YÖK, üniversitelere ‘Tutum Belgesi’ adıyla gönderdiği bir yazıyla Kadın Çalışmaları ve Sorunları Komisyonu’nca 2015 yılında hazırlanan Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’ni sonlandırıdı!
İktidarın suçu artıran kendi söylem ve davranışlarını düzeltmesi yerine çocukları ve adalet sistemini kullanarak cezaevlerini rahatlatma çabası katiyen kabul edilemez. Cezaevlerinin dolup taşması ne bizlerin ne de çocukların sorunu değildir. Yine iktidarın bu tarz toplumdan tepki geleceğini bildiği tepeden inme her tasarı için uyguladığı gibi, bu yasa da uzmanlarla, akademisyenlerle, STK’larla oturulup tartışıldı mı? Üzerine fikir teatisi yapıldı mı? Yapılmadı. Tıpkı Müftülük Yasası’nda dedikleri gibi, ‘Siz isteseniz de istemeseniz de biz bu yasayı geçireceğiz’. 2016’da toplumun tepkisiyle geri çektirilen bu yasanın tekrar önümüze getirilmesinin başka açıklaması olamaz zaten. Ayrıca, önerinin Roman vatandaşların yaşadığı mağduriyet üzerine getirildiği söyleniyor. Bu ne kadar doğru? Roman vatandaşlar böyle bir mağduriyet yaşıyor olabilirler fakat toplumun küçük bir kesiminin yaşadığı mağduriyetin genele uygulanması doğru değildir. O kesim için farklı çözüm arayışına girmek iyileşme anlamında daha kalıcı bir etki yaratacaktır. Bu önerinin de diğer saldırılarla (nafaka, 6284 vb.) ortak bir amaca hizmet ettiği açık: “Her şeye rağmen evlilik”. Şiddete, istismara ve de cinayete rağmen evlilik. Aile kurumunun aşırı kutsanması ve muhafazakarlaştırılması. Hatta tektipleştirilmesi. Her şeyde olduğu gibi. Biz elbette bu öneriyi geçirmemek için elimizden geleni yapacağız, sonuna kadar direneceğiz.
Kadın düşmanı ataklardan bir diğeri de; Akademide Kadın Çalışmaları ve Sorunları Komisyonu’nca 2015 yılında hazırlanan ve YÖK tarafından, “Tutum Belgesi” adıyla üniversitelere gönderilen Yükseköğretim Kurumları Toplumsal Cinsiyet Eşitliği Projesi’nin sonlandırılması oldu. Projeye “Murat edilenin dışında” anlamlar yüklendiğini savunan YÖK Başkanı Yekta Saraç, söz konusu projenin kaldırılma gerekçesini halkımıza “Projenin, toplumsal değerlerimiz ve kabullerimizle mütenasip olmadığı ve toplumca kabul görmediği hususunun göz önünde bulundurulması gereği ortaya çıkmıştır. Bu istikamette tutum belgesinde de gerekli değişikliklerin yapılmasına yönelik olmak üzere bir müddetten beri YÖK bünyesinde çalışma yürütülmekte idi.
Bugün itibarıyla Tutum Belgesi’nde, ‘Toplumsal cinsiyet eşitliği’ kavramı çıkarılarak güncelleme yapılmasına ilişkin çalışmalar son aşamasına gelmiş olup yakında üniversitelerimize duyurulacaktır.” olarak bildirdi. Yeni Akit denilen “şey” ise bu haberi “O sapkın projeyi Bakanlık iptal etti” olarak duyurdu. Projenin çok doğru bir adım olduğu Akit’in attığı bu başlıkla bir nevi tescillendi. “Toplumsal cinsiyet eşitliği” kavramı içerisinde her türlü cinsiyetin yahut cinsiyeti reddedenlerin eşitliğini konu alan bir kavram. Doğal olarak LGBTİQ’yu da konu alıyor. İktidar ve iktidar gibi düşünenler ise LGBTİQ’nun varlığını reddeden bir tavır içerisinde. Bu çatıya ilişkin her şeyi sapkınlık” olarak görecek kadar ötekileştirici bir tavır içerisinde. Neyi murat etmişlerdi bilemiyoruz fakat kadınları da öteki gördükleri için proje dahilindeki her çalışmayı kendilerine aykırı gördükleri ve şeytanlaştırdıkları kuşkusuz. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği mücadelesi iktidarın tasarrufuna kalmayacak kadar köklü ve örgütlü bir mücadele. Onların engellemesiyle son bulacak değil yani. Bu hamleyle olumsuzluk hanelerine bir çizik daha atmış oldular ve bizler de ayrıştırıcı niyetlerini bir kez daha anlamış olduk yalnızca.
Türkiye İslam devleti değil!
Kadınların toplumdaki ikincil konumlarını pekiştirecek üçüncü hamle ise İslam Konferansı Örgütü (İKÖ) Kadının İlerlemesi Teşkilat Tüzüğü’nün Meclis onayına sunulması oldu. Öncelikle belirtelim biz bu Örgüte üye değiliz. Olmamalıyız da; çünkü söz konusu Örgüt -yeni adıyla İslam İşbirliği Teşkilatı- İslam ülkelerinin üye olabildiği bir örgüt. Türkiye ise bir İslam devleti değildir. Laik, demokratik, sosyal bir hukuk devletidir. Doğal olarak, bu örgütün tüzüğü de bize uygun değil. Tüzükte “Müslüman aleminde, hızla değişen ve modernleşen bir dünyada kadınların, erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmesi, eğitim, öğretim ve durumlarının iyileştirilmesinin rolünün önemi teyit ederek…” gibi ayrımcı ifadeler bulunuyor.
Tüzükte geçen “kadınların, erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmesi” ibaresi kabul edilebilir bir durum değildir. Kadın kadındır. Erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak tanımlanamaz. Kural olarak tüzükler kanuna, kanunlarda anayasaya aykırı olamaz. Bu hüküm kadın-erkek eşitliğine, dolayısıyla Anayasa’ya aykırı. Böylesi çağ dışı bir şeyin altına imza atmamız kabul edilemez. Tüzük şu an Kadın- Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu’nda. Umuyoruz ki komisyon bu tüzüğü geri çevirecektir. Ve ayrıca umuyoruz ki iktidar artık kadınların kazanılmış haklarına yönelik ataklarına bir an evvel son verir. Farkına varmalılar ki, kadınlar aleyhine attıkları her adım aslında kendilerini geriye doğru götüren bir adımdır. Kadın hareketi tarih boyu daima kazanımlar elde etmiş, kadının insan hakları her daim ileriye doğru gitmiştir. Toplamda, mücadelemiz evrenseldir ve bu mücadeleden vazgeçmemiz söz konusu dahi değildir. Oysa iktidarlar geçicidir, insanlığa katkıda bulunmak ve tarihte olumlu iz bırakmak adına kadın hareketine köstek olmak yerine destek olmaları gerektiği açıktır.