Altı üstü ot işte. Öyle diyebilir, umursamaz, bazen görmezlikten gelir, bazen kanıksadığımızdan olacak, bakar çoğu kez görmeyiz bile. Öyle değil ama.
Ne de olsa ot bu, kendisi hafif diye o kadar da hafife alınacak bir şey değildir otlar! Her şeyden önce otlar doğada başına buyruk yaşarlar. Yani senden, benden, onlardan daha özgürdürler. Arılar, onun binbir çiçeğinden bal yapar.
Doğanın peyzanının paydaşıdırlar, gözlerimize ziyafet çekerler. Ruhumuzu dinlendirir, beynimize hoşnutluk katarlar. Karbonu toprakta tutar, küresel iklim değişminin önüne geçer, bu yolla yaşama kalite katarlar.
Değerini bilene, bilgisine vakıf olana şifadır, esen kılar. Otobur canlıların hepsi ondan beslenerek yaşamına devam eder, insanlar da…
İçinizden “ama pazarlamacı diliyle konuşuyor, bize ot satacak galiba?” diye düşünenler varsa doğru düşünmüyor, çünkü satmayacağım yemenizi salık vereceğim sadece. Zamane insanı Zamane insanı “benim cebime giren bir şey yok, bu anlattıklarından” diyebilir, söyleyeceklerime aldırmayabilir. Ama kazın ayağı öyle değil!
Böyle düşünenlerin cebine bir şey girmeyebilir, fakat başta sağlık için olmak üzere cebinden bir şeylerin çıkmasına ot ile beslenme engel olabilir. Acı Ot Festivali Cumartesi günü Bodrum’da “Acı Ot Festivali” ne gittim.
Orada gördüklerimlerin karşısında sadece şaşırmadım adeta büyülendim. Festivalde, acı ot, çiriş, çiğdem, eşek dikeni, eşek marulu, pazı, gelincik, hardal otu, hindiba, kaya koruğu, kaz ayağı, kenker, kuş ekmeği, kuş otu, kuş yüreği, labada, kuzu kulağı, silcan, sirken, su teresi, şevketi bostan, teke sakalı, yabani kuşkonmaz, yabani sarımsak, ada çayı, kekik, karahan, papatya karabaş, gelincik, koyun gözü, ısırgan, ebegümeci, karalahana, nanenin kız kardeşi yarpuz… Daha neler neler yoktu ki! Festivalde sadece otları mı gördüm?
Hayır! Bize unutturulmaya çalışılan yemek kültürünün geniş yelpazeye sahip çeşitlerini gördüm.
Sevindim. Gözlerim bayram yaptı. Ağzımın suyu aktı. Ayrıca otlardan yapılmış envayi çeşit yemekleri, börekleri, çörekleri görünce enayiliğimize doymayalım, diyerek hep aç tutan/daima acıktıran ne idüğü belirsiz fastfood kültürsüzlüğüne nasıl mahkum edildiğimize yandım ne çare? Var çare!…
Bu otların pazarlarda sürekliliğini sağlayıcı özel pazar alanları sağlayabilir yerel yöneticiler. Yerel yöneticiler, uçsuz bucaksız topraklarda yetişen sayısız otlardan yapılan yemek, salata ve mezelere ait bilgi/eğitim desteği verebilir.
Fast-food kültürüne karşı sadece Ege’nin otlarından yiyecek yapan lokantaları fast-foodçularla rekabet edecek güce kavuşturmak için destekleyebilir, gibi, gibi…
Unutmayalım, “yemek yemek politik bir iştir!”
Yerel yemek üzerinden politika yapmanın zamanı gelmedi mi sizce, belediyeler ve onun başkanları ile meclis üyeleri (adayları) …