekleri öğrenmeye ihtiyacı var. Bu ülke iktidarın düşüncelerinden ibaret değil’ dedi
Gülcan Dereli/İstanbul
Özgürlükçü Demokrasi gazetesi editörü Hicran Urun, tahliyesinin ardından cezaevlerindeki yaşanan hak ihlallerini ve medyanın içinde bulunduğu durumu gazetemiz Yeni Yaşam’a değerlendirdi. “İlk önce söylemek istediğim şey şu, ben tahliye oldum diye adalet yerini bulmadı” diyerek konuşmasına başlayan Urun, “3 gazeteci çalışma arkadaşım hala içeride, onlar gibi binlerce siyasi tutuklu var. Cezaevleri tıklım tıklım. Adalet ancak gerçekten bu tutsaklar serbest bırakıldığında bu ülkede bir şeyler değiştiğinde yerini buldu diyebilirim” diye belirterek değişimin mücadele ile oluşabileceğine vurgu yaptı.
Çatışmalar ülkesi
Tutuklamaların hukuksuz olduğunu belirten Urun, “Bu ülkede iktidarın söylemelerine uymayan, iktidar ile aynı düşünmeyen, farklı düşünen herkes cezaevinin kapısından geçiyor ya da bir gözaltı yaşıyor. Tutuklanmanız ve yargılanmanız için sadece iktidardan farklı düşünmeniz yeterli. Türkiye muhalif her sesin, hak arayan insanların yargıyla ya da şiddet yoluyla bastırılmaya çalışıldığı bir çatışmalar ülkesi” dedi. Muhalif gazetecilik yapmanın çok zor olduğunu söyleyen Urun, “Gazeteciliğin belli bedelleri var. Bir elin parmak sayısını geçemeyecek kadar muhalif gazete var ve bunlarda çok büyük baskı ile karşı karşıya” diye belirtti.
Tutuklanmasıyla sadece haber yapma hakkının değil haber alma hakkının da gasp edildiğini belirten Urun, “Ama bu sadece bizim hakkımızın gasp edildiği anlamına gelmemeli. Bir toplumun gerçek haber alma hakkı da gasp edildi. Biz haber yapma hakkımıza sahip çıktığımız kadar toplumun da haber alma hakkına sahip çıkması gerekiyor” diye konuştu.
Gerçeklere ihtiyaç var
Savunmasında da vurgu yaptığı konuya dikkat çeken Hicran Urun, “Bu ülkede yüzlerce hatta binlerce radyo, televizyon, gazete gibi yayın kanalı var. Bu kadar çok iletişim kanalı varken insan çok çok farklı sesler duyabileceğini zannediyor. Ama bakıyorsunuz her biri iktidarın söylemlerini yaymaktan başka sesleri duymaz olmuşlar. Bu toplumun gerçekleri duymaya, neler olup bittiğini öğrenmeye ihtiyacı var. Bu ülke yalnızca iktidarın düşüncelerinde ibaret değil. İktidarın yaşadıklarından ibaret değil” diye kaydetti. “Biz mesleğimizi yaparken ötekini duyan sorumluluktan aldık ilkemizi ve o sorumluluktan çıkarak gazetecilik yapmaya çalıştık” diye konuşan Urun, “Bu ülke çok iktidarlar gördü, çok baskı dönemleri gördü. Yalnızca özgür basın tarihinden baktığımız zaman bile çok net görüyoruz” dedi. Özgür basın geleneğine vurgu yapan Urun, “Faili meçhul cinayetlerle birçok arkadaşımızı kaybettik. O zaman vazgeçmedik şimdi de vazgeçmeyeceğiz” dedi.
Toplum ses çıkarmalı
OHAL uygulamalarının cezaevlerinde devam ettiğine dikkat çeken Urun, “Dünyada ve olan bitenlerden bihabersiniz. İzole edilmiş bir ortam tecrit edilmiş bir ortam. Bunun dışında kendi iç dünyanızı yansıtmanız da yasak. Yazılanlara ve günlüklere el konuluyor” diye vurguladı. Baskı ve zulme sessiz kalınmaması gerektiğini söyleyen Urun, “Toplumun ve sivil toplum örgütlerinin buna bir ses çıkarması gerekiyor. Birazcık cesur olmaya ihtiyacımız var. Ve o cesareti bulduğumuz noktada bir şeyleri değiştirebileceğimize inanıyorum” dedi.
Vicdanlar daha fazla yara almadan
Cezaevlerinde devam eden açlık grevlerine ilişkin de konuşan Hicran Urun şöyle devam etti: “Türkiye’deki ana akımın hali iktidarın sesini yaymaktan hakikaten başka sesleri duymaz görmez olmuşlar. Bu duyulmayan seslerden bir tanesi cezaevlerinde 7 bin tutsak açlık grevinde, hakikaten çok ciddi ve kritik aşamayı da aşmış bir boyutta. İnsanların buna karşı duyarlı olması gerekiyor.
Çünkü yarın çok geç olabilir ve biz bu son altı yedi yılda belki de AKP iktidarı boyunca diyebilirim. Hakikaten vicdanımızı yaralayacak şeye çok fazla sessiz kaldık. Bu noktada da sessiz kalıp vicdanımızı bir kerte daha yaralamayalım diyorum. Vicdanımız daha fazla yara almadan bu sese kulak verelim. Bu insanların sesine kulak verelim. Çünkü oradaki açlık ekmeğe değil. Oradaki açlık vidana ve adalete, oradaki insanların adalet tabi var. Çok yasal ve hukuki bir talepleri var. Bu ülkenin kendi hukukunu çiğneyerek uyguladığı bir tecrit var.
Ve bu tecridin kalkmasını talep diyorlar. Bu ülkenin kendi hukukunu işletip tecridi kaldırmasını istiyorlar. Bir insanlık suçunun son bulmasını istiyorlar. Bu sese ve insanların vicdanına kulak vermesi gerekiyor. Bugün bu sese kulak vermemek ana akım medyanın ayıbı, biz de bu sese kulak vermezsek bu da insanlığın ayıbı olur. Bu ayıba son vermek gerekiyor.”
Ne olmuştu?
Özgürlükçü Demokrasi gazetesinden 5’i tutuklu 14 çalışanın yargılandığı davanın 10 Nisan’da görülen 4. duruşmasında İshak Yasul ve Hicran Urun, yurt dışı yasağı ve adli kontrol şartı ile tahliye olmuştu.