Nagihan Akarsel
Bazen zaman sizi yönlendirir. An’a kaydettiğiniz anlam çağrışımlara yaslanır… Kırlangıç sesinin naifliğinde bir çağrıyı yüklenir… En çok da yıldönümlerinde hissedersiniz bunu… Hiç kaydedilmemiş anların aniden hayatınıza nüfuz etmesine tanıklık edersiniz.
Kaybedilen bir zaman aralığında kaydedilen bir an işte… Bir yanınız “evrende hiçbir şey kaybolmaz” diye haykırır… Bir yanınız “Hani!” der etrafa bakınır! Döngünün ucu hep içinize dokunur. Başlangıç noktası azametini korur. Her şeyin başladığı o an görkemli bir külliyat ile kendini yaratmaya devam eder. Sıradanlıklar aşılır belki ama durağanlık aşındırır. O zaman bir denklem kurarsınız işte. Çağrışımlara yaslanırsınız. Beynin sol lobundan yüreğin tam ortasına bir frekans yollarsınız. “Her şey güzel olacak” diye. Yaptıkça güzelleşen, güzelleştikçe değişen hayatın kodlarını toplar, gönül torbanıza doldurursunuz. Hepsini bir an’a emanet edecek kadar da bonkör olursunuz. Hani biriktirdiklerimizi çoğalttıkça çoğaldığımıza inanırız ya…
Hayır tam tersi. Biriktirdiklerimizi bir an’a emanet edince çoğalırız. Bunun için cesur olmak gerek belki de. Kasım ayının çağırdığı an’lar ise çok zengin hayatımda, hayatımızda… 17 yaşındaydım. Üniversiteye gidiyordum. Ankara’dan Konya’ya gelmiştim. O zamanlar Özgür Halk dergisini okuyor ve hayatımda yepyeni bir ufuğun aralandığını hissediyordum. Bu ufka olan tanıklığımı sürgün yurdumun insanları ile de paylaşmayı ihmal etmiyordum. O zaman tanıdım Leyla ablayı… Leyla Güven’i… Bir akrabalık durumumuz da vardı ama ben çok bunun farkında değildim. Bu çok önemli de değildi. 27 Kasım’dı. Aldığım dergileri doğrudan ona verdim. İlk eylemimdi. Çok ürkek bir şekilde bunu yapmıştım. O zamanlar dergi okumak en büyük eylemdi. Oradaki yazıları okuyarak yıldönümlerimizi kutlamak bir gelenekti.
Her şey illegaldi ama daha içten, daha ciddiydi. Leyla abla ise daha öncesinden almıştı dergiyi, ama elimdekileri de aldı. “Birilerine veririm” dedi. Sonra, “Okuma yazmam pek iyi değil. Daha yeni yeni öğreniyorum ama okurum” diye ekledi. Çok candan, samimi bir enerjisi vardı. Emeğine dayandığı belliydi. Böyle başlayan bağımız sonra hep bir şekilde ona en çok ihtiyaç duyduğum kritik dönemlerde dahil devam etti. Bizim oralarda bir kadının kendi başına bir hayat kurması neredeyse imkansız gibi bir şeydi. Ama Leyla abla oraların sosyolojisine meydan okuyacak, eşinden boşanacak, iki çocuğunu kendi imkanlarıyla büyütecek ve onunla da yetinmeyerek devrimci bir yolda ilerleyecekti. Cesurdu.
HADEP kadın kollarında başladığı serüvenine çeşitli görevlerle devam edecek, hiçbir görev onu emeğindeki samimiyetinden uzaklaştırmayı başaramayacaktı. Çünkü vicdanı ile yaşamayı biliyordu. Şimdi yaptığı eylem onun yaşam diyalektiğine uygun bir bütünlüğün ifadesi. Evet Leyla abla yapar ve başarır. Onu tanıyan herkesin ilk söyleyeceği söz budur. Farkında olduğu ve yapması gerekeni hep yaptı çünkü… Eylemi, eylemindeki anlam, bağlılık, bütünlük onun yaşamını anlatıyor. “En büyük denetleme örgütümüz sizin vicdanınızdır” diyen PKK Lideri Abdullah Öcalan’ın öğretisine vicdanıyla, samimiyetiyle, emeğiyle ve şimdi olduğu gibi yaşamıyla katılmayı hep bildi, başardı. Bunun için onu tanıyan herkes bilir, onun yapması gerekeni yapma konusunda hiçbir tereddüt yaşamayacak kadar samimi olduğunu… Mühim olan bizim onun eylemindeki duru çağrıya nasıl cevap vereceğimiz. Anlam yitiminin girdabında yitip gitmeden Leyla Güven’in yaşamındaki bütünlüğe katılmamız. Sade bir şekilde vicdanıyla haykırdığı gerçeğin hepimizin hayatı olduğunun farkında olmamız.