Geçtiğimiz günlerde İstanbul Halkalı’da bir kadın 6 ay önce evlendiği kocası tarafından öldürüldü. Evlenir evlenmez kocası tarafından sürekli şiddete maruz bırakılan kadın bu durumu ailesine bildirip onlardan yardım istediği, kocasıyla birlikte yaşadığı evden ayrılarak annesinin evine taşındığı ve uzaklaştırma kararı aldığı halde kocası tarafından öldürüldü ve henüz 22 yaşındaydı.
Daha önce bu köşede uzaklaştırma kararlarına rağmen erkekler tarafından öldürülen kadınlardan bahsetmiştim. Yasal yaptırımları olan uzaklaştırma kararlarına rağmen kocalar, nişanlılar, eski kocalar, eski sevgililer kadınlara yaklaşabiliyor ve onları herkesin gözleri önünde öldürebiliyor.
Bu son olayda da maruz kaldığı şiddet sebebiyle kendisini terk eden, darp raporu alan ve boşanma davası açan kadının tüm bunları yapmasına ‘sinirlenen’ adam kadının sığındığı annesinin evinin etrafında dolaşarak kadını taciz ediyor, bu da yetmiyor, kadının babasının iş yerine gidiyor ve tehditler,hakaretler savuruyor, hızını alamayıp kadının sığındığı eve yeniden gelip, evin çevresinde havaya ateş ediyor.
Uzaklaştırma kararı olmasına rağmen defalarca tehdit ettiği kadının peşini bırakmayan koca birkaç gün önce karısının iş yerine giderek barışmak istediğini beyan ediyor ve kadını aracına bindiriyor, bir süre araçla kadını dolaştırdıktan sonra belinden silahını çıkararak kadını yüzünden vuruyor. Karısının cesediyle dakikalarca dolaşan katil koca sonra gidip polise teslim oluyor.
Öldürülen kadının dayısı, yeğeninin neler yaşadığını anlatmış ve bunlar basında yer bulmuş. Adamın kadına sürekli olarak “Seni ve çevrendekileri öldürürüm’’ dediği, evliliklerinin 4 ay içerisinde kadının tüm vücudunun dayaktan morarmış halde kalması noktasına geldiği, adamın ailesinin tüm bunları bildiği halde oğullarını engellemek, kadını korumak için hiçbir şey yapmadıkları, kadının dayısı tarafından anlatılmış. Kadın defalarca darp edilmiş, adam kadını elinde bıçaklarla odalara kapatmış, kadına tehditler savurmuş.
Tüm bu olaylardan sonra kadının annesi kadını o evden alıyor, darp raporu alınıyor ve boşanma davası ile uzaklaştırma kararı süreçleri başlatılıyor. Uzaklaştırma kararı sonrası katil, kadının kaldığı eve geliyor ve kadının annesinden özür diliyor. O gün kadın adamın tüm ailesini öldürmesinden korkarak evin bütün ışıklarını kapattırarak evin en ücra köşesine kaçıyor. Çünkü katil sürekli bir biçimde kadını “Seni ve aileni öldüreceğim’’ diyerek tehdit ediyor.
Tüm bunlar bir uzaklaştırma kararına rağmen ve herkesin gözleri önünde gerçekleşiyor. “Faili meçhul kadın cinayeti yok” ya da “Kadın cinayeti faillerinin yüzde 86’sının daha önce sabıkası yok” diyerek övünen bakanın sorumluluğu devam ederken ve onun da gözleri önünde…
Devlet, hükümet, ilgili kurumlar daha ne kadar izleyici kalacaklar bilinmez ama, faili “erkekler” olan kadın cinayetleri göstere göstere işleniyor. Erkeklerin uzaklaştırma kararlarına rağmen kadınların evlerinin çevresinde silahlar patlatabilmesi hükümetin sorumluluğundadır. Kadınları korumak ve erkek şiddetini önlemek için hiçbir şey yapmayan, hatta hemen her gün kadınlar aleyhine politika üreten, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü’nü yasaklayan siyasi iktidar kadına yönelik bu şiddetin en büyük sorumlularındandır.