Faşist yönetimlerin seçimler ile iktidardan alıkonulmayacaklarına, gitmeyeceklerine ilişkin genel bir kabul var. Tarihitoplumsal deneyim bunu söylüyor. Faşist iktidarlar zora düştükçe daha katı uygulamalara yönelmekte, iktidarlarını kaybetmemek için her türlü oyuna, hileye başvurmaktadırlar. Onlarda bilmektedir ki, basit bir tökezleme büyük bir yıkımın habercisidir ve geri dönüşü yoktur.
Hele bir de suç işleme düzeyi artmış ise baskının, zorun düzeyi katlanır. Türkiye’deki iktidarın böylesi bir karakter kazandığı yönünde çok fazla yorum vardır. Yapılan işler, uygulanan politikalar buna neden olarak gösterilmektedir ki, gerçeklik budur. Sıradan bir ‘Batı’ ülkesinde ırkçı partilerin belli bir oy oranına ulaşması dahi, tartışma konusu olup engellenmeye çalışılırken, Türkiye’de durum tam tersidir.
MHP gibi ırkçı-faşist gelenekten gelen bir parti, Türkiye’de iktidar ortağıdır ve büyük ortak olarak AKP de bu ırkçı politikaların temel uygulayıcısı konumundadır. Ülkeyi yöneten iktidar eliti günübirlik olarak faşizm propagandası yapmakta, ‘Bekâ sorunu var’ diyerek iktidarını korumak istemektedir. Erdoğan hemen her gün meydanlardan, ülkenin en az üçte biri olan Kürtlere saldırmakta, ‘defolun gidin’ diyecek düzeyde tehdit etmektedir. Anlaşılıyor ki, böyle bir gündem oluşturularak, ülkenin olmayan Bekâ sorunu üzerinden toplum aldatılmak istenmektedir. Aksi halde toplumun gerçek sorunlarını tartışması gündeme gelmektedir ki, bu iktidarın hiç de haz etmediği bir durumdur.
Dikkat edelim! Erdoğan’ın girdiği tüm seçimlerde temel bir stratejisi olmuştur: Karşıtlık siyaseti. Ya bizden yanasın (bu kesimin ülkeyi sevdiği iddia ediliyor) ya da karşıdasın (Ülkeyi sevmeyenler, hatta düşmanlık yapanlar). Keskin kutuplar, taraflar Erdoğan siyasetinin bir parçası kuşkusuz. Fakat şöyle bir tespit yapmak mümkün: Erdoğan’ı bugünlere getiren temel strateji günümüzde artık çatırdıyor, kabul görmüyor.
İktidar – AKP,MHP- ne kadar uğraş verirse versin, toplum var olan söylemlere mesafeli yaklaşmakta, inanmamakta ve bunu da açıkça göstermektedir. İktidar ‘bekâ’ dedikçe , insanların ekonomik sorunlardan bahsetmesinin başkada bir anlamı yok. iktidar varlık – yokluk hali deyip savaş naraları atarken, gelişen toplumsal barış talebinin farklı bir açıklaması yok.
Özcesi bu seçimlerde karşıtlık siyaseti, kutuplaştırıcı dil tutmuyor. Erdoğan sıklıkla ‘Kürdistan’dan söz edip, ırkçı bir şahlanma yaratmak istese de amaçlanan olmuyor. Toplum Erdoğan-Bahçeli ikilisinin yaratmak istediği gündemi değil de, asli gündemlerini konuşuyor. Ekonomik sorunları, toplumsal barışı, geleceğe dair umutlarını. Başa dönüp sorumuzu daha da somutlaştıralım. Türkiye’yi bu politikalar ile yöneten ve giderek teşhir olup, halkın gözünden düşen iktidar, demokratik bir seçim atmosferine izin verir mi? Denilebilir ki, zaten öyle bir zemin yok. Başta HDP olmak üzere muhalefete yönelik türlü engellemeler var.
Gözaltı ve tutuklamalar yanında, ayak oyunları ile adaylıkların reddedilmesi söz konusu. Elbette tüm bunlar yaşanıyor. HDP’nin onlarca adayı çeşitli gerekçelerle seçim yarışının dışına itildi. Seçim sathı mahalline giriş ile birlikte HDP binaları daha fazla basılmaya, tutuklamalar artmaya başladı. Bütün bunlar yaşandı. Yaşanıyor. Fakat asıl soru, iktidarın seçimlere dönük müdahalesinin bununla sınırlı olup olmayacağına ilişkindir.
Eldeki veriler bu soruya pozitif bir cevap vermeyi zorlaştırıyor. İktidar erki, özellikle de halka karşı suç düzeyinde pratiklerin içerisine girdiğinden, var olan konumunu terk edeceğe benzemiyor. Yani kalmak istiyor, kendisini kalıcı kılmak istiyor.
O halde, diğer bir alternatif ortaya çıkıyor: Doğal yollardan kazanılmayan seçimi, kazanmış gibi göstermek, hileye başvurmak. Peki bunun zemini var mı? Bizce iki cevabı var bu sorunun: Hem var hem yok. Var. Çünkü devletin tüm kurumları, bugün itibariyle iktidarın özel savaş araçları durumunda ve böylesi bir oyunda rahatlıkla rol alabilirler. Yok. Çünkü; yerel seçimlerde, genel seçimler gibi merkezi oy sayımı yapılmamakta, iller bazında sonuçlar alınmaktadır. Her il ya da ilçe kendi başına bir seçim merkezi olduğundan, hepsinde birden iktidarın denetim kurması, sonuçlara müdahale etmesi, işin doğası gereği mümkün değildir.
Eğer muhalefet yerellerde sandıklara sahip çıkabilirse, seçimlerin gerçek sonuçlarını görmek mümkün olacaktır. Hatta bu dönem oluşan iktidar karşıtı bloğa bakılırsa, bunun imkanları oldukça artmıştır. Yeter ki siyasi partiler, bu meselenin ciddiyetine denk bir hazırlık içinde olabilsin; Halkın, iktidara ‘Bekâ’ tartışmasında verdiği yanıtı doğru okusun, o hassasiyetle seçimlere yaklaşabilsin. Bu başarıldığı oranda yerel seçimler, tam da tartışıldığı gibi genel bir seçim havasında gerçekleşecek ve iktidarın el değiştirmesinde önemli bir basamak olacaktır.