Kemal Kurkut’un öldürülmesinin üzerinden 2 yıl geçti. Öldürülme anı fotoğraflarla belgelendiği halde davada tutuklu polis yok
Diyarbakır’daki 21 Mart 2017’deki Newroz kutlamasına katılmak için alana gelmeye çalışırken polis tarafından vurularak öldürülen üniversite öğrencisi Kemal Kurkut’un ölümünün üzerinde 2 yıl geçti. Olaydan sonra, dönemin Diyarbakır Valisi Hüseyin Aksoy, Kurkut’un vurulmasına ilişkin “Çantamda bomba var hepinizi öldüreceğim’ diyerek elindeki bıçakla alana koştuğu için canlı bomba olma ihtimali değerlendirildiğinden müdahale edilmiştir” açıklaması yaptı. Ancak KHK ile kapatılan dihaber editörü Abdurrahman Gök’ün kare kare çektiği Kurkut’un öldürülme anı fotoğrafları Vali Aksoy’u yalanlayınca, Aksoy, “üzüntülü” olduğunu söylemekle yetindi.
Ortaya çıkan fotoğraflarla Kurkut’un vurulmasını “örtecek” argüman kalmayınca, Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığının başlattığı soruşturma kapsamında, Valilik olayda rolü olabilecek 72 polis hakkında soruşturma izni verdi. Soruşturma kapsamında, polis memuru Y.Ş. ve O.M. gözaltına alındı. O.M. savcılık tarafından serbest bırakılırken, Sulh Ceza Hakimliğine sevk edilen Y. Ş. adli kontrol tedbiri uygulanarak serbest bırakıldı.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı olaydan 7 ay sonra soruşturmasını tamamlayarak, olaya ilişkin iddianame hazırladı. İddianame Diyarbakır 7’nci Ağır Ceza Mahkemesince kabul edildi. İddianamede, polis memuru Y. Ş.’nin “olası kastla adam öldürmek” suçundan müebbet hapis istemiyle yargılanması istendi. Diğer polis O.M. hakkında ise “olası kastla adam öldürmek” suçlamasının Kurkut’un vücudunda çıkan mermi çekirdeklerinin silahından çıkmaması gerekçe gösterilerek takipsizlik kararı verildi.
Kriminal büro: Kurkut’u Y.Ş vurdu
Soruşturmanın başlamasından ve yargılama süreci boyunca 3 ay açığa alındıktan sonra görevine iade edilen sanık polisin açığa alınması ve tutuklanması istemi her defasında reddedildi. Davanın ilk duruşması 14 Aralık 2017’de görüldü. Avukatın olay yerindeki 60 polisin “tanık” olarak dinlenilmesi talebi her defasında gerekçe sunulmadan reddedildi. Duruşmada sanık polis Y.Ş. Kurkut’un ayaklarına ateş ettiğini savundu.
Mahkemenin bilirkişi raporu istediği Adli Tıp Kurumu (ATK) da sanık polis Y.Ş.’nin ifadelerine paralel rapor hazırladı. ATK, “Kurkut’un sert zemine çarparak seken mermiyle yaşamını yitirdiğini” savundu. Ancak, ATK’nin “ikna edici olmaktan uzak” bulunan raporunun ardından mahkeme, Ulusal Kriminal Büro’dan rapor talebinde bulundu. Kriminal Büro, kare kare incelediği kamera görüntüleri sonucunda oluşturduğu raporda, kesin ifadelerle failin sanık polis Y. Ş. olduğunu ve doğrudan hedef alarak ateş ettiğini belirtti. Kriminal Büro, raporunda Kurkut’un vurulduğu sanık polis Y. Ş.’nin ateş ettiği aynı kadrajdaki görüntülerini kare kare analiz ederek, Y.Ş.’nin direkt Kurkut’a ateş ettiği, ateş ederken silahın geri tepmesiyle elinin hafif havaya kalktığı, silahın ateş almasıyla sonrası Kurkut’a isabet eden merminin etkisiyle geriye doğru sıçradığı tespitini yaptı.
Ulusal Kriminal rapor da mahkemeyi sanık polisin tutuklaması konusunda ikna edemedi. Avukatların, sanık polisin görevi başında olması, mesleği gereği sahip olduğu bağlantılar sayesinde delilleri karartabileceği gerekçesiyle tutuklanması talebi en son görülen duruşmada da mahkeme tarafından reddedildiği gibi sanık hakkında uygulanan adli kontrol tedbirleri de kaldırıldı.
‘Fotoğraflar ortaya çıkınca gizleyemediler’
Cinayetin üzerinden geçen 2 yıllık yargılama sürecini Kurkut ailesinin avukatlarından Serdar Çelebi değerlendirdi. Çelebi, olayın akabinde dönemin Valisi Hüseyin Aksoy’un yaptığı açıklama, devletin ve yargının olayın cezasızlık politikasıyla sonuçlandırma eğilimini gösterdiğini belirterek, “O fotoğraflar gün yüzüne çıkınca, medyaya yansıyınca, kamuoyu, bunun farkına varınca olayı gizleyemediler” dedi.
Olay sonrası Valiliğin açıklamasını hatırlatan Çelebi, “Aslında o açıklama bir şekilde adli makamlara talimattı. Olayın nasıl gerçekleştiği konusunda bir soruşturma yürütülmeden valilik böyle bir açıklama yapıyor. Bu başlı başına aslında yargıya müdahaledir. Soruşturmanın nasıl yürütüleceğine dair telkindir, bu bir. İkincisi, cenazenin alınması otopsi, aileye haber verme, defnedilmesi sırasında aile birçok zorluklar yaşadı. Ayrımcılığa maruz kaldı, cenaze aracı verilmedi, defin sırasında mezarlıkta babasının yanına gömülmesine müsaade edilmedi. Mezar verilmedi, taziye çadırı verilmedi. Aslında burada dahi devletin Kemal Kurkut’a bakışını gösteriyordu. Yani bir şekilde ‘terörist’ kabul edilmişti ve ona dair hizmetlerin tamamı bir şekilde sekteye uğratılmış ve suçlu ilan edilmişti” diye konuştu.
‘Bizim açımızdan olay çözülmüş durumda’
Tüm delillere rağmen yargılamaya ilişkin ATK’nin sanık lehine rapor hazırladığını söyleyen Çelebi, “Silahtan çıkan boş kovanlar üzerinde yapılan incelemede, maalesef buna rağmen sanık lehinde, sanığı koruma, cezasızlık politikasını sürdürme eğiliminde bir rapor hazırlandı ve rapor dosyaya sunuldu. Tabi bunu kabul etmek çok mümkün değil. Bunun akabinde Ulusal Kriminal Büro’dan tanzim edilen raporda, adım adım, tek tek fotoğraf kareleriyle tespit edilmiş ve failin kim olduğu konusunda tereddüt bırakmayacak derecede açıkça belirtilmiş. Mesela bizim açımızdan aslında olay çözülmüş durumda, raporla beraber. Bu rapor üzerine tutuklanma talebimiz oldu. Üzücü şey mahkeme arada, adli kontrolü ve yurtdışına çıkış yasağını da kaldırdı” şeklinde konuştu.
Mahkemenin gerekçe belirtmeden Kriminal Büro’nun raporun eksik hazırlandığı ve buna ilişkin eksikliklerin giderilmesi için talepte bulunduğunu hatırlatan Çelebi, “Ancak neye dair bir eksiklik olduğuna dair bir ara karar kurmadı. Ulusal Kriminal Büro’dan raporun tekrar düzenlenmesini istedi. Gönderdiği dosyanın hangi kısımlarının düzeltilmesini istiyor hala onu, ara kararı oluşturmuş değil. Biz de merakla bekliyoruz. Çünkü bizim açımızdan eksik bir husus yok. Tahmin yok, öngörüş bildirme yok ve tamamen bilimsel veriler üzerine hazırlanmış bir rapor” ifadelerini kullandı.
‘Yaşam hakkı yargılaması yapılıyor’
ATK’nin hazırladığı raporun, “cezasızlık politikasının uzantısı” olduğunu ve devlet kurumlarının cezasızlık politikasında aynı reflekse sahip olduğunu belirten Çelebi, “Yani refleksler bir oluyor, idari olsun, adli olsun, refleksler birdir. Bir şekilde ötekileştiriyor insanları. Yani maktul olsun, sanık olsun bu dosyalarda ötekileştiriliyor. Ölen kişinin kimliği üzerinden yargılama yapılmaya çalışılıyor. Kemal Kurkut’un yaşamı üzerinden, yaşam hakkının ihlali yargılaması yapılıyor. Bu aynı zamanda toplumda yaşayan diğer bireylerin yaşam hakkıyla ilgili bir davadır” değerlendirmesini yaptı.
Soruşturmanın başlamasından itibaren olay yerindeki polislerin tanık olarak ifadelerinin alınması taleplerinin sürekli reddedildiğini ifade eden Çelebi, olayın tanıkları olabilecek polislerin sürekli duruşmaya katıldığını ifadeleri alınmayıncaya kadar bu polislerin duruşmaya katılmasının usule uygun olmadığına işaret etti.
“Eğer Aydın Erdem, Tahir Elçi, Şahin Öner, Medeni Yıldırım ve diğer failli meçhul dosyalarda cezasızlık politikası izlenmeseydi Kemal Kurkut öldürülmeyecekti” diyen Çelebi, “O zaman Kemal Kurkut’u öldüren polis daha farklı davranmak zorunda kalırdı. Çünkü hesap sorulacağını bilirdi. Medeni Yıldırım karakolun önünde ateş edilerek öldürüldü ama hala failin kim olduğunu bilmiyoruz. Faillere yargı önünde hesap sorulabilmeli ki bundan sonraki masumlar ölmesin. Yani bir polis trafik ışığında durmadı diye çok rahatlıkla insanları kafasından vurup öldürmesin” diye belirtti.
‘Adalet tarafını tutuyor’
Adalet beklentisini dile getiren Kemal Kurkut’un ağabeyi Cihan Kurkut ise şöyle konuştu: “Kardeşimizin ikinci yılı bitti fakat bizim içimizdeki acı hala yeni ve bu belki yıllarca sürecek. Çünkü kardeşimizle birlikte devletin bütün organları da öldü. Bizim içimizdeki acıya ilaç olacak adalet ve benzeri kurumlar maalesef suçlunun tarafını tutuyor. Bundan dolayı bu ülkede güvensiz bir şekilde yaşamaya devam ediyoruz. Bize göre zanlı her yerdedir, çünkü hiçbir polis memuruna güvenemiyoruz ya da hiçbir devlet memuruna. Bu ülkede çok katliamlar yapıldı, ama Kemal’in vurulma anları çok içten yaraladı. Biz gerçek adalete olan inancımızdan bu davanın takipçisi olacağız. Er ya da geç adaletin geleceğine inanıyoruz. Sadece Kemal için değil, Berkin, Ceylan ve daha nicesi için adaletin geleceğine inanıyoruz. Çağrımız artık kan ve kinin bitmesi, barışın artık bu topraklarda yeşermesidir. İnsanlığın yaşatılmasıdır.”