Ortada bir rejim dayatması var. Buna karşı AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu kaybetmesi çok önemli. Bunun yolu da HDP’nin barajı geçmesidir. Fırat’ın batı yakasıyla doğu yakasının faşizme karşı birlikte mücadelesi çok önemli
Emre Tansu Keten
Kendisini Halkın Muhalefet Evleri olarak tanımlayan Halkevleri, Türkiye sosyalist hareketinin önemli bileşenlerinden birisi. Barınma hakkı, HES’lere karşı mücadele, ulaşım zamları gibi konularda etkili eylemleriyle tanıdığımız Halkevleri, 7 Haziran seçimlerinin ardından 24 Haziran seçimlerinde de “Vakit tamam! Omuz omuza direneceğiz, kazanacağız! Eşit, özgür, laik, barış içinde bir ülke kuracağız!” açıklamasıyla HDP’yi destekleme kararı aldı. Bunun yanı sıra Halkevleri eski Genel Başkanı Oya Ersoy da HDP’den İstanbul 2. Bölge Milletvekili adayı olarak, kendi sözleriyle, “Bu desteği pekiştirdi.” TAMAM TV yayınının ardından Abbasağa Parkı’nda bir araya geldiğimiz Ersoy’la sosyalist hareket, kadın hareketi ve seçimler üzerine konuştuk.
Gezi direnişi ülke tarihinin en önemli karşı çıkışlarından birisiydi. Ancak Gezi içerisinde aktif olarak yer alan sosyalist hareket için Gezi sonrası süreç çok da güçlenilen bir dönem olmadı. Gezi’den bugüne sosyalist hareketin seyrini nasıl özetlersiniz?
Haziran İsyanı gerçekten bu ülkede bir başlangıçtı. Önemli bir başlangıç oldu. Hatta ondan önce Hopa’dan itibaren başlayan “ODTÜ Ayakta” eylemleri, üniversite isyanları, liselilerin yaygın eylemleri ve Haziran İsyanı, bunların hepsi ve arkasından gelişen bütün hareketler sol ilkelerle hareket eden bir devinim yarattı Türkiye’de, bir direniş potansiyeli yarattı. Haziran İsyanı’nda halk onuruna sahip çıktı ve eşitlik özgürlük istedi. Medeni Yıldırım ile birlikte buna barış talebini ekledi. Diğer taraftan Kobane süreci ve devamı da önemlidir. Bunların hepsi ve bütün hak mücadeleleri sol ilkelerle ve taleplerle öne çıkan hareketler oldu.
Bu dinamik 7 Haziran seçimlerinde AKP’yi iktidarından etti. Sonrasında, iktidar için 1 Kasım toparlanması ancak katliamlarla yaratılabildi. 16 Nisan’da da, devletin bütün olanaklarının seferber edilmesine, yandaş medyanın yoğun bir şekilde çalışmasına rağmen, halkın kendi olanaklarıyla kurduğu bir ‘Hayır’ seferberliğine tanık olduk ve 16 Nisan’da da ‘Hayır’ çıktığına inanıyoruz biz. ‘Hayır’ dedi bu halk. Mühürsüz seçimle ve YSK eliyle bu ‘Hayır’ın çalındığı bir dönem yaşadık. Ve şimdi de gerçekten baktığınız zaman böylesine bir baskın seçimle beraber, şu anda da, aynı ‘Hayır’ seferberliği gibi, ama sokakta yansımayan tamamen içerde, kulaktan kulağa, halkın içinde bir halk korosu olduğunu görüyoruz. Bize dayatılmak istenen bir rejim değişikliğidir ve AKP-MHP ittifakının mecliste çoğunluğu kaybetmesi, buna direnmek için, şarttır. Onların başkanlık sistemi dediği, bizim diktatörlük dediğimiz, şu an fiilen uygulanan rejimin anayasal rejim haline getirilmesine karşı bir halk seferberliği başladı. Bunu engellemenin, bunu durdurmanın yolu Meclis’te AKP-MHP ittifakının kaybetmesi ve ikinci tura kalacağı açık olan seçimde, sarayın başkanlıktan edilmesi. AKP-MHP ittifakının kaybetmesi için, partisi ne olursa olsun, HDP’ye; ikinci tur başkanlık seçiminde ise Muharrem İnce’ye oy vereceğiz diyen bir halk korosuna tanık oluyoruz.
Bu, Haziran İsyanı ile başlayan bir halk hareketidir aslında. Ancak bu hareket kendi örgütünü çıkaramamıştır, kendi temsiliyetini yaratamamıştır. Sosyalistler olarak bizler de bunu sağlama, bunu yaratma konusunda başarılı olamadık. Bu hareketi bir ileri noktaya taşıyamayan bir dönemi geçirdik. Ancak bu bitmiş bir süreç değil, şu anda da devam ediyor. Önümüze sandık kurulmasa da OHAL’le birlikte önümüze koyulan baskılara rağmen, bir halk hareketi potansiyeli mevcuttu tüm Türkiye’de. Ve biz bu direnişin aşağıdan örgütünü yaratma konusunda çaba içerisindeydik.
Gezi’den sonra sokak muhalefeti güçsüzleşti, kendi alanlarına çekildi diyebilir miyiz?
Gezi’den sonra da bütün baskılara rağmen bitmeyen bir kadın hareketi var sokakta. O da kendi örgütünü yaratamamış durumda ama sonuç itibariyle bitmeyen bir kadın isyanı var. Bütün bu OHAL koşullarına rağmen, polisine, gazına, copuna rağmen sokaktan hiçbir zaman geri çekilmeyen, kürtaj yasasını durduran, tecavüz yasasını durduran bir kadın hareketi var. Bu çok kıymetli bir şey.
AKP iktidarının 16 yıllık gerici, erkek egemen, cinsiyetçi, kadın düşmanı politikaları, bize dayatılan yeni rejimin nasıl bir rejim olarak kurulacağını gösteriyor. Kadınlar için yaşamsal önemde bir şey bu. O yüzden bizim yüzyıllardır, bütün dünyada dişimizle tırnağımızla, mücadelemizle kazandığımız haklarımızı gasp etme çabası içerisinde olan bir iktidar partisine “Hayır haklarımızı vermeyeceğiz” diyen bir kadın hareketi var. Bu nedenle Gezi’den sonra başlayan baskı dönemi hareketsiz bir dönem olmadı tam olarak. Kadın hareketinin yarattığı şu slogan çok önemlidir: Birlikte Güçlüyüz. Bence diğer demokrasi mücadelesinin tamamının da örnek alması gereken bir slogan. Kadın hareketi aynı zamanda kadınların eşitlik ve özgürlük mücadelesi ile beraber, bu ülkenin eşitlik ve özgürlük mücadelesine de örnek olan bir hareket oldu.
Kadın hareketinin, 24 Haziran’daki konumu nedir?
24 Haziran’da önümüze gelen sandıkla bu diktatörlüğü durdurma konusunda bir seferberliğin içerisinde kadın hareketi. HDP açısından şöyle önemli bir yanı var: Gerçekten bitmeyen ve sokakları terk etmeyen bir kadın hareketi var ama bunun karşısında bu siyaset sıkıştığı noktada hep erkek siyasetçiler önde. Bütün listelerde, seçilebilir yerlerde hep erkekler önde, hep erkekler konuşuyor, televizyonlarda, mitinglerde ve sanki siyaset erkek işi gibi. Siyasetin iyice erilleştiği bir dönemdeyiz. HDP bunu değiştiren bir parti. Kadınları listelerinde seçilebilir yerlerde aday gösterdi. Bizim hesaplarımıza göre, baraj aşıldığında 36 HDP’li kadın vekil Meclis’e girecek. Baraj aşılamazsa, 36 kadın vekil yerine 36 erkek AKP’li Meclis’te olacak. Tablo bu kadar net.
Halkevleri olarak ilk defa HDP ile seçimlere giriyorsunuz. Neden 24 Haziran?
Sonuç itibariyle ortada bir rejim dayatması var. Buna karşı AKP-MHP ittifakının Meclis çoğunluğunu kaybetmesi çok önemli. Bunun yolu da HDP’nin barajı geçmesidir. Bu nedenle, henüz adaylık süreci ortaya çıkmadan önce, Halkevleri olarak HDP’yi destekleyeceğimizi açıklamıştık. Onun dışında, Kürt halkının siyasal temsiliyeti çok önemli. Sokakta kendine demokratım diyen herhangi bir insana sorduğumuzda, Kürt halkının Meclis’te demokratik temsiliyetini savunur zaten. Bu olmazsa olmazdır. Bu iki nedenle HDP’yi destekleme kararı aldık. Adaylığımız sadece bunu pekiştiren bir şey. Seçimlere 66 gün vardı ve bu süre içinde, ‘HDP’yi daha da kuvvetlendiren bir tutum almalıyız’ dedik. 7 Haziran seçimlerinde, HDP’yi destekleyerek, Halkevleri tarihinde ilk defa bir partiyi işaret etmiştik. O zaman da adaylık teklifi gelmişti ancak istememiştik.
Neden istemediniz?
Desteğimizin nedenlerini görünür kılmak için önemliydi, adaylığın değil, HDP’yi desteklemenin önemli nedenlerinin görünür olması için bu kararı almıştık. Şimdi de bu çizgiyi muhafaza etmeye çalışıyoruz. Ben HDP’li değilim, Halkevleri’nin eski genel başkanıyım ve hâlâ üyesiyim. HDP ile programlarımız ayrı, çakışan yönleri var tabii ki programların, ancak ayrışan yönleri de var. Sonuç itibariyle sandık sonucu her ne olursa olsun, bu çağda emperyalizme, kapitalizme ve faşizme karşı mücadelede, Fırat’ın batı yakasıyla doğu yakasının birlikte mücadelesinin çok önemli olduğunu düşünüyoruz. Faşizme karşı omuz omuza verdiğimiz mücadeleyi, seçimde ve seçim sonrasında da devam ettirmek için aday olduk.
24 Haziran sonrasında sosyalist harekete nasıl bir görev düşüyor?
Biz “Tek Yol Devrim, Tek Yol Sokak” diyen bir hareketiz. Sokak mücadelesini önemseyen bir hareketiz. Önümüzdeki dönem mücadelelerinin sadece mecliste yürütüleceği gibi bir algı oluşmamalı. Böyle bir şey asla ve asla yok. Türkiye’nin yeniden kurulacağı böyle bir dönemde, gerçekten kurucu olabilecek olan şey sokak hareketidir. Kent ve doğanın yağmasına karşı yaşam hakları savunucularının mücadelesidir. Kadınların eşitlik ve özgürlük hareketidir, Alevilerin eşit yurttaşlık talebidir, Kürt halkının demokrasi hareketidir. Meclis, bu mücadelelerin sadece bir sözcüsü olabilir ve bu hareketleri destekleyebilir. Asıl iş sokaktır, sokaktadır.
Türkiye’yi ancak sol yeniden kurabilir
Sizin de içerisinde olduğunuz sosyalist adayların, HDP çatısı altında Meclis’e girmesinin nasıl bir stratejik önemi var?
Daha önce de söylediğim gibi sol ilkelerle devinen bir halk hareketi var. HDP Meclis’e giremediği takdirde, AKP’si, MHP’si, İYİ Parti’si, BBP’si, Saadet’i girecek, CHP listeleri de malum. Uzun süredir sokaklarda bizimle birlikte mücadele eden, sol, sosyal demokrat milletvekili adaylarının listede yer bulmadığını görüyoruz. Baktığın zaman Meclis’te iki ihtimal var. AKP Meclis’teki çoğunluğu kaybedecek ama başkanlığı kazanacak, bu durumda Erdoğan kendisini Meclis’e dayatacaktır. Meclis bir çatışma alanı haline gelecek. İkinci ihtimal Meclis çoğunluğunu da başkanlığı da kaybetmesi. Bu sefer bir restorasyon tartışmasının olduğu bir Meclis’le karşı karşıya geleceğiz. Cumhur İttifakı bütün bu krizleri diktatörlükle çözeceğini söylüyor. Öbür taraf da ‘Neoliberalizmi restore ederek yoluma devam edeceğim’ diyor. Böylesine bir halk hareketinin olduğu bir ülkede, böyle bir Meclis kabul edilemez. Yıllardır sokakta, insanların söylemlerinde var olan sol ilkeler Meclis’te de temsil edilmek durumundadır.
HDP barajı aştığında, HDP’li olmayan 10’u aşkın sol, sosyalist isim Meclis’te yer alacak ve bu sol ilkeler meclis kürsüsünde yankılanmaya devam edecek. CHP’nin listelerinde gördüğümüz gibi, Erdoğan’ın yeni rejim dayatmasının herkesi şekillendirmesiyle, sol ve sosyalist adaylar kendilerine yer bulamadı ve sağ bir bileşim ortaya çıktı. Türkiye’nin solunda nesnel bir boşluk var. Bu boşluğu demokrasi mücadelesinin bütün bileşenleriyle birlikte doldurmak zorundayız. Bugün itibariyle siyasetin ve toplumun her alanında yaşanan krizin temel nedeni sağdır. Sağ bu hale getirdi bu ülkeyi. Bu nedenle sağcılık Türkiye’yi yeniden kuramaz.