Yirmi yıl kadar önceydi. Eski bir arkadaşım, “Biz bir yayınevi kuruyoruz. Bize yayınevinin yayın politikasını yönetecek bir editör bulabilir misin?” diye sordu. Ben de, “Bulabilirim bulmasına da, neden bana teklif etmiyorsunuz?” Onlar benim yoğunluğumdan bunu yapamayacağımı ve dahası benim kendileri için ‘pahalı’ olacağını düşünmüşler. Neyse, sonunda anlaştık ve yayınevinin kuruluş çalışmaları başladı.
Ben biri ABD’den, diğeri Hollanda’dan iki yazar bulup, telif anlaşmalarını yaptım. Biri telifsiz, diğeri ise neredeyse telifsize yakın -yani çok ucuz telifle-iki kitapla işe başladık. Kitaplar, kısa sürede çevrildi ve basıldı. Piyasaya çıkan kitaplar da büyük ilgi gördü. ABD’nin ilk Körfez Savaşı dönemiydi ve ülkede epeyce anti-Amerikan hava vardı. Bizim kitapları sadece Cumhuriyet değil, Yeni Şafak falan da -neredeyse yarım sayfa-tanıtıyordu.
Bir gün, panelim vardı galiba, Ankara’ya gittim. Baktım bizim kitaptan Gima, Beğendik gibi büyük alışveriş merkezlerindeki kitap reyonlarındaki stantlara 80-100 tanesi konulmuş ve satılıyor. Büyük bir memnuniyetle hemen yayınevimizin patronuna haber verdim: “Kitabımız burada peynirekmek gibi satılıyor. Buraya kaç kitap göndermiştiniz?” Cevap korkunçtu: Yirmi kadar kitap gitti Ankara’ya…
Gima ve Beğendik gibi büyük kuruluşlara, adı-adresi belirsiz korsan kitapçılardan kitap satılamayacağına göre, bu işin içinde adı-sanı iyi bilinen yayınevlerinin de olduğunu öğrenmiş oldum. Kırk yıldan fazla bir süredir, basın işinde olan biri olarak benim için büyük bir hayal kırıklığı olmuştu, söz konusu gözlemim. Bu arada, Basın yayın dünyasında en çok sömürülen, en çok hor görülen yazar ve çevirmenlerdir maalesef. Bunun son örneği Sel Yayıncılık oldu galiba.
Ferit Edgü’nün telif hakkının verilmemesi ya da az verilmesi için girişildiği düşünülen başka kitaplara ait bandrollerin kullanılması konusundaki haberler biz basın emekçileri için soğuk bir duş etkisi yaratmış bulunuyor. Nitekim Gazete Duvar’dan Anıl Mert Özsoy’un haberine göre, Ferit Edgü, Sel Yayıncılık ile aralarında herhangi bir uzlaşma olmadığını belirterek şunları söylemişti: “Geçen yılın nisan-mayıs aylarında, yayıncım Sel Yayıncılık kitaplarımın yayın satışıyla ilgili bazı yolsuzluklarını saptamış, kendilerinden beklediğim inandırıcı açıklamaları alamadığım için de tüm ilişkilerimi kesmiştim. Bu süreç içinde,İrfan Sancı’nın iddia ettiği gibi aramızda hiçbir açık görüşme olmamış, kezâ hiçbir uzlaşma gündeme gelmemiştir. Telif haklarındaki kayıtlar karşılanmadığı gibi böyle bir öneri de almış değilim.”
Yayınevleri matbaa ve kağıt giderinden kaçamaz-kaçınamaz. Masraflardan kısacağı tek yer insan emeğidir. Yazarın, çevirmenin telif hakkıdır. Bu paranın ödemesini, mümkün olduğunca azaltarak ya da öteleyerek, faaliyetini sürdürmeye çalışır. “Yayınevinin mali durumu kötü. Telif ödemelerini hemen yapamıyorum” demek, bir yere kadar belki anlaşılır ama ödeme yapmamak için bir takım muhasebe oyunlarına girişmek berbat bir durum. Gazetelerimizde kitaplarını tanıtmaktan mutlu olduğumuz Sel Yayıncılık’ın başta Ferit Edgü olmak üzere tüm kamuoyuna doyurucu bir açıklama yapmasını beklemek hakkımız olsa gerek!..