TV kanallarının HDP’nin seçim reklamlarını birlikte reddetmiş olmaları, Cumhur İttifak’ının ne denli zorda olduğunu gösteren en önemli kanıt. Tabii bu tutum aslında öteden beri söylediğimiz medyanın iktidarın ihale vererek kontrol altında tuttuğu bir araç haline gelmiş olduğunun da en önemli kanıtı. Normal demokratik ülkelerde böyle bir ilişki hiçbir biçimde kabul edilemez ve ya yasa biçiminde ya da çeşitli regülasyonlarla medyada tekelleşmeye hiçbir ülke izin vermez.
Her ne kadar “izin vermez” dedimse de bu sektörün aktörleri de her daim bu yasa ya da regülasyonları aşmak için elinden geleni yaparlar ama sanırım bizim burada sözünü ettiğimiz iktidar-medya ilişkisini dünyanın hiçbir ülkesinde görmek mümkün değil. Medya sektörü üzerine bu tür yasa ve regülasyonların konma ihtiyacı, doğrudan doğruya “demokratik” bir toplum olmanın vazgeçilmez koşullarından biri olmasındandır. Çünkü medya sektörü otomotiv ya da beyaz eşya sektörü gibi bir sektör değildir.
Otomotiv sektöründe tekelleşme, otomobil fiyatlarının olması, gerekenden daha yüksek oluşmasına neden olarak özel sektör kârlarının artması ve dolayısıyla toplumdaki gelir dağılımının bozulması gibi bir sonuç doğurur. Ama medyanın tekelleşmesi tüm toplumun neyi giyeceğinden, neyi yiyeceğinden ve nasıl düşüneceğine kadar birçok sosyal alanı etkileyerek toplumun demokratik bir idealden kopmasına neden olur. O nedenle de medyada tekelleşme demokrasinin düşmanıdır.
Bizde olan bence bu ilişkinin en vahşi şeklidir. Bugün medya sektörü, hükümetten çeşitli altyapı ihaleleri alarak beslenen 7 gruptan (çoğu bildiğiniz Kalyon gibi inşaat şirketlerinden) oluşmakta ve aralarında bir çeşit ağ oluşturarak tüm sektörü kontrol altına almış durumdalar. Yine normal ülkelerde bu tür tekelleşmeler karşısında rekabet yasaları (anti-tröst yasaları) önemli bir engel teşkil ederler. Bizde “devlet”, AKP tarafından “hükümetleştirildiği” için, devlete ait, yani tüm topluma ait olması gereken ve ülkenin demokratik bir biçimde yönetilmesi için gerekli kurumlar hükümete ait kurumlar haline getirilmiş olduğu için bizim Rekabet Kurumu’muz da bundan nasibini almış ve bağımsız bir kurum olması gerekirken, bir hükümet kurumu haline getirilmiştir.
O nedenle de başka alanlarda, birlikte hakim durumda olan mesela YAYSAT, BBD, ve BİRYAY gibi gazete dağıtım piyasasındaki dağıtım şirketlerinin kendi dağıtım ağlarını yeni bir şirket için kullandırmama kararını 1 trilyon 133 milyar 760 milyon TL gibi çok yüksek bir ceza miktarı ile cezalandırmıştı (20 Aralık 2007). Bugün HDP’ye yapılan da bu ceza kapsamına girecek bir eylemdir ve gördüğünüz gibi toplumun hiçbir yerinden çıt çıkmamıştır. Bu vesileyle bir de uyarı yapmak gerekiyor.
Bu seçimde AKP ve MHP cenahından gelen işaretler, iktidarın, seçimleri kaybetmemek için her şeyi yapabileceği, memleketi yangın yerine çevirebileceği noktasına doğru hızla ilerlediğini gösteriyor. Başka türlü yaptıkları pervasızlıkları açıklamak mümkün değil. Hiçbir yasa tanımıyorlar. Hiçbir yarışma ahlakı diyebileceğimiz davranış göstermiyorlar. Memlekette insanlar birbirlerini boğazlayabilirler, bir iç savaş hali yaşanabilir gibi olasılıkları takmıyorlar. Toplumun bir yarısına “terörist” demekten, gördünüz mü ezanı ıslıkladılar yalanını, nelere mal olabileceğini düşünmeden tekrarlayıp duruyorlar.
Partiler arasında geçmesi gereken bu yarışta partilerin değil de devletin imkanlarını kullanmakta bir beis görmüyorlar. Tam da bu günlerde, örneğin içinde Erdoğan’ın da resimlerinin olduğu ve İstanbul Belediyesi tarafından ödendiği anlaşılan “Beyaz Masa” reklamlarını bütün kanallara dayıyorlar, vs.vs. Aman dikkat! İktidar, “Benden sonrası tufan” anlayışıyla toplumu bölmekten çekinmiyor. Her türlü provokasyonu yapmaya hazır gibiler. HDP’nin reklam filimlerinin kanallarda yayınlanmaması bu çılgınlıklarının en sonuncusu. Daha büyük çılgınlıklar da yapabileceklerini düşünerek herkesin dikkatli olması gerek.