Faşist karakterinden kaynaklı en fazla sokaktan korkan AKP iktidarı, seçimlerde aldığı darbeyle sağduyusunu tümden yitirmiş, toplumun sinir uçlarıyla oynamaktadır. Kaybettiklerini geri alma adına giriştiği iğrenç yol ve yöntemler toplumu patlama noktasına getirmiştir. Yaptıklarıyla adeta sokağı tetiklemekte, çöküşünü daha da hızlandırmaktadır. Diğer taraftan AKP iktidarına bu yenilgiyi yaşatmanın zeminini ve ruhunu oluşturan Leyla Güven ve binlerce yoldaşının eylemi büyük bir kararlılıkla sürmektedir. Sayın Öcalan’a uygulanan tecridin ortadan kaldırılmasına yönelik başlatılan eylem, toplumun her kesiminden ve uluslararası alandan büyük destekler almakta ve sahiplenilmektedir. Ancak şunu da belirtmek gerekiyor ki bu destek ve sahiplenme hala çok yetersiz. En azından AKP iktidarına tecrit konusunda geri adım attıracak düzeyde değil.
Var olan sahiplenmeler de çok dağınık, parçalı ve kesintili. Tutsak aileleri öncülüğünde yoğunlaşan toplumsal sahiplenme sınırlı kalmakta, bu da AKP iktidarının büyük bir aymazlıkla direnişi görmezden gelmeye yol açmaktadır. İktidarın bu görmezden gelme yaklaşımını aşmaya dönük neler yapılabileceğine yönelik kimi noktalarda düşünce belirtmekte fayda var diye düşünüyorum. Bu konuda öncelikle aydınların harekete geçerek oluşturacakları dayanışma inisiyatifleri ile arabuluculuk yapmaları elzemdir. Pek çok aydın, yazar, sanatçı bireysel olarak açıklamalarda bulunarak, açlık grevi direnişçilerine desteklerini sunmaktadırlar. Ama bu durum gelinen aşamada sorunun çözümüne fazla katkı sunmuyor. Bu konuda Eskişehir tabutluğuna karşı 1996 yılında zindandaki devrimci tutsakların başlattığı ve 12 devrimcinin şehit düştüğü süresiz açlık grevi süreci oldukça öğreticidir.
Başta Yaşar Kemal ve Zülfü Livaneli olmak üzere oluşan aydın inisiyatifi arabuluculuk yaparak soruna bir çözüm bulabilmişlerdi. Bugünde böylesine bir aydın inisiyatifine ihtiyaç vardır. Tutsak ailelerinin başta Adalet Bakanlığı olmak üzere yetkililerle görüşme istemine cevap bile verilmedi, hatta ailelerin Ankara’ya girmelerine dahi izin verilmedi. Böylesi bir ortamda avukatların devreye girmesi ve yetkililerle görüşmeyi zorlaması gerekiyor. Belki de 3-5 avukatın girişimi sonuç vermez ama müvekkillerini temsilen binlerce avukat bir araya gelip, Ankara’ya giderse sonuç değişebilir. Avukatların bu süreçte bireysel anlamda ciddi bir sahiplenme içerisinde olduklarını biliyorum. Ancak örgütlü, planlı ve sonuç alıcı sahiplenme eylemlerine yönelmeleri, tutsakların taleplerinin karşılanmasında etkili olacağını düşünüyorum.
İnsan yaşamını her şeyin üstünde gören ve varlık gerekçesini buna dayandıran tabipler odasının da bu sürece daha etkili müdahil olması gerekiyor. Zira binlerce insan ölümün eşiğinde. Hem de zindanlarda, her türden kötü muamele ortamında. Dolayısıyla tabip odalarının bunu önemsememesi mümkün değil. Önemsediklerini, çabaladıklarını da biliyorum. Ama tutsakların taleplerinin karşılanması konusunda harekete geçmeleri, yetkililerle ve uluslararası sağlık kuruluşlarıyla görüşmeler yapması ve sorunun çözümü için arabulucu olması gerekmektedir. Bu süreç artık sorunun çözümünü dayatıyor ve bu konuda kaybedilecek bir dakikamız bile olmamalıdır. Diğer önemli bir husus da uluslararası alanda yapılabileceklerin yapılmasıdır.
Uluslararası alanda pek çok aydın, yazar, Nobel Ödüllü şahsiyet, siyasetçi, kurum ve çevrelerin açlık grevi direnişçilerine büyük destekler verdiğini, hatta fiili eylemsellikler içerisine girdiklerini biliyoruz. Ancak bu geniş yelpazedeki destek bir araya getirilemiyor, oldukça dağınık kalıyor ve bu da etkisini azaltıyor. Bu konuda Kobane örneği çarpıcıdır. DAİŞ’in Kobane’ye saldırısı sürecinde uluslararası destek anlamında ortaya çıkan “Dünya Kobane Günü” DAİŞ’in yenilmesinde ve Kobane’nin özgürleşmesinde önemli rol oynadı.
Bugün de bu uluslararası desteğin bir araya getirilerek, AKP iktidarına adım attırma noktasına ulaştırılması gerekiyor. O açıdan “Tecride Karşı Dünya Açlık Grevcileriyle Dayanışma Günü” neden olmasın? Artık parçalı, sonuç almayacak, sadece dayanışmayı ifade eden açıklama, eylem ve girişimlerin vakti geçmiştir. Tecridin kaldırılması temelinde sorunun çözümüne odaklanma zamanıdır. Bu konuda özellikle aydınların, sivil toplum örgütlerinin inisiyatif almaları, başta kadınlar ve gençler olmak üzere toplumun her kesiminin tutuklu ailelerinin etrafında direnişleri büyütmeleri gerekmektedir.