Nihayet dananın kuyruğu koptu, seçimler bitti. Birçok kişi ve çevrede seçimlerin büyük karışıklığa yol açacağı, olaylı geçeceği korku ve endişesi vardı. Kavgalı, küfürlü bir seçim sürecinden sonra seçim gününün nispeten rahat geçmesi herkese rahat bir nefes aldırdı diyecekken, yeni seçimi hazmedemeyen iktidarın büyük kanadı itiraz seslerini yükseltmekte, az farkla kaybettiği yerlerde adeta CHP’nin oy çaldığını iddia eder duruma gelmiş, doksan küsür bin sandığın her birinden bir oy yanlış yazılmış olsa bile sonuç değişir demekte. Tabii bunu diyenler, her sandıkta bir oyun kendilerinden gittiğinden eminler, tersine hiçbir sandık ve seçim kurulunun izin vermeyeceğini düşünüyorlar. Tabii eski seçimlerde “atı alan Üsküdarı geçti” deyiminin kendileri için de geçerli olduğunu düşünmüyorlar, düşünemiyorlar.
Batı illerindeki bu nispi rahatlığa karşılık Kürt illerinde durum o kadar da kolay olmadı. Zırhlı araçların gölgesinde yakılıp yıkılmış, halkı göçe zorlanıp boşaltılmış ve binlerce asker, polis ve korucunun kaydırıldığı Şırnak’ta “seçim zaferi” ilan ettiler. Eski seçimlerin birinde Dersim’in Ovacık ilçesinde yurttaşların seçimi boykot etmesi sonucu yalnızca 54 askerin kullandığı oyla MHP adayı belediye başkanı olmuştu. O dönemde bile bu seçim iptal edildi, halk yeni başkanının seçti. Ama şimdi, Şırnak komedisi, zafer olarak kabul ettirilmeye çalışılıyor. Iğdır başta olmak üzere birçok ilde başarısızlığa uğrayan seçmen kaydırma, Ağrı ve Bitlis’te sonç verdi.
Muş’ta ise sonuç alamayınca HDP’nin birkaç bin oyunu geçersiz saymak suretiyle koltuğa oturmak isteniyor. Seçimin kaybedeni Cumhur İttifakı, en çok kazananı ise MHP oldu. Her ne kadar Adana ve Mersin gibi iki büyük şehri kaybettiyse de on bir ilde belediye başkanlığı aldı.
Sayın Bahçeli’nin keyfine diyecek yok. Bu minval üzere devam etme arzusunda. Hala “bekâ da bekâ” diyor. Bir türlü “beka” dedirtemediler. Cumhur İttifakı’nın faziletlerinden ve sürdürüleceğinden şevkle söz ediyor. Sayın Erdoğan ise her ne kadar eşinden başka kimseyi yanına almadığı balkon konuşmasında Cumhur İttifakı’nı sürdüreceğini söylemiş ise de nasıl kazandığını hesaba katmadan Kürt kardeşlerinin kandisine gösterdiği teveccühten söz ederek yeni gelecek planları yapacağının sinyalini vermiş gibiydi. Bu seçimin diğer kazananı CHP olmuştur. İstanbul, Ankara, Antalya, Adana ve Mersin gibi en büyük şehirleri Cumhur İttifakı’ndan alması Erdoğan için düşüşün başlangıcı olmuştur.
Bursa ve Balıkesir’de ise ittifak az oyla kazanmış bulunmaktadır. İYİ Parti ve Sayın Akşener girdiği ilk seçimde tabanına göz diktiği MHP karşısında kendisini ne derece başarılı sayar bilemem. Iğdır’da adaylarını çekmeleri bile işe yaramadı. Beş partiye karşı tek başına giren HDP, Iğdır’da Iğdır halkıyla birlikte kenti yönetme yükümlülüğü altına girdi. Seçimlerde bu sonucun alınması, her şeyden ve herkesten önce HDP’nin kendisine pek yararı dokunmasa da ülke ve demokrasi adına son derece yararlı ve hayati nitelikteki stratejisinin ve sayın Demirtaş’ın çağrılarının sayesinde olmuştur. Eğer HDP kendi adaylarıyla seçime girseydi, yukarıda saydığımız beş ilin beşinde de Cumhur İttifakı kazanıyordu.
Demirtaş’ın çağrıları ise sandığa gjtmek istemeyen HDP’lilerin, “bağırlarına taş basarak” gidip Cumhur İttifakı’nın karşısındaki güçlü adaya oy vermelerini sağladı. HDP Eş Genel Başkanları, seçimin kazananı olarak HDP’yi gösteriyorlar. Stratejilerinin başarısını hesaba katarsak doğru bir tesbit. Ülke için, Türkiye demokrasisi için bir kazançtır, bir başarıdır. Ancak parti ve Kürtler için aynısını söylemek zordur. Gerçi birçoklarınca kabul edilmek istenmese de Kürtler de bu ülkenin bir parçası, hem de en önemli, en hakkeden bir parçasıdır. Elbette ülke için iyi olan Kürtler için de iyidir ama faturanın tümünü de Kürtlere kesmek, ülkenin bekasını Kürtlerin sırtından sağlamak da adil değil.
Kürtlerden her türlü desteği alan CHP, Kürt illerindeki olumsuzluklara, seçmen kaydırmalarına, HDP kadrolarının seçim günü dahi gözaltına alınarak partinin çalışamaz hale getirilmesine en ufak bir ses çıkarmadı. Üsküdar’da bir apartmanda kırk kişi var diye günlerce bağırıp çağıran CHP, Batman’da bir apartmanın üç dairesinde kayıtlı ikibini aşkın seçmene ses çıkarmadı. Kayyım yönetiminin başından beri yapılan yolsuzluklara, haksızlıklara ses çıkarmadı. Şimdi de kayyımların belediye binaların bile sattığını görüyoruz. Tüm bunlara, muhalefetin de ses çıkarmayacağını bilerek bu işlere rahatça girişiyorlar.
İYİ Parti, batıda kendilerine gelen oyların hatırı sayılır, kendilerini iddia sahibi kılacak nitelikdeki bölümünün HDP seçmeninden geldiğini bile bile HDP’ye oy gitmesin diye Kürt illerindeki adaylarını çekti. Bundan sonra ne olacak? Bu önemli sorunun cevabı her şeyden ve herkesten önce muhalefetin elinde.
Zamlar hemen başladı. Bu yazıyı yazarken elektriğe % 37 zam geldiği haberi ile karşılaştım. Zamlar kapıda, işsizlik kapıda, sermayedarlar kapağı yurt dışına atmanın yollarını arıyorlar, dış sermaye kaçıyor, IMF yolu gözüküyor. Erdoğan, “dört buçuk yıl iktidardayım, para muslukları elimde, muhalif belediyeler bensiz çalışamazlar” havasında. Ancak görünen o ki onlu da onsuz da muhalifiyle, muvafıkıyla belediyeri zorlu günler bekliyor, tüm ülkeyi ve halklarımızı olduğu gibi.
Muhalefetin bu durumu göz önüne alarak halka sırtını dönmeden halkla el ele vermesi halinde şeffaf bir belediyecilik modeli ile bu sıkıntıların üstesinden gelmesi mümkündür, yeter ki istensin. Burada en büyük görev de HDP belediyelerine düşmekte. Devletten bir kuruş yardım almadan halkla el ele birçok şey yapabileceklerini biliyoruz. Elbette iktidardan destek yerine köstek alacaklarını da biliyoruz. Ama yine de çok şey yapılabilir.
Önümüzü görmekte zorlanıyoruz ama tek adam rejiminin içine düştüğü bataklıktan kurtulmanın yolu, tüm olumsuzluklara rağmen karanlık güçlere karşı güçlerin birlikte hareketidir. Onu da bu seçimler bize göstermiştir.