En kötü karar bile kararsızlıktan iyidir. Neden mi? Çünkü kararsızlık insanın içini yiyip bitiren bir duygudur. Karar verme yetisi irade yetisi ile çok yakından ilişkilidir. Evet bazı konularda karar vermek gerçekten çok zordur. Karar verebilme kişiden kişiye büyük farklılıklar gösterir.
Bazı insanlar çok ciddi konularda bile çok kolay karar verebilirken, bazı insanlar son derece basit konularda bile kolay kolay karar veremez. Kararsız kişiler için hemen her zaman iç dünyalarında birbiriyle çelişen ya da çatışan istekler vardır ve bunların hangisinin daha önemli olduğuna bir türlü karar veremezler.
Kararsız kişilerin bir kısmında da verdiği kararın doğru olup olmadığı konusunun kafalarını sürekli meşgul ettiği görülür. Kararsızlık, hem kararsızlık yaşayan kişi için hem kararsız kişinin kararsızlığından etkilenen kişiler için yıpratıcı bir sürece dönüşür. Elbette her hangi bir konuda karar vermek göründüğü kadar basit bir süreç değildir. “Ne istediğini bilmeyi”, “kendini tanımayı”, “iç isteklerini, gereksinimlerini, zorunluluklarını bilmeyi”, “dış koşulları değerlendirmeyi” ve “sonuçları öngörebilmeyi” gerektirebilir. Bu süreçlerden herhangi birisinde yaşanan bir aksaklıklar kararsız kalma sonucunu ortaya çıkarabilir.
Bir kişinin kararsızlık yaşayıp yaşamayacağını etkileyen en önemli etmen onun kişilik yapısıdır. Fakat kararsızlığın ortaya çıkma nedeni kişilik yapıları arasında büyük farklılıklar gösterebiliyor. Kararsızlığı etkileyen konular arasında “özgüven eksikliği”, “ayrıntıya takılıp kalma”, “kararı karşıdakinin vermesini bekleme”ve “hayır diyememe” gibi kimi nedenler sıralanabilir. Karar vermeyi zorlaştıran en önemli faktörlerden biri de daha kararı vermeden sonucunu düşünmeye başlamak. Aslında kararsız kişiler üzerinde yapılan araştırmalar, kararın sonucunu düşünürken her zaman abartıya kaçıldığını gösteriyor.
Yani kararın sonucunda hiçbir zaman önceden hayal edildiği kadar acı ya da mutluluk yaşanmıyor. Kişileri bu abartılı yanlış öngörülerde bulunmaya iten ise kaybetme korkusu. Zaman kısıtlaması olmayan sıradan kararlar ile acil ve önemli kararlar arasında ayırım yapmayı öğrenmek gerekir. Karar kaçınılmazdır ve her yerde vardır. Karar vermek için gerekli bilgileri toplayarak, düşünceli kararlar vermeyi öğrenerek, kendinize düşünme zamanı vererek ve durumu uzun vadeli değerlendirerek doğru sonuca ulaşabilirsiniz. Karar verme becerilerinizi geliştirerek verdiğiniz kararların beraberinde getireceği sonuçları daha rahat karşılayabilirsiniz.
Belli bir kararı verdiğinizi hayal edip bu kararın hayatınızda yol açtığı değişimleri zihninizde görselleştirmek yararlı olur. Başınıza gelebilecek en kötü senaryoyu hayal ederseniz korkularınızdan kaçınmak yerine onları yönetmeyi başarabilirsiniz. Yaşadığımız başarısızlıklara genellikle iki şekilde tepki veririz: Verdiğimiz yanlış kararlara bir bahane bulmak için elimizden geleni yaparız ya da kendimizi verdiğimiz kararla tamamen özdeşleştirme yoluna gideriz. Ancak yaşadığımız başarısızlıkların tümü, onlara doğru bir şekilde yaklaştığımız sürece kendimizi geliştirmemiz için bize bir fırsat sunar. Ayrıca hayatımızda verdiğimiz kararların çoğunu ümit ettiğimiz sonuçlara ulaşmamızı sağlamadıklarında geri alabilir ya da değiştirebiliriz.
Kararlarımızı alırken duygularımızı küçümsememeliyiz. Önemli olan duygularımıza güvenerek karar almamız değil, karar alırken hangi duygulardan yararlandığımızdır. Kendinize açıklıkla bakmayı deneyin ve öyle karar verirseniz sonuç size zarar vermeyecektir. Karar alma sürecinizi sekteye uğratacak en büyük kriz anlarından biri de ayrıntılara takılmaktır. Fazla seçenek hata yapma oranınızı artırır. Seçenekler arttıkça, inceleme, değerlendirme süreci artar, zihin karışır ve beyin bir anda bloke olma tehlikesi ile karşı karşıya gelir. Az ama öz seçenek, her zaman fazla seçenekten daha iyidir.
O nedenle karar vermeden önce seçenekleri azaltmakta her zaman fayda vardır. 3 temel karar verme aşaması vardır. İlk aşaması, karar vermeden önce hazırlık sürecinden geçmek. Karar verilmesi gereken konunun öncelikle net olarak anlaşılması. İkinci aşama karara varmak ve onu açıklamak. Üçüncü aşama ise kararı uygulamak.
1948 yılında Fransızca olarak yazılan ve 1953’te Paris’de sahnelen Samuel Beckett’ in Godot’yu Beklerken oyununda kararla ilgili şöyle tanımlama yapılmıştır: Karar vermek, kendini bir eylemin akışına adamak demektir. Karakterler düşünür, plan yapar, bunu kesinleştirir, fakat karar veremezler. Oyun şu konuşmayla sona erer.
Vladimir: Gidelim mi?
Esragon: Hadi gidelim.
Sahneleme talimatı: Kimse kıpırdamaz.
Gülcan Dereli