Dört gün kaldı dananın kuyruğunun kopmasına ya da beklenen doğuma… Ne bekliyoruz, nur topu gibi bir demokrasi ve özgürlük müjdecisi mi, kara günleri daha da karartacak bir ucube yaratık, bir tepegöz mü? Buna her ne kadar halklarımız karar verecekse de İsmet Paşa’nın “eşkiyanın bu gece ne yapacağı belli olmaz” sözünü hatırlatacak bir ortamdayız. Halkın gerçek iradesinin sandığa yansıtılmasına engel olmak isteyenlerin hevesleri, umarım kursaklarında kalır. İktidarı ellerinde tutan Cumhur İttifakı, bu seçimleri Türkiye’nin bekasıyla ilintilendirmektedir. Halkın kentini, mahallesini, köyünü yönetecek belediye başkanı ve muhtarını seçmesinin beka ile ilintilendirilmesi, ancak halktan korkmanın sonucu olabilir. Bu iktidar da zaten o noktada, kendinden olanı dilediği gibi yönlendirmekte, kendisi gibi düşünmeyeni ise ihanetle suçlayacak kadar düşmanlaştırmaktadır.
Seçimlerin eğer Türkiye’nin bekasıyla ilgisi varsa, bu iktidardan kaynaklanmaktadır. İktidar, halkı iki düşman kampa ayırarak bizzat kendisi bölücülük yapmakta, ayrılık ve giderek bölünme tohumları ekmektedir. Başından beri varlığını ayrıştırma, bölme, içte ve dışta savaş konseptine dayayan iktidar, seçimler yaklaştıkça daha da pervasız olmaya başladı. “Zillet İttifakı” diyerek aşağıladığı Millet İttifakı listelerinde yer alan Kürt politikacıları PKK’li olarak suçlamakta, seçimden sonra kazananları tutuklamanın, görevden almanın zeminini hazırlamaktadır.
Sayın Bahçeli ve sayın Erdoğan’ın, Ankara’nın PKK’lilerce yönetilmesine izin vermeyecekleri yolundaki demeçleri, bu niyetlerinin apaçık göstergesidir. HDP’ye karşı tutumlarını zaten belirtmeye gerek yok. Seçim kararı açıklanır açıklanmaz hem Sayın Erdoğan, hem Sayın Bahçeli seçimden sonra tekrar kayyım atanabileceğinin sinyalini verdiler. Ancak bu tehditlerin, halkımız üzerinde hiçbir etkisinin olmayacağını biz biliyoruz da umarım onlar da anlar. Ankara için çok geç kalmış olmanın sıkıntısını yaşıyorlar. Her nedense daha önceleri çok önemsedikleri anketlerin gerçekleri gözlerine sokmaları karşısında ne yapacaklarını şaşırmış durumdalar.
Son dört gün içinde bir Alicengiz oyunuyla Mansur Yavaş’ı devre dışı bırakamazlarsa Ankara’yı kaybedeceklerini apaçık görüyorlar. Yıllardan beri gündeme getirmedikleri bir olayı, sadece sahte senet imzalamış ve çocuk pornosuyla suçlanan “çok saygın(!)” bir iş adamı üzerinden vurmaya ve hakkında alelacele ceza davası açmışlarsa da seçim dışı tutmaya zamanları elvermedi. Ama seçimden hemen sonra yargıyı devreye sokacakları ve Ankara’yı böyle birine bırakmayacakları yolundaki demeçleri, kayyım atamaya kılıf olmanın ötesinde bir değer taşımamaktadır.
Hoş, biz elbette Sayın Yavaş’ın sütten çıkmış ak kaşık olduğunu iddia edecek değiliz. Anlatılanlar doğruysa her ne kadar yargılanmış ve suçtan aklanmış veya zaman aşımına uğramış olsa da arkasında duracak değiliz. Ancak, halkımızın güzel sözleri var, “dinime küfreden Müslüman olsa” ya da biraz kaba da olsa bizim Elbistan’ın güzel bir sözü; “b.klu da çamurluya gülüyor”. Mesele yalnız Ankara ve Kürt illeri ile birkaç batı ili olsa yine dert edinmeyebilirler. Ancak doların başını alıp gitmesi, enflasyonun tüm tedbirlere rağmen dizginlenememesi, 2018 yılında ekonominin gerilemiş olması ve gerileme trendinin sürmekte olması, önlerine gelen her muhalifn hainlik, düşmanlık ve terörist olmakla suçlanması halkı bıktırdı. Artık bıçak kemiğe gelmiş durumda, halk ne yalanlara inanmakta, ne de bu iktidara güvenmektedir.
Varlk (!) kuyrukları da işe yaramıyor. Suriye’de girilen bataklık, “bir gece ansızın gelebiliriz” dedikleri Minbiç ve Fırat’ın doğusuna girmelerinin engellenmesi, bir zamanlar “birkaç kızgın çocuk” diyerek ülkemiz üzerinden ellerini kollarını sallayarak geçen IŞİD belasının Demokratik Suriye Güçleri’nce Suriye’den defedilmesi ekonomik sıkıntılarla birleşince, iktidarın karizması iyice çizildi. İşte bu durum, Türkiye’nin tümünde iktidarın önemli ölçüde oy kaybına neden oldu. Bu da hırçınlaşmaya, hukukun ayaklar altına alınmasına yol açıyor. O nedenle ülkenin bekasına konunan dinamitin fitili, kaybetmemek için her çareye başvuran iktidarın ellerinde. Umarım bir çılgınlıkla karşı karşıya kalmayız.
***
Ömer Hayyam’ın rubailerini örnek aldığı, Mevlana’nın, Yunus Emre’nin fikir öncüsü, Kürt Aleviliği ve Türk Melamiliği’ni en büyük etkileyenlerinden biri olan, “Bin yılda bir gelen adam” olarak bilinen tadına doyulmaz “dubeyt”lerin yaratıcısı, büyük Kürt şairi Baba Tahir é Uryan’ın, “aşk, çırçıplak” diyen gönül adamının bininci ölüm yılı 2019. Umarım bu yıl içinde Baba Tahir’i anmak ve halkımıza tanıtmak için gerekli çabarı görürüz. Bir dübeytini bölerek, Talat Halman tarafından Türkçe’ye çevrilmiş bir rubaisiyle aşağıya almamı hoş görürsünüz umarım.
Her ew ku aşiqe, ji can natirse,
Aşiq, ji zencir u zindan natirse,
Dilé aşiq, weke guré birçi yé,
Ku ew ji heyheya şivan natirse.
Bahtım karadır, talihim allak bullak,
Yas oldu nasibim, kaldım çırçıplak,
Bir dağ yoludur aşk, yürürüm
ağlayarak,
Tanrım, kana boğ kalbimi,
öldür ve bırak.