Erdoğan’ın seçimden birkaç gün önce yaptığı konuşmada, “Alsalar da yürütemeyecekler. Niye yürütemeyecekler? Bunlar oradaki personelin maaşını dahi ödeyemeyecekler. Hepsinin şu anda künyeleri, bütün belediyelerin şu anda borçları hepsi elimizde mevcut” diyerek başkanlık rejiminde merkezi idarenin yerel idareler üzerindeki vesayetini hatırlatmıştı. Bu sözleriyle “Seçilseniz de bana biat etmeye mecbur kalacaksınız” diyen Erdoğan’ın, Başkanlık rejiminin kendisine verdiği olağanüstü yetkiler hesaba katıldığında bu söylediklerinde haksız da değildi.
Mahalli İdarelerle ilgili olarak Anayasa’nın 127.maddesinde, “Mahalli idarelerin kuruluş ve görevleri ile yetkileri, yerinden yönetim ilkesine uygun olarak kanunla düzenlenir” denilmesine karşın, “Merkezi idarenin, kanunda belirtilen esas ve usuller dairesinde idari vesayet yetkisine sahip olduğu” vurgulanıyor. Merkezi idare, “mahalli idarelere görevleri ile orantılı gelir kaynakları” sağlıyor. Bu iş eskiden İller Bankası tarafından yapılıyor ve belediyelerin borçları normalde her yılın sonunda vergi gelirinden belediyelere düşen paydan mahsup ediliyordu.
Seçimlerden 4 ay önce çıkarılan bir torba kanunla Cumhurbaşkanı’na, Strateji ve Bütçe Başkanlığı vasıtasıyla istediği belediyeye kaynak aktarma yetkisi verildi. Buna göre, Strateji ve Bütçe Başkanlığı bütçesine konulan belediyelere yardım ödeneğinden Cumhurbaşkanı istediği belediyeye “yatırım projelerinin gerçekleştirilmesi” adı altında para aktarabiliyor. Dahası AKP kulislerinde, belediyelerin belirli bir tutarın üzerindeki ihalelerde cumhurbaşkanından onay alması için yeni bir düzenleme yapılacağı söyleniyor.
Öte yandan sadece kayyum belediyeleri değil, Ankara, İstanbul Antalya, Adana, Mersin gibi AKP ve MHP’den alınan belediyeler, yeni yönetimlerin uzun yıllar içinden çıkamayacağı kadar büyük borca batmış durumda. AKP’nin rant belediyeciliğinin iflası demek olan bu borçların bir şekilde ödenmesi gerekecek. Bu bakımdan yeni yönetimler uzun zaman kendi programlarını uygulayamayacak. Ayrıca muhalefetin yönetimindeki belediyeler Saray’ın mali ve idari baskısıyla yıpratılmaya çalışılacak.
Erdoğan’ın parti ayrımı yapmadan bütün belediyelerin borç batağı içinde olduğunu söyleyerek “Bizimle uyum içinde çalışmayan belediyeler başarılı olamaz” demesi ve İmamoğlu’nu “topal ördeğe” benzetmesi bir tehdidi içeriyordu. Oysa ağır borçları olan ve hatta borçlarını ödeyemez durumda olan belediyeler, AKP ve MHP yönetimindekilerdi. Hazine ve Maliye Bakanlığı verilerine göre, mart ayı itibarıyla belediyelerin ve bağlı idarelerin toplam borç tutarı 11 milyar 741 milyon liraya ulaşmıştı. Çoğunluğunu AKP’li belediyelerin oluşturduğu “En borçlu belediyeler ve bağlı idareler” sıralamasında, Gaziantep, Sakarya, Ankara, Antalya, Adana ve İstanbul gibi belediyeler bulunuyordu.
Kürt illerindeki kayyum belediyelerin kasalarındaki milyonlarca para çarçur edildi. Belediyelerin mali kaynakları yandaş müteahhitlere, vakıflara ve derneklere aktardı. Belediyelerde milyarlara ulaşan borçlandırmalar yapıldı. Seçimleri kaybetme ihtimalinin ardından, taşınır ve taşınmaz mal varlıkları talan edildi. Sayıştay tarafından yapılan incelemelerde, kayyum atanan 13 belediyede 196 adet usulsüzlük tespit edilmesine karşın iktidar hiçbir şey yapmadı. Yeniden kayyum atama ve görevden alma tehditlerine rağmen yerel yönetimlerin yeniden alınması, belediyelerde her şeyin adeta sıfırdan başlanması anlamına geleceği için HDP’nin işi çok zor olacak.
AKP bu seçim yenilgisinin ardından önümüzdeki süreçte muhalefet üzerindeki baskıyı artıracak. Bu baskı sarayın/merkezin, yereller üzerindeki idari vesayet yetkisinden kaynaklanan siyasi, hukuki ve idari yaptırımlar şeklinde olacak. Bu nedenle yerel yönetimleri almak yetmeyecek. Yeni kayyum atamalarına, seçilmişlerin görevden alınmalarına, yerel yönetim yasasının ve seçim yönteminin değiştirilmesine, tek adam rejiminin tahkim edilmesine, derinleşmekte olan ekonomik krizin yükünün işçi sınıfı ve emekçilere yıkılmasına, Kürt sorununun demokratik siyasal çözümü ve parlamenter sisteme dönüş çabalarının artırılmasına karşı, ilkeli, tutarlı ve kalıcı geniş bir demokratik muhalefet gerekecek.