Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)’in açıkladığı 2018 dördüncü çeyrek büyüme rakamları sonrası başlayan tartışma büyüyecek gibi. Son iki çeyrekte yaşanan küçülme ve yüksek enflasyon, ekonomistleri yeni bir tanımlamaya götürürken, ekonomist Mustafa Sönmez, bomba gibi bir iddia ortaya attı. Sönmez, TÜİK’in kişi başına gelir rakamını, ortalama dolar kurunu 10 kuruş düşük alarak hesapladığı ve bunun sonucu olarak gelirdeki azalmayı daha az gösterdiğini ortaya çıkardı. Bu durumda kişi başına gelir, 9 bin 632 değil, 9 bin 363 dolar düşüyor. Yani 269 dolar fazla gösterilmiş. Merkez Bankası’nın 2018 ortalama dolar kuru hesabına atıfta bulunan Sönmez, Twitter hesabında TÜİK’e neden 10 kuruş daha düşük bir ortalama ile gelir hesapladığını sordu.
Rezalet çıkar…
Sönmez, bu yanlışa bir an önce izah getirilmesini istedi: “TÜİK, yıllık milli geliri ve kişi başına geliri hesaplarken 2016 ve 2017’de TCMB ortalama dolar kurunu almış, sırasıyla 3.02 TL ve 3.65 TL. Peki 2018’de neden 4.72 TL olarak almış, TCMB 4.82 TL derken. “ Sönmez, aksi taktirde, Hazine Bakanı Berat Albayrak’ın rakama müdahale ettiği sonucu çıkarılacağı uyarısında bulundu. Bu gelişme sonrası gözler TÜİK’in büyüme rakamlarına ilişkin hesaplarıyla oynama yapıp yapmadığı sorusunu gündeme getirdi. Sönmez, BETAM ve TÜSİAD’ın son çeyreğe ilişkin küçülme rakamlarının yüzde 3.8 olduğunu hatırlatarak, “Yüzde 3 küçülme manüplasyon kokuyor” diye yazdı.
Resesyon mu yoksa?
Berat Albayrak’ın “en kötü günler geride kaldı” dediği üçer ay peş peşe küçülme içinde yüksek enflasyon yaşanması ekonomistler arasındaki yeni bir tartışma başlattı. Ağırlıklı görüş peş peşe gelen küçülmenin stagflasyon değil, slumpflasyon olduğu yönünde. Bunların başında da Hazine eski Müsteşarı ekonomist Mahfi Eğilmez geliyor. Eğilmez ‘Kendime Yazılar’ adlı blogunda ekonomideki bu küçülmenin sürpriz olmadığını belirterek, Türkiye’nin “küçülen ekonomiyle beraber yükselen enflasyon” şeklinde tanımlanan ‘slumpflasyon’a girdiğini söyledi. 2018 yılının son çeyreğinde ekonominin yüzde 3 küçülmesine değinerek şunları söyledi: “Bu sonuç sürpriz miydi? Bence kesinlikle değildi. Hatta sanayideki ve talepteki büyük çöküşe göre iyi bir oran olduğunu söylemek bile mümkün. Sürpriz olup olmadığını anlamak için son çeyrek gelişmelerini yansıtan verilere bir bakalım. Üretim yönünden hesaplanan GSYH içinde en büyük ağırlığa sahip olan sanayi, inşaat, hizmetler, finans, tarım kesimi dördüncü çeyrekte ciddi küçülme yaşanmış görünüyor.”
Demiralp: Resesyon
Prof. Dr. Selva Demiralp, BloombergHT’ye yaptığı açıklamada, “Bir ülke için ideal olan bir seneden diğer seneye bu oranlara yakın bir patikada kalmaktır. Burada 2.6’lık büyüme oranına baktığımızda bizim potansiyelimiz olan 5.5’in ciddi şekilde altına düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla bu çeyrekte negatif büyüme olmasa bile 5.5’ten 2.6’ya inen bir büyüme oranına baktığınızda bu ülkede ne oluyor sorusunu zaten sorarsınız. Çünkü ciddi bir ivme kaybı var. 2018’de de senenin ilk yarısıyla ikinci yarısı arasından büyük bir ivme kaybı sözkonusu. 7.4’le başlayan yıl daha sonra 5’lere ve ardından çeyrekten bir önceki çeyreğe bakınca aslında negatif bir büyüme var. Bunun adı nereden bakarsak bakalım resesyondur. Ve bunun adına resesyon demek için bugünkü büyüme verisini beklemiyorduk” şeklinde konuştu.
Daha da karamsar
Prof. Dr. Yalçın Karatepe ise Euronews’e yaptığı yorumda, makro göstergelere bakıldığında işlerin biraz daha karamsar olduğuna vurgu yapıyor. Özellikle OECD’nin dünya genelinde tüm bölgeler için büyüme tahminini aşağıya çektiğini hatırlatan Karatepe’ye göre “Dünya ekonomisinin 2019 yılı büyüme beklentisini yüzde 3.6’dan yüzde 3.3’e indirdi. Ancak Türkiye için daha fazla anlam ifade eden Avrupa bölgesi için büyüme beklentisini çok daha hızlı indirdi; yüzde 1.8’den yüzde 1’ düşürdü. Uzun zamandan beri hızla daralmış olan iç talep nedeniyle, ekonomik büyümesi hızla yavaşlamaktadır.” Karatepe, Türkiye’nin yapacağı ihracatın da hedeflendiği kadar artma ihtimalinin gittikçe azalmakta olduğunun altını çizdi.
EKONOMİ SERVİSİ