Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin HDP çatısı altında hazırlandıkları ve katıldıkları yerel seçimler gerçekleşti. Net sonuçları henüz açıklanmasa da halkın alanlardaki coşkulu duruşu, devletin tüm baskı, sindirme ve yok sayma politikalarına karşı iradesini sahiplenme tutumu seçim sonuçlarına dair işaretler veriyor. Bu işaretler AKP-MHP rejimi açısından işlerin eskisi gibi gitmeyeceğini, çok zorlama bir şekilde ayakta tutmaya çalıştıkları şer ittifaklarının çözüldüğünü, halkın desteğini almak için yalvarır bir pozisyona geldiklerini gösteriyor.
Bunun da sonuç alamadığını görünce faşist politikalara ve yaklaşımlara ağırlık veriyorlar. Yürütülen seçim kampanyası boyunca AKP-MHP ittifakının topluma daha fazla savaş, daha fazla çatışma, daha fazla nefretten başka bir vaadi olmadı. AKP-MHP rejiminin iktidarında toplumsal sorunlar derinleşmiş, ciddi ekonomik krizleri de doğurmuştur.
Toplumun sorunlarını demokratik yöntemlerle çözmekten uzaklaşan bu rejim, her toplumsal soruna şiddet ve tekçilik anlayışı üzerinden yaklaşmıştır. Tam da bu nedenle toplumun öfkesini üzerine çekmiştir. Erdoğan bu öfkeyi bildiği için farklı ve çelişkili taktiklerle toplumu aldatmaya ve desteğini almaya çalışmaktadır. 31 Mart yerel seçimleri böylesi bir siyasal gerçeklik içerisinde gelişti. Bu seçimlerin demokrasi güçleri açısından da önemi büyüktür.
Özellikle Leyla Güven öncülüğünde başlayıp zindanlara ve dünyanın dört bir yanına yayılan direniş, devletin uygulamaya koyduğu imha ve inkar siyasetine karşı bir toplumu savunma direnişiydi. İmralı cezaevinde başlayıp dalga dalga toplumun her kesiminde yoğunlaştırılarak ağır bir kölelik ve tutsaklık rejimine dönüştürülmeye çalışılan faşizm, direnişçilerin tutumuyla durdurulmaya çalışıldı.
Kürt halkı ve demokrasi güçlerinin böylesi bir atmosferde yerel seçimlere gittiği görülüyor. Açlık grevi direnişi aslında topluma faşizm karşısında nasıl kazanılacağını gösterdi. Faşizmin bin bir yol ve yöntemle teslim almaya çalıştığı iradeyi ve kimlikleri direnişle nasıl koruyacağını ortaya koydu.
Yürütülen seçim çalışmalarında demokrasi güçleri biraz da olsa sözünü söyleyebildiyse bu açlık grevi direnişçilerinin fedakarlık ve adanmışlıklarıyla mümkün oldu. Bu direniş her ne kadar seçim üzerinden geliştirilmediyse de seçimlere de ciddi etkisi oldu.
Faşizm seçim yoluyla kendini yeniden meşru kılmanın arayışına girdi. Ama direniş süreci faşizmin bu çabasını boşa çıkartıp özellikle Erdoğan’ın zihniyetini yansıttı. Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin büyük mücadeleleri gelişti. Bu mücadele birikimi Türkiye’de kurumsallaştırılmaya çalışılan faşizme karşı hep mücadele halinde oldu. Direnişin ve demokrasi mücadelesinin zayıfladığı her anı tekçi, ırkçı, yok sayan politikalarıyla doldurdu. Bugün de aynı hevesle halklara ve topluma saldırıyor.
Halka hakaret etmediği, tekçiliği yüceltmediği, halkları yurdundan atmaya çalışmadığı tek bir anları olmadı. Terörist ilan etmediği hiçbir kesim kalmadı. HDP ve demokrasi güçlerinden nefretle bahsetmediği tek bir an yok. Kürt halkı ve demokrasi güçleri bu seçimle devletin tekçi, inkarcı, toplumun tüm renkliliğini kendi tekliği içinde eritme ve teslim alma yaklaşımına karşı bir tavır ortaya koymuştur.
AKP rejiminin bir hile rejimi olduğunu biliyoruz. Kendisini dayandırdığı devlet geleneğinin tarihte sergilediği oyunlar oldukça çoktur. Ama ne Kürtler ne de ezilen halklar bu oyunlara yabancı değildir. Faşizm koşullarında yapılan seçimlere demokratik demek faşizmin oyununa gelmek demektir. Ama faşizm koşullarında bile halkımızın demokratik tutumunu yansıttığını, faşizmin politika ve uygulamalarına karşı tepkisini gösterdiğini belirtebiliriz. Bu da kayyumcu siyasetin Kürdistan’da kabul edilmeyip, toplumdan sökülüp atılması demektir.
Türkiye’de ise faşizme karşı toplumsal güçlerin birleşmesi ve sonuç alması demektir. Yerel seçimler tüm baskı, hile, tehdit ve çarpıtmalara rağmen teslim alınamaz iradeyi ortaya koymuştur. Kürt halkının ve halkların tutumu doğru anlaşılıp açlık grevi direnişine odaklanmalıdır. Bu direniş faşizmi ve onun topluma karşı saldırılarını erkenden görüp toplumun savunulması için kendisini siper etmiştir.
Seçim zemininde AKP-MHP rejiminin yürüttüğü baskı ve hile, direniş zemininde boşa çıkarılabilir ancak. Bu nedenle İmralı’da mutlak tecrit koşullarında tutulan PKK lideri Abdullah Öcalan üzerindeki tecridi kırmak, demokrasiyi inşa etmek, toplumsal özgürlüğü faşizm cenderesinden çıkarmak demektir. Seçimin eksik kalan yanı ise bu direnişi büyüterek tamamlanmış olacaktır.