Şubat 28’de ABD Petrol şirketi ExxonMobil Kıbrıs Adası’nın güneybatısında şu ana kadarki en büyük doğalgaz rezervini keşfettiklerini açıkladı. Exxonobil şirketi tespit ettiği bu rezervdeki sondaj çalışmalarını Katar devletine bağlı ortağı Qatar Petroleum şirketi ile birlikte yapmaktadır. Açıklamayı Rum Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis ile sondajı yürüten Amerikan Exxonmobil Başkan yardımcısı Tristan Aspray yaptı. 2011 yılından bu yana Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi GKRY) adına Doğu Akdeniz’de sondaj çalışmaları yürüten ExxonMobil şirketi bu alanda bugüne kadarki en büyük rezervi keşfetmenin yanı sıra, havzanın son iki yılda keşfedilen en büyük üçüncü doğalgaz rezervi olduğuna dikkat çekti.
Güney Kıbrıs Enerji Bakanı Yorgos Lakkotripis, sondaj çalışmaları neticesinde yapılan keşfin 5 ila 8 trilyon fit küp civarında olduğunu açıkladı. Rum Bakan, bunun Avrupa açısından alternatif bir enerji kaynağı oluşturabileceğine dikkat çekerken, Exxon Mobil Başkan Yardımcısı da gazı işleyip ihraç etmek için Kıbrıs’da bir tesis inşa etmenin seçenekler arasında olduğunu söyledi. Bölgede özellikle 2011 yılından sonra dünyanın önde gelen petrol şirketlerinin ilgisi ve çalışmaları hız kazanmıştı. Dünyadaki hidrokarbon kaynaklarının üç önemli bölgelerinden biri olarak tespit edilmiş durumda. Doğu Akdeniz’in bu konumu ve son bulunan doğalgaz rezervin büyüklüğü dikkate alındığında, dünyanın gözünün yeniden bu bölgeye çevrileceği ve önümüzdeki dönemde ciddi gelişmelere şahit olunacağını söyleyebiliriz.
Enerji kaynakları arayışı
Doğu Akdeniz’e kıyısı olan ülkeler Mısır, İsrail, Filistin, Lübnan, Suriye, Türkiye,Yunanistan ve bölgenin ortasındaki Kıbrıs adası. Denize kıyısı olan her ülkenin kendi kıyı sahanlığı içerisinde yürüttüğü çalışmalarla birlikte son dönemde Kıbrıs çevresinde yoğunlaşmış çalışmalar dikkat çekmekte
İSRAİL: Bölgedeki çalışmalardan ilk ciddi sonuçları alan ülke İsrail oldu. İsrail 2001 yılında 200 milyar metreküplük Tamar yatağında üretime başladı. Bunun ardından 650 milyar metreküplük Leviathan sahası keşfedildi. Birçok yeni yatak keşfedilmekle birlikte en büyük saha 650 milyar metreküplük Leviathan’dır.
İsrail’in Gazze’den vazgeçmemesi ve bu kadar ısrarının asıl sebebinin bölgedeki zengin doğalgaz rezervleri olduğu belirtilmektedir. İsrail rezervlerin keşfinden ve kısmen üretime başlamasından sonra bir enerji ithalatçısı olmaktan çıkıp, enerji ihraç edebilecek konuma gelmiş oldu.
2001 yılından itibaren, Türkiye ile yürüttüğü ilişkilerde Avrupa’nın doğalgaz ihtiyacının bir kısmını karşılamak amacıyla çeşitli projeler ortaya atıldı. 2008-2010 yıllarında bu amaç doğrultusunda Mısır, Türkiye ve İsrail arasında İsrail ve Mısır doğalgazının ortak bir boru hattı ile Suriye ve Türkiye üzerinden Avrupa’ya ulaştırılması için çeşitli anlaşmalar yapıldı. Bu doğrultuda pratik olarak boru hattı proje hazırlıklarına dahi başlandı ise de Suriye krizi ile rafa kalktı. İsrail 2010 Aralık ayında Kıbrıs Cumhuriyeti (Güney Kıbrıs Rum Yönetimi) ile MEB anlaşması imzaladı.
Uluslararası hukuk ilkelerine göre kıyı ülkelerinin 200 mil boyunca hakları söz konusudur ve hakların söz konusu olduğu bu alan Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) olarak adlandırılmaktadır. Bir ülke başka bir ülke ile MEB anlaşmaları yapabilmektedir. Gelinen aşamada İsrail GKRY ve Yunanistan’la yaptığı anlaşmalarla Akdeniz’in altına döşenecek bir boru hattı ile Avrupa’ya doğalgaz arzı hedeflemektedir. Bu boru hattının Rusya-Türkiye işbirliği ile gerçekleştirilen Türk akımı boru hattını kadük hale getireceği yorumları yapılmaktadır. Avrupa’nın en büyük doğalgaz tedarikçisinin Rusya olduğu düşünüldüğünde, İsrail’in bu hamlesinin yeni siyasi gelişmelere yol açma ihtimali yüksektir.
MISIR: Mısır’ın Doğu Akdeniz’deki enerji arayışları 1970’li yıllara dayansa da yıllar içerisinde yaşadığı siyasi ve ekonomik krizler bu konuda ilerleme kaydetmesini geciktirmiştir. Önemli petrol ve doğalgaz rezervlerine sahip bir ülke olduğu bilinmekle birlikte, bu rezervlerin keşfi (özellikle Akdeniz bölgesindeki sahalar) son yıllarda yapılabilinmiştir. Oil and Gas Journal 2015 verilerine göre, Mısır halihazırda 4.4 milyar varil kanıtlanmış petrol ve 77 trilyon fit doğalgaz rezervine sahip. Mübarek yönetimi döneminde Doğu Akdeniz’de çeşitli çalışmaları olmuş, İsrail ile doğalgaz sevk anlaşması, GKRY ile 2003 yılında MEB anlaşması yapılmıştı. Ancak Mübarek yönetiminin devrilmesi ve Mursi’nin yönetime gelmesi ile birlikte Nisan 2012’de İsrail’le yapılan anlaşma iptal edildi. Mart 2013’te ise GRYK ile yapılan MEB anlaşması iptal edildi.
Mursi yönetiminin bu hamleleri, Türkiye ile kurduğu siyasi ve ekonomik ilişkilerin sonucu olduğuna yorumlandı. Mursi yönetiminin kanlı bir askeri darbe ile dağıtılmasının altındaki nedenlerden birinin de Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarıyla ilgili yaklaşımı olduğu iddia edilmektedir. Mısır’da 2013 yılında Sisi’nin yönetime el koymasından sonra büyük bir ekonomik kriz yaşanmaya başlandı. Mısır’ın deniz sahası içerisinde bulunan muhtemel doğalgaz rezervleri uluslararası petrol şirketlerinin iştahını kabartmaktaydı.
Sisi uluslararası sermayeyi ülkeye çekmek amacıyla bu alanları petrol şirketlerine açtı. 2015’ten itibaren BP, Shell, Total, Eni, Transglobe gibi şirketlerle petrol ve doğalgaz araması, üretilmesi için pek çok anlaşma imzalandı. Ülkedeki önemli aktörlerden BP, Mart 2015’ten itibaren beş yıl içinde Mısır’a 12 milyar dolarlık yatırım yapacağını duyurdu. Batı Sahra’dan Shell’in keşif haberine aynı yıl Doğu Akdeniz’de arama yapan İtalyan firması Eni’nin Zohr bölgesinde 850 milyar metreküp (bcm) gaz keşfi eklendi. Eni’nin ardından BP Zohr’- daki keşif ve üretim projesinin yüzde 10’unu aldı. Bunu, Rus firması Rosneft’in Zohr projesinin yüzde 30’lık kısmı, 1 milyar 250 milyon dolara Eni’den alması izledi. Rosneft’in katılımıyla Zohr’daki hisse dağılımı Eni (yüzde 60), Rosneft (yüzde 30) ve BP (yüzde 10) şekline büründü. 2018’te Zohr’da üretime başlanacağı duyuruldu. Bu çalışmalar paralel olarak 2016 Ağustos’unda Yunanistan, GKRY ve Mısır liderleri Kahire’de buluşup Doğu Akdeniz doğalgaz boru hattı projesi için bir anlaşma imzaladılar.
LÜBNAN: Doğu Akdeniz’deki doğalgaz arayışlarına 2011 yılından itibaren kendi kıta sahanlığında çeşitli hazırlıklar başlatarak Lübnan da dahil oldu. Lübnan’ın kıta sahanlığında gaz arama hakkı Rus Novatek, Fransız Total ve İtalyan Eni ortaklığına verildi. Lübnan yönetimi, ülkenin münhasır ekonomik bölgelerinde 700 milyar metreküp gaz olduğu görüşünde. Lübnan’ın bu girişimleri İsrail tarafından sert tepki ile karşılandı. İsrail, Lübnan’ın çalışma başlattığı alanın kendi kıta sahanlığında olduğu iddiasında. Bu gerekçe ile burada çalışma yapacak firmaları uyardı. Ve yaptırımlarda bulunmakla tehdit etti.
SURİYE: Suriye, kendi kıta sahanlığında doğalgaz üretmeyi planlıyor. Suriye,750 milyar metreküp gaz rezervi olduğu görüşünde. 2017 sonlarında Suriye Petrol ve Doğal Kaynaklar Bakanı Ali Ganem, 2019 yılında üretime geçileceğini açıklamıştı. Ganem, doğalgaz üretimi konusunda ‘dost ülkelerle’ anlaşma sağlandığını söylemişti.
TÜRKİYE: Son yıllarda kendi kıta sahanlığı içerisinde çeşitli sondaj çalışmaları yapmış olsa da tespit edilmiş kayda değer bir rezerv yok. Ancak, Türkiye Doğu Akdeniz’deki enerji kaynakları konusunda iki konu üzerinden dahil olmak istemektedir.
Birincisi; Bu bölgedeki doğalgaz ve petrolün Avrupa’ya taşınması için geçiş güzergahı olmak.
İkincisi; Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile olan bağı aracılığı ile Kıbrıs çevresindeki rezervlerden pay almak. Türkiye bu iki girişimden de henüz bir netice almış değil.
GKRY: Güney Kıbrıs Rum Yönetimi, bölgedeki enerji arayışlarını 1979’da Mısırla MEB anlaşması yaparak başladı. Ancak o günün koşullarında Türkiye bunu savaş sebebi saydı, itirazlar sonucu bu çalışmalar durduruldu. 2000’li yıllara gelindiğinde GKRY enerji arayışlarını hızlandırdı. Avrupa Birliği üyeliği süreci ve 2004 yılında üyeliğe kabulüyle birlikte önemli avantajlara kavuşmuş oldu.
AB teşviki ve desteği ile GKRY kıyı sahanlığı kabul ettiği alanlarda, Doğu Akdeniz’deki en önemli denebilecek doğalgaz, petrol arama çalışmalarını hızlandırdı. Doğu Akdeniz Havzası’nın ortasında yer alan GKRY, Nisan 2004’te çıkardığı bir kanun ile 24 millik bitişik bölge ve 200 millik MEB ilan etti. Yine aynı dönem Kıbrıs’ın güneyindeki alanda 13 parsellik bir ruhsatlandırmaya gitti. Bu parsellerde arama çalışması için ExxonMobil&Qatar Petroleum Konsorsiyumu, İtalyan enerji şirketi ENI, Fransız enerji şirketi Total’i, Amerikan enerji şirketi Noble Energy, Koreli Kogas, Rus NOVATEK vb birçok enerji devi ile anlaşmalar yapmış durumda. 2, 3 ve 9’uncu parseller İtalyan ENI ve Güney Koreli Kogas’ın, 6 ve 11’inci parseller ENI ile FransızTotal’in, 8’inci parsel ENI’nin, 10’uncu parsel ExxonMobil’in, 13’üncü parsel ise Noble Energy’nin kontrolünde. Türkiye 1,4, 6 ve 7’nci parsellerin kendi kıta sahanlığı içinde olduğunu savunuyor. Amerikan şirketi Noble Energy, İsrailli Delek şirketi ve Hollanda’nın Royal Dutch Shell şirketinden oluşan konsorsiyumun 2011 yılında Afrodit olarak adlandırdıkları 12. Parselde 200 milyar metreküplük bir rezerv keşfettiler.
Bu konsorsiyumun çıkardığı gazı Shell’in Mısır’da işlettiği elektrik santraline aktarılması planlanmıştı. GKRY bir taraftan arama çalışmalarını yürütürken diğer taraftan da İsrail, Lübnan, Mısır, Yunanistan ile söz konusu enerji kaynaklarının işletilmesi ve paylaşılmasını amaçlayan anlaşmalar imzalamıştır. Bu anlaşmalar sonucu GKRY’nin merkezinde yer aldığı iki önemli konsorsiyumdan bahsedebiliriz. Birincisi; GKRY, Yunanistan, İsrail. İkincisi; GRYK, Yunanistan, Mısır.
Sonuç olarak
Gelinen noktada, Doğu Akdeniz’de enerji kaynaklarının önemli bir bölümü tespit edilmiş ve işletilmesi için önemli adımlar atılmış durumda. Tartışmanın ve kapışmaların yaşandığı nokta çıkarılacak olan doğalgazdan kim ne kadar pay alacak, hangi yolla ve kimlerin eliyle Avrupa pazarına ulaştırılması sağlanacak? Burada siyasi, askeri ve ekonomik güç ilişkileri devreye giriyor. Avrupa meseleye Rusya ile olan enerji ithalatı bağımlılığını azaltmak için yeni bir tedarikçi oluşturma üzerine kurma peşinde.
Dolayısıyla Rusya’nın Doğu Akdeniz kaynakları üzerinde etkili olmasını istemiyor. Ancak bunu ne kadar engelleyebileceği tartışmalıdır. Rusya Suriye’de elde ettiği pozisyon üstünlüğünü de kullanarak en azından ABD’- den daha üstün bir konumda olmak istemektedir. Yunanistan ve GKRY ile S- 300-S-400 anlaşmaları yapmış olması sadece silah satışı olarak değerlendirilemez. Rusya çalışmaları engellemek yerine sürece ortak olma stratejisi gütmektedir.
Bu doğrultuda Rus NOVATEK ve Rosneft firmaları aracılığı ile sahalarda ortaklıklar kurup rezervlerden pay sahibi olmakta. Diğer belirleyici bir konu ise Suriye sorunu üzerinde şekillenen dünya siyasetindeki bloklaşmalar. 2010-2011 yıllarına kadar başta İsrail ve Mısır olmak üzere Doğu Akdeniz’de çıkaracakları doğalgaz boru hattı ile Türkiye üzerinden Avrupa’ya iletmeyi planlamakta idiler. Ki bu en ekonomik yöntem ve güzergâhtır. Ancak Suriye krizi sonrası Türkiye-ABD, Türkiye-İsrail ilişkilerinde yaşanan değişim ve Mısır’da askeri darbe sonrası yönetime gelen Sisi ekibinin Türkiye’ye tavır alması ile bu plan geçersiz hale gelmiştir.
Bugün çalışmalar iki yöntem üzerinde yoğunlaşmaktadır. Birincisi; İsrail açıklarından Akdeniz’den Yunanistan, İtalya’ya uzanan bir boru hattı. Aralık 2018’de Netanyahu ev sahipliğinde yapılan İsrail, Yunanistan ve GKRY arasında düzenlenen 5. Üçlü Zirve’ye, GKRY lideri Nikos Anastasiadis ve Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras katıldı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, Doğu Akdeniz gazını Avrupa’ya ulaştırmayı hedefleyen ve Yunanistan, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile İtalya’nın dahil olduğu Doğu Akdeniz doğalgaz boru hattı (East-Med) projesinin hayata geçirilmesi için gerekli resmi anlaşmanın gelecek yılın ilk aylarında imzalanacağını söyledi. Projenin cazip hale gelebilmesi için Mısır doğalgazının da bu boru hattı ile Avrupa’ya taşınmasının sağlanması gerekmektedir. İkincisi ise İsrail gazının karadan boru hattı ile, GKRY gazını da deniz yoluyla Mısır’a taşındıktan sonra, Mısır’da işlenip denizden inşa edilecek bir boru hattı ile İtalya’ya nakledilmesi projesi. Bugünkü konjonktürde öyle görünüyor ki Türkiye’nin denklemde olmadığı projeler üzerinde çalışılmaktadır.
Doğu Akdeniz enerji kaynaklarının Avrupa ekonomisine akıtılması artık yakın geleceğin bir sorunu haline gelmiş bulunuyor. Bu durum dünya siyasetinde birçok yeni gerilim alanları yaratmaktadır.