Kadın örgütlenmesinin geri plana atılması nedeniyle dönüşümün gerçekleşmediğini belirten Rojda Yıldız, ‘Şiddet ve tecavüzün önüne geçmek için toplumsal bir örgütlenmeye ihtiyaç var’ dedi
Hafıza programı kapsamında Güney Afrika’ya giden Rojda Yıldız, burada bulunduğu süre zarfında hem ülkedeki barış süreci sonrasında yaşananlara hem de kadınların mücadelesine ilişkin araştırmalar yaptı. Yıldız, Güney Afrika deneyimi ile burada ve Türkiye’deki kadın mücadelesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu. Güney Afrika’ya Beraberce Değişim Derneği’nin bir hafıza programı kapsamında giden ve orada Apartheid (Ayrılık rejimi) sonrası hafıza çalışmaları yapan District Six isimli müzede 2 ay boyunca gönüllü olarak çalışan Yıldız, birkaç feminist örgüt ile de görüşme fırsatı bulmuş. Güney Afrika’da konuştuğu birçok kadının Kürt kadınlarına kıskanarak baktığını belirten Yıldız, şu bilgileri verdi: “Anayasal olarak baktığınızda Güney Afrika’da her türlü cinsiyetçi, ırkçı, nefret içeren davranış ve söylem çok ciddi cezalara mahkum edilmiş durumda. Ancak bunun uygulamada bir karşılığı yok. Çünkü polis sistemi yok. Barış sürecinde imzalanan anlaşmada halk sokakta polis görmek istemediğini belirtiyor. O zaman şehri bir sivilleştirme hali söz konusu oluyor.
Polis gidiyor ama siz toplumsal olarak bir zihniyet değişimi yaşatmadığınız için var olan suçların önüne geçemiyorsunuz. O yüzden taciz ve tecavüz gibi suçlarda çok büyük bir oran var. Yasal yaptırımlara rağmen bu oranın bir türlü önünü kesemiyorlar. O yüzden burada Kürt kadınlarının daha önde olduğunu düşünüyorum. Burada zihniyeti değiştirip-dönüştürmeye, kendi kurumlarını oluşturan, eğitimlerini yapan, içeride dönüşüm yaptırmaya çalışıyor.”
‘Feminist hareket var’
Rojda Yıldız, Güney Afrika’da kadınlarla ilgili gözlemlerini şöyle aktarıyor: “Toplumsal dönüşüm kadın meselesinde çok önemli. Yasalar ve kurumların önleyici bir etkisi olabilir ama toplumsal bir zihniyet yaşanmamışsa, tecavüz- taciz kültüründe, kadına bakış açısında bir değişim yaşanmamışsa bu yasalar koruyucu bir önlem olmuyor. Tecavüz durumu 13-14 yaşından itibaren yaşanmaya başlıyor. Benim tanıştığım kadınların, 20 yaşında iseler en az 2-3 tane çocukları vardı. Kadınların yasal olarak eğitimlerine devam etmeleri noktasında şöyle bir şey getirilmiş: Kızlar hamile kalsa bile liseye devam etmek zorunda. Ben lise üniformasından hamile olan birkaç kız çocuğu görmüştüm. Tecavüze rağmen kadınları hayata katmaya çalışan bir feminist hareket var.”
Toplumsal örgütlenme
Güney Afrika’da tamamen fonlar ve devletin verdiği para desteği üzerinden çalışmalar yürüten ve ayakta kalmaya çalışan bir feminist örgütlenme olduğunu kaydeden Yıldız, “Aslında bir hareket olarak değil, kurumlar üzerinden giden bir örgütlenme. Çocuk istismarına karşı, kadın örgütlenmesine ilişkin, feminist avukatların örgütlendiği bir kurum var. Ama bunların tamamında yasal mevzuat ve kurumlar üzerinden çalışma yürüten kadınlar var. Sokaklarda olan bir feminist kadın hareketi yok. Elbette ki bireysel feministler var ama adına hareket diyebileceğimiz bir örgütlenmeleri yok. Kadına şiddet uygulayan biri yakalanıp hakim önüne çıktıysa çok ciddi cezalar almış. Toplumsal kadın hareketlerini yaratamadıkları için çok kısıtlı bir alana takılıp kalmışlar. Toplumsal olarak bunun önüne geçemediğinizde yasalar anlam ifade etmiyor, toplumsal bir örgütlenmeye ihtiyaç var” diye konuştu.
En iyi muhalefet Türkiye’de
AKP iktidarı döneminde kadına ve çocuğa yönelik artan baskıyı da değerlendiren Yıldız, şöyle konuştu: “İstanbul’da yaşıyordum şimdi ise Diyarbakır’dayım. AKP hükümetinin kadın düşmanı politikalarından Türkiye tarafından ki kadınların daha fazla etkilendiklerini görüyorum. Burada ise daha fazla kendini yenileyen, dinamizmi sağlayan bir durum var. Afrika’daki kadınların deneyiminden yol çıkarsak ne kadar toplumsallaşırsanız erkeklere karşı mücadelede o kadar başarılı oluyorsunuz. Türkiye’de feminist hareket büyük mücadele vermiştir, büyük bedeller ödemiştir kitlesel hareketlere dönüşmüştür ama son 3 yıllık çatışmalı süreçte bir kırılmanın ve dağılma eşiğine geldiğini görüyoruz. Bazı feminist örgütlerin kapılarını kilitleyip gittiği; İstanbul Feminist Kolektif (İFK) ve Sosyalist Feminist Kolektif’e (SFK) kadar bir dağılma süreci yaşanmıştır. Sırtınızı toplumsal olana dayamadığınızda doğal olarak yaşadığınız problemler kişiselleşebiliyor, ona karşı mücadele edecek gücü kendinizde bulamıyorsunuz. Ama tüm baskı ve düşmanca politikaya rağmen her iki tarafta da kadın hareketleri muhalefet olarak sayılabilecek en güçlü kanat. Hem Türkiye kadın hareketi hem de Kürt kadın hareketi. Son 3 yılda AKP Hükümetinin kadın politikalarına karşı en iyi muhalefet eden kesim olarak görüyorum.”
Dicle Müftüoğlu-Esra Solin Dal/Diyarbakır-MA