Ünlü fizikçi rahmetli Richard Feynman’ın “Eğer kuantum mekaniğini anladığınızı düşünüyorsanız, kuantum mekaniğini anlamıyorsunuz” dediğini biliyorsunuz. Ben bilmiyordum. Öğrenmiş oldum… Çavreş Feynman’dan söze girmemin sebebi de Erdoğan.
Koşuyolu Parkı’ndaki taşlarda arkadaşları ile ömrünün 3/4’ünü dama oynayarak geçiren bir xalonun da dediği gibi: “Heger Erdoxanî anladıxınızî düşînîsense, tekrar duşının” (Bu arada bu kelimelere ek olarak gelen “sense” kalıbı sadece bize ait. Gelisense, gidisense vb. Ne yapım ne çekim ekleri grubuna giriyor. Sokak düğünlerinde sesi kontrol etmek için söylenen yek do sê, sê sê’den türeyip zamanla sense’ye evirildiğini söylüyor dil bilimciler).
Lacan, onu Paris’teki bürosunda görmeye gelen binlerce insana ilk ve temel olarak bir soru soruyormuş: “Ne istiyorsun?” Yani arzun nedir, gerçekten istediğin nedir diye de düşünebiliriz bu soruyu. Kısa bir örnekle somutlaştırayım siz değerli yoldaşlarım için.
Misal Perinçek’i ele alalım. Kendisine dair fikir belirtecek oksijen, glikoz şu an bende olmadığı için o kısmı geçiyorum. Diyor ki, “Türk de biziz. Kürt de biziz. Hepimiz Türk milletiyiz”. Bu nasıl cümle? Kendisinin tam olarak Kürt mü Türk mü olduğunu bilemiyoruz. Aidiyet konusunda arzusu derinlerde saklı! Dışarı taşan şey faşizm olsa da şey etmeyin hemen. Hazır adını anmışken, geçen hafta kendisi Çin’e gitti. Türkiye’den oy çıkartamayınca, bir belde dahi alacak gücü olmayınca soluğu Çin’de almış. Vatan Partisi Çin ziyaretini yakından takip ediyorum. Nankin, Guiyang, Çangçun bölgelerindeki kelle paçacılara bahşiş falan bırakmamışlar. İnşallah gelmezler, orada seçimlere falan girerler. Ya da bir akıllı çıkıp dese Çin’in size Orta Asya’ya, NATO’ya, ABD’ye dair belirttiğiniz görüşler gibi ihtiyacı var. Çin yıkılmanın eşiğinde, oradaki Türkler sizi bekliyor. Dese iyi olmaz mıydı?
Özür dilerim, esas konuya geçemiyorum. Çünkü daha çarpıcı bir örnek var. Sazı Soylu’ya bırakalım. Yerel seçim çalışmaları kapsamında İstanbul’un Ayazağa Meydanı’nda seçmenlere hitap ediyor: “31 Mart akşamı zafiyete düşersek 6 yaşındaki masum çocukların eline taş verirler, valilerin, kaymakamların itibarını beş paralık ederler. Sokağa çıkarmazlar.”
Ya gerçekten yazık! Konuşma metinlerini yazan kimse ondan ağır bir intikam alıyor bence. Her konuşması diğerini yalanlıyor. Her sözü diğerini eğip büküyor. Bakın, huzur ve güven geldi, her şey bitti dedikten beş dakika sonra, daha çaylar soğumadan şimdi hawaar, oy hawaarr naraları atıyor, yeri göğü ayağa kaldırıp perişan olduk, 6 yaşındaki çocuklar eline taş almış, devlet çöktü diyor. Yok yok 6 aylıktır kesin o! Ağzına süt almadan eline taş almıştır. Dişi çıkmadan isyanı çıksın onun! Gören diyecek Valiler sanki dışarıda, sanki halk içinde. İtibarları desen zaten euro cinsinden üst kurda! Hesap kitaba gerek yok, tanıyoruz birbirimizi brêmin…
Ama hakkını da verelim, inanılmaz itiraflar bunlar…
Perinçek, Soylu ve arzu meselesini kapattıksa, konumuza geçelim. Çünkü ben de gerçekten merak ediyorum: Ne istiyor arkadaş? Arzusu nedir… Çünkü vaziyet jehr û mehrê kor olmiş durumda…
Başa dönersek!
Xalo haklı! Onu anlamak gibi bir düşüncemiz yok, olamaz da. Çünkü aşıyor bizi. Kurdistan meselesi bir semptom olarak duruyor ortada. Birine ‘şu şeyi sakın hatırlama, sakın aklına getirme’ derseniz ne olur? Tek bir saniye bile aklından çıkmaz. İşkence gibi bir şeydir. Sanırım birileri, sarayın derinliklerinde, bu kelimeyi sakın aklına getirme, öyle bir şey yok demiş olmalı. Bununla bu kadar yaşamak nedir? Bunun izahı nedir? Yarın çıkıp ‘Kurdistan kurulacaksa da onu biz kurarız’ der mi der! Ortam müsait.
Hayır yani, önce çıkıp yok diyor. Sonra defolun Kurdistan’a gidin diyor. Yaw var mı yok mu? Hele önce ona bir karar ver sonra konuyu aç. Eleştiriye de gelmiyorsun zaten, dar tepkisel kişiliksin. Halkımız zaten tew senin demene bakıyordu olup olmadığını! Ee bari uğraştırma… Olmayan yere nasıl def olacağız? Tamam anladık. Elde avuçta hiçbir şey kalmadı. Söyleyecek söz yok! Sığınacak yer kalmadı! Sahip olduğun medyanın, dalkavuk ordusunun, şunun bunun yardımı ile istediğini rahatça söylüyorsun. HDP’ye, Kürtlere günde 5 rekât hakaret etmekten başka bir siyasetin yok. Tamam onu da anladık! Abêsen, mehle buyîgîsen denmesinden kêfin gelî. Onu da anladık. Arzu patlaması, volkan sıçraması yaşıyorsun yer yer, ona da tamam! Ama söyle hele ji bo xwedê, Ahura Mazda aşkına ne istiyorsun? Geleceğin mizah dergilerine niye bu kadar koz veriyorsun? Bişiden değil, seni düşünüyoruz. Yine de sen bilirsin…