Roketlenmiş gıda fiyatları eşliğinde seçim faaliyetleri ilerliyor.
Gıda fiyatlarının yükselmesine iktidar partisinin çözümü; Tanzim satışlar! Tanzim satışlar üzerinden propaganda, iktidar için bir taş ile birkaç kuş vurma hali.
Tanzimler ile,
1- Yükselen gıda fiyatlarını aşağıya çekme, seçmenin beynini “çelme-çalma” durumu.
2- Seçim sonrası, “bakın fiyatları nasıl aşağıya çektik, aracılar olmayınca fiyat nasıl düşüyor. Hal Yasası değiştiğinde, aracılar olmayacak, fiyatlar daha da düşecek” denilerek, Hal Yasası için şimdiki “Tanzim Satışlar” propaganda malzemesi olabilecek. Gerçekte ise çıkarılacak yasa ile hal(ler), kamudan alınarak özelleştirilecek, yani şirketlere verilecek. Gıda ve ürünlerin üretimden pazarlamaya olan zincirin tüm halkaları şirketlerin tekeline geçecek.
3- Bu arada tanzim satışlarda baklagil ürünler de satışa sunuldu. Baklagil üretimini yeterince desteklemeyip, ithalatına döviz akıtan hükümet, tanzim satışlarda baklagil satmakla aynı taşla üçüncü kuşu vuracak. Nasıl mı? Yeni Hal Yasası taslağının, Madde 3/f: “Ticarete konu, sebze, meyve, et ve et ürünleri, su ürünleri, kesme çiçek ile arz ve talep derinliğine göre Bakanlıkça belirlenecek diğer gıda ürünleri ve tarımsal ürünler hallerde alınıp satılacak” demektedir.
Yani hallerde ticarete konu edilecek ürün yelpazesinin kapsamı bu madde ile genişletiliyor. “Yeni hal tarzıyla bütün ürünlerin fiyatı düşecek” propagandası için argüman olabilecek. Gerçekte fiyatlar düşmeyecek. Çünkü üretim girdilerinde dışa bağımlıyız.
İthalatçıyız. Bu yüzden döviz kurları ürün üretim maliyetlerinin artmasında, dolayısıyla ürün fiyatlarının yükselmesinde en önemli etkenlerin başında geliyor. Kısacası; Türkiye tarımında yapısal sorun var. Tarımda yapısal sorun çözülmedikçe gıda fiyatlarının düşmesi, düşürülmesi mümkün olmaz, olmayacaktır da. Bu konuya baklagiller üzerinden bakalım isterseniz.
Baklagiller, hem insanı hem de toprağı besleyen önemli bir ürün. Ziraat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı sevgili Ahmet Atalık, baklagil politikalarını rakamlarla şöyle resimliyor: “Ülkemizde 1980’lerin ortalarında uygulamaya konan” “Nadas Alanlarının Daraltılması Projesi” kapsamında nohut ekim alanlarımız 1990 yılında 890 bin hektara, kırmızı mercimek alanı 1988 yılında 731 bin hektara, yeşil mercimek alanı da 1990 yılında 276 bin hektara ulaştı.
Suya ihtiyaç gösteren kuru fasulye alanları ise sulanan alanların genişlemesi ile 2002 yılında 180 bin hektar oldu. Projenin 1990’lı yılların başlarında sonlandırılmasıyla baklagil üretim alanları da hızla geriledi. Nohut üretim alanı 1990 yılına göre %56 gerileyerek 2017 yılında 395 bin hektara geriledi. Nadas alanlarının değerlendirilmesi amacıyla nohut ekiminin teşvik edilmesi sonucu 2018 yılında üretim alanı %30 artışla 514 bin hektara yükseldi. Ancak, 1990 yılına göre 2018 yılında nohut üretim alanları hala %42 daha küçük durumdadır. Kırmızı mercimek üretim alanı 1988 yılına göre %67 azalarak 2018 yılında 243 bin hektara, yeşil mercimek alanları ise 1990 yılına göre %88 azalarak 34 bin hektara geriledi.
Kuru fasulye alanları ise sulanan arazilerimiz her geçen yıl artmasına karşın 2002 yılına göre %53 azalarak 85 bin hektara geriledi.” Tanzimlerde satışa sunulan baklagillerin TMO’dan geliyor olması, onların ithal olmadığı anlamına gelmez. Bunu bir kenara not edelim. Üretmemiz lazım. Üstelik baklagiller tarımsal ürünlerin sadece bir kalemi. Dağdaki arı, sudaki balık dahil, bunların arasındaki tüm canlı ve cansız varlıklar tarıma dahildir.
Tarımı ciddiye almak, gıdaya erişimi garantilemek demektir. Gıda egemenliği şimdi! Evet yine bir seçim sürecinin içindeyiz. Ne üretileceğine, nasıl üretileceğine, ne kadar üretileceğine, niçin üretileceğine ve kimin için üretileceğine karar verme hakkı olan “Gıda Egemenliği” seçim sürecinde tartışılmıyor. Gıda egemenliğinin en önemli aracı olabilecek olan kooperatifler de gündeme yeterince taşınmıyor.
Oysaki iktidar, gıdanın kontrolünü şirketlere vermek üzere sahada ve yerel seçimler üzerinden gıdanın geleceğini dizayn ediyor. Muhalefet tribünde bile arzı endam etmiyor. “Ama bu belediye seçimi” diyeceklere; Büyükşehir Yasası’nın -tarımı geliştirmekle yükümlü kılan- bölümünü okumalarını öneririm.