15 Haziran 1915 günü, SDHP önderi Paramaz ve 19 yoldaşı Beyazıt Meydanı’nda idam edildi. Sosyal Demokrat Hınçak Partisi (SDHP), 1908’den itibaren Osmanlı Parlamentosu’nda grubu olan bir siyasi partiydi. İdam talimatını veren, dönemin ‘Reis’i Talat Paşa idi; kendisinin Ermeni tehciri ve katliamı talimatını da verdiği telgraflar artık çok iyi biliniyor. Bu 20 sosyalistin idamı, Türk kimliğinin kolektif hafızasına Ermeni tehciri olarak işlenen “Medz Yeghern”in kilit sahnelerinden biridir. Bu büyük insanlık trajedisinin bir bütün olarak sorumluluğu, failleri tarafından “Ermeni terörü” üzerine yıkılmıştı. Bugün de Türkiye’de bu soruyu kime sorsak benzer bir “sorumluluk” ve illiyet bağı yanıtı aldığımızda hiç şaşırmıyoruz. Ermeni soykırımı (ve soykırım inkârcılığı), 20. yüzyılın ilk çeyreğinde şekillenmiş milli kimliğin yapıtaşıdır çünkü.
103 yıl sonra, yine Haziran’da bir gün, Osmanlı’nın devamı olan ülkenin bugünkü ‘Reis’i, tutuklu HDP önderi Selahattin Demirtaş’ı idamla tehdit etti. Ardından, 14 Haziran 2018 günü Suruç’ta Reis’in silahlı adamları çarşı esnafına saldırdı; bir kişi hayatını yitirdi, birçok kişi yaralandı. Yaralıların kaldırıldığı hastaneyi basan aynı çete üç yaralıyı vahşice infaz etti. Zamane Reisinin, AKP taraftarlarına “HDP üzerinde ayrı çalışın”, “sandıkların üzerine oturun” gibi talimatlar verdiği görüntüler de aynı gün ortaya çıkmıştı.
Belli ki parti yöneticileri, milletvekilleri, belediye başkanları ve aktivistler dahil olmak üzere binlerce HDP’liyi hapiste tutmanın, HDP’yi baraj altında bırakmak için yetersiz kaldığı anlaşılmış bulunuyor. Bunun ötesinde, HDP’yi Cumhurbaşkanı adayı Demirtaş’la birlikte seçim sürecinin ve siyasal sistemin bütünüyle dışına atmayı sağlayacak bir müdahale gerekiyor. Bunu açalım.
Kürt çatışmasında 1980’li yıllardan bugüne yaşanmış olan bütün ihlallerin sorumluluğunu “Kürt terörü” üzerine yıkmak adetten idi. Öcalan adının “30 bin vatandaşın katili, teröristbaşı” gibi sıfatlarla birlikte kullanılması talimatı medyaya verildiğinde, bu iddianın toplum sathına yayılarak içselleştirilmesi hedefleniyordu.
Türkiye toplumunun çoğunluğu bu önermeye inanmak istese de, kendisine bunun bir yalan olduğunu hatırlatacak bir siyasal özne her zaman var oldu. Günümüzde, bu siyasal öznenin adı HDP’dir. Yalnızca HDP’nin oy aldığı seçmen sayısı bile dikkate alınsa (ki etkisi bundan çok daha yaygındır) böyle bir iddiaya toplumun bütününü, hatta çoğunluğunu ikna etmenin artık mümkün olmadığı giderek daha açık hale gelmektedir. Bu durumla karşı karşıya kalan siyasal iktidar için bir iddia daha geliştirmek elzem olmuştu: HDP’nin “Kürt terörü”nü himaye etmek ve savunmak sureti ile bu terörden sorumlu olduğu iddiası.
Bu ihtiyaç, son günlerde Demirtaş’ı anarken Reisinden yandaş medya taşra muhabirine her AKP taraftarının “terör örgütünün en büyük destekçisi” sıfatını başa eklemesi biçiminde tezahür ediyor. Seçime geri sayım kızıştıkça bu retorik tavan yapacak. AKP taraftarı çetelerin giderek artan şiddetle HDP üzerinde “değişik şekilde çalışma”, sonrasında da suçu “PeKaKa teröristleri”ne ve tabii onların “en büyük destekçilerine” atma girişimleri hız ve yoğunluk kazanabilir.
Antonio Gramsci’nin hegemonya teorisi, toplumun “sağduyusuna” sirayet etmenin zorunluluğunu, bunun yöntemi olarak da uzun soluklu bir söylemsel “mevzi savaşı”nın gereğini vurgular. Bu kuramsal duruştan bakıldığında HDP’yi imha girişimi, meşruiyetini kaybetme ve hegemonya inşa etmeyi başaramama haleti ruhiyesi ile bağlantılı olarak okunmalıdır. Reis ve AKP’nin mağrur ve muktedir hal ve retorikleri ile nasıl derin bir psikolojik yıkımı perdeleme çabası içinde olduklarının anlatısıdır. HDP’yi gönül rahatlığı ile sorumlu tutabileceğimiz bir “suç” varsa eğer, o da iktidarın hegemonik girişimlerinin her birini boşa çıkararak Reis cephesinde yol açmakta olduğu bu travmadır. Başvurulan son çare, fiziksel şiddet ve sindirme yöntemlerinin dozunu artırmak olmuştur ki bu da kitle iletişim araçları üzerindeki totaliter tahakküme rağmen “seni başkan yaptırmayacağız” tahayyülü etrafında sabır, direniş ve mücadeleyle örülmekte olan bir karşı-hegemonyanın, yeni bir ‘tarihsel blok’un yükselişte olduğunun göstergesidir.
Paramaz ve 19 yoldaşının hayaleti bugün AKP rejiminin üzerinde dolaşıyor. Mücadeleleri, onurlu duruşları ve cesaretleri HDP kimliğinde bir kez daha cisimleşiyor ve oradan Türkiye’nin toplumsal dokusuna giderek daha fazla “bulaşıyor”. Bizden sonraki kuşakların bugünleri konuşurken “Kürt halkına yönelik soykırım arzusu, 21. yüzyılın ilk çeyreğinde yeniden-şekillenen milli kimliğin ikinci yapıtaşı olmuştur” cümlesini kurmuyor olmalarını sağlamak için hâlâ bir umut var.