Artık bundan sonra ne yazılır, bilmiyorum. Gencecik dokuz insanı yitirdik. Yüzlercesi, binlercesi tehlikeli noktaya doğru ilerliyor. Leyla artık kaçıncı gündedir hesabını tutamıyorum. Her seferinde telefonu elime alıp geri bırakıyorum; Sabiha isminin üstünde duruyor parmağım bir an, sonra vazgeçiyorum. Kimseye bir şey yapma ya da yapmama çağrısında bulunma hakkına sahip değilim. Çokbilmişlik, üstten laflar filan benim işim değil. Leyla’nın bana kahvaltı sözü var, bir tek onu biliyorum; o söz yerde kalsın istemiyorum.
Gitgide daha büyük bir acı birikiyor her tarafta. Bütün bunların arasında seçimler üzerine konuşmak da iyice zor geliyor insana. Yedi gündür say say bitmiyor sandıklar, hiç sayılmayanları, sayma gereği duyulmayanları geçiyorum zaten; buradan batıdan bakılınca görülmüyor bile orası. Ve bütün bunlar olup biterken, aynen 7 Haziran’da olduğu gibi alttakiler konuşup duruyor ama diğeri, asıl çok konuşan ve konuşması beklenen susuyor. Huyudur, biliyoruz artık, öğrendik. Geriye çekilip durumu kurtarmak için yeni bir şey planlamak, geçmişte de yaptığı şeydir. B planlarını, C planlarını, Suruç’u, Ankara’yı unutmadık. Eğik düzlemde geriye doğru kayma başlayınca durumun kontrolden çıkabileceğini, işlerin yeniden toparlanmasının mümkün olmayacağını biliyor çünkü. Mevcut durumu ‘şaibeli’ ilan ederek kabullenip yeni bir plana geçmesi mümkün… Ya da işi şimdiden iyice bataklığa sürüklemek… Her iki durumda da halk iradesini yok sayma operasyonunun Kürt illerinden buraya doğru yayılması kesin görünüyor. Her iki durumda da zorbalığın yeni biçimleriyle tanışacağız. Ki, zaten işin bu bölümü şimdiden başlamış durumda. Hiç parlak günler beklemiyor bizi ve tam da bu süreçte gece yarıları cenazeler gömülüyor toprağa.
Hakikaten ne yazılır bilmiyorum artık. Ama bir şey net: Saf kötülükle karşı karşıyayız. Yani baştan şöyleymiş de sonradan şöyle olmuş, mazlum imiş de zalim olmuş, şu vakit onu karşımıza alıp kızdırmasaymışız başımıza bunlar gelmezmiş filan, yok öyle değil. Artık hakikaten bu kadar saçmalığa kimsenin tahammülü yok. Karanlıkla aydınlık, iyilikle kötülük bu kadar açık bir biçimde karşı karşıya duruyor ve kimseden alicenaplık bekleme, hatır gönül umma lüksüne sahip değiliz. Bu iş, maalesef böyle yürüyor; başka bir hayal kurduğumuzda belki bize iyi geliyordur ama gerçeklik değişmiyor. Keşke değişse ama değişmiyor. Geldiğimiz nokta bu.
Asıl bu yüzden endişe verici her şey. Asıl bu yüzden Leyla denince içim titriyor. Çünkü artık kimin kim olduğunu öğrendik. O yüzden, yarın bitse açlık grevi, tereddütsüz sevinirim. Bu konuda hariçten gazel okuyanların ukalalıklarına da bütün varlığımla karşı çıkarım. Tok karnına asla konuşmam bu konuda. Ama sürerse de yine aynı biçimde o insanların iradesine söyleyecek sözüm olmaz.
Buradayız işte. Böyle bir noktadayız. Keşke bir başka yol bulabilecek zekâ ve pozisyona sahip olsaydım.
Başka ne diyebilirim ki…