Birbirinden farklı binlerce, on binlerce kafa ve gövdenin yan yana gelerek bir tek varlığı meydana getirdiği o yüce görünüm. Her biri bir çizgiyi tamamlıyor, her biri bir noksanlığı gideriyor, her biri bir kusuru, bir açıklığı kapatıyor. Kalabalıklarda bizi çeken olağanüstü bir şey var. Belirli koşullarda bir insanın içimizde uyandırabileceği tarifsiz bir etki, düşünceyi inanca, inancı düşünceye dönüştüren o önlenemez çekim, o bütünleştirici yaşam heyecanı. Tamamına erdiğimiz duygusu veren, tutarsızlıkların, güçsüzlüklerin, çatlaklıkların, fırlayıp her yandan batan sivrilik ve çıkıntıların, aşırılıkların ve bağdaşmazlıkların sonunu getiren bir baş döndürücü sevinç dalgası. Kusursuz bir yüzü inceler gibi seyrederiz kalabalığı. Bir rayiha, kendinden geçiren bir lezzet. Kendine getiren ve her inceliğe nüfuz eden bir kuvvet esintisi.
Sarsıyor ve kavrıyor. Hayranlık saçan kıvılcımlarından tutup bakışlarımızın götürebileceğinden daha uzaklara, indirebileceğinden daha derinlere sürükleyip götürüyor. On binlercesi yokmuş da bir tek yüz varmış gibi nefesimizi kesiyor. Ayrışmalara son veren herhangi bir tutkulu kaynaşmada beliren o şahane devinim, o mükemmel ahenk aklımızı çeliyor, şüphenin son kırıntılarını da çekip alıyor. Gördüklerimiz ve duyduklarımız yetiyor, gerisi, kendini kendi boşluğuna doldurup bir heykelin, bir resmin, zaafsız yücelikler içermiş göksel metinlerden bir metinin, bir eserin büyüleyen görkemli taşkınlıkları, çizgileri, biçimleri, sesleri gibi yükseliyor. Bizi çepeçevre kuşatan bir tek varlık, bir tek yapıt. Her bir kıvrımına düştüğünde alev alan, tutuşan yırtıcı bakışlarımız.
Bir tek yüzü, bir tek gövdeyi görüyoruz o sayısız gövdenin üstünde duran sayısız kafa yan yana geldiğinde. Tutam tutam bukleli ve güzel kokulu saçların döküldüğünde tanımlanması olanaksız bir zarafetin erişilmez kudretini verdiği bir tek geniş alnı. İlgiyi tutsak alan düşünceli bir tek başın güzelliğini. Kaymaktaşından yontulmuşa benzer iki yarım çemberin pürüzsüzlüğüne çok şey borçluymuş gibi parlayan ve ışıklar saçan o koyu gözlerin sıcaklığını. Ayrışan çizgileri, eşine güç rastlanır bir çekicilikle bir oran, bir ölçü gözeterek birleşip doğuşunu müjdelediği dengeli ifadenin en yüce olanını meydana getirdiği yerde, o tatlı ve güçlü yansımanın parlaklığını. İyiliğe ve doğruluğa dönük olduğunu düşündüren ve izleyeni girdaplarında kaybolacağı bir anlam deryasına fırlatan bu gözler, onun çekimine kapılanı, aslında hiç de düzgün olmayan yüzünün ve gövdesinin geri kalanını görmemesini, hissetmemesini, düşünememesini sağlıyor. Olağanüstü bir anlam çeşitliliği sergileyen bu bakışlar şüpheyi boğuyor, parlayan bir ruh, ilahi bir güç, sonsuz bir güzellik taşıdığına inandırıyor. Karşısına geçip incelediğimiz, gönlünde ve kafasında saklı duran şiirin ve zenginliklerin kaynağına inmenin zaman aldığı, ama bu sürede sizi ve her şeyi etkisi altına alan, yoğuran, biçimlendiren ve kendisine katan hükmedici bir tek portreymiş gibi. Aşınmaların üstesinden gelebilecek gözlemlerimizin olgunlaşmasını bekleyen, yangın sonrası dağınıklığına bölüşmeden yoğunluğunu bulan düşüncelerimizin, bütünün önemsizleştirdiği ama gerçeğin tamamının da sindiği ayrıntıya kök salmasını telkin eden bir tek yüz. Duyularının kusursuzluğu, onları ince ve kolay örselenir hale getirse ve birbirine sürtünmelerinde kanamayan yanı kalmasa da dökülmelerini, sarsıntılarını hiç ezilmemiş bir güzellik biçiminde sunan olağandışı bir güç, gizemlere aldırışsız bir tek varlık.
Büyüklüğü gözümüzü kamaştıran kitlelerin görkemi, kudreti ve tüm güzelliği yöneliminde miydi? Bir şeyler değişti. O büyüleyen göz, güneşin bir an aydınlatıp sonra terk ettiği kırık bir cam gibi bakıyor şimdi. Bulanık ve donuk, renksiz ve soğuk. Sanki sayısız kötü yan yana gelip de kendini sarsılmaz bir iyi, pek çok yalan birleşip de kendini bükülmez bir doğru gibi sunmuş da gerçekte iyi ve doğru olanın payına, yalnızca kendi kötülüğüne ve gerçek dışılığına inanmak düşmüş gibi. Görmek bir tercih yine de. İşte açlığın ölüm döşeğinde zamanı saniye saniye heceleyen arınmış ruhlar yükselirken, şahane bir varlık gibi tutulduğumuz kitle denen o muazzam gövdenin de sahteliğine çürüyüşünü, gözlerimizin önünde sakat hevesler uğuruna lime lime dökülüşünü izliyoruz.