AKP-MHP iktidarının yaklaşımlarından dolayı daha çok bir savaşa benzeyen ‘seçim süreci’ işliyor. Herkes kendince bazı argümanları öne çıkarıyor, tabanını tutmayı ve yapabilirse gücüne eklemeler yapmayı amaçlıyor. Seçime giren tüm partiler içinde durumu en vahim olanı ise AKP-MHP ittifakı oluyor.
Devletin tüm gücünü arkasına almasına, her türden hileye başvurmasına, baskı uygulamasına rağmen bu ittifakın mevcut durumda yetmeyen gücünü koruyamayacağında herkes hemfikir. Tüm istatistikler, yapılan yandaş anketler bile hem 24 Haziran genel seçimlerinin hem de 2014 yerel yönetim seçimlerinin gerisine düşüleceğini gösteriyor.
Büyükşehirler de dahil pek çok yerde mevcut iktidarın kaybedeceği anlaşılıyor. Yaşanan yıkımın düzeyini ise her şeyden daha fazla bu iktidarın hile yapma kapasitesi belirleyecek. AKP-MHP ittifakının 7 Haziran’dan beri bir darbe yönetimi olduğu, girdiği tüm referandum ve seçimlerde hileyle, baskıyla, zorbalıkla var olan sonuçlara ulaştığı yeterince anlaşılmış durumda. Öyle ki bunu AKP’nin seçim çalışmalarındaki bazı görevlileri de açıktan söylüyor.
Dolayısıyla geçmiş iktidarların gizliden yaptıklarını bu iktidar üzerine ekleyerek açıktan yapmaktadır. Bu konuda hiçbir hükümet ve iktidarla kıyaslanamayacak düzeyde cesurdur ve hadsizdir. Ancak öyle bir haldedir ki, bu zorbalıklarına, hilelerine ve hatta HDP dışında herhangi bir muhalefetin bulunmamasına rağmen can çekişiyor. Sıfırı tüketmiş haldedir.
Erdoğan ısrarla ‘mezara kadar’ birlikteyiz dese de MHP’den aynı tonda bu söylemi duyamıyoruz. Her ne kadar Kürtler ve demokrasi konusunda aralarında belli bir uyum olsa da bunun ne kadar süreceği belli değildir. Kendi kıvamında ilkelerin partisi olan MHP ile oldukça kıvrak, pragmatist AKP’nin şu anki uyumu çok sürdüremeyecekleri açık. Zaten AKP-MHP faşist birlikteliğini kuran da AKP’nin bu pragmatist karakteri oldu.
MHP’nin söylem ve pratiğinde hiçbir değişiklik olmazken, söylemini tepetaklak eden taraf ise AKP oldu. Kuruluş sürecinden bugüne AKP’nin temel karakteri pragmatizm ve istismarcılık oldu, o nedenle de hiçbir zaman ilkelerin partisi olmadı, olamadı. Liderinin karakterinden dolayı parti hep ittifak, söylem, çizgi değiştiren bir parti haline geldi. Öyle ki bu partiyi kuranların neredeyse tümü bile buna daha fazla katlanamadı ve koptu. AKP’nin yakın zamana kadar MHP de dahil ulusalcılarla yaptığı büyük savaşı herhalde kimse unutmadı, en çok da bu kesimler unutmadı. Şimdilerde devletin bekası denilen kaygı nedeniyle MHP ve ulusalcılar AKP ile ittifakı sürdürüyorlar.
Onlar bugüne kadarki söylem ve pratiklerinden alabildiğine marjinalleşmiş ve toplumun geniş kesimlerine hitap etme kapasitelerini kaybetmiş olduklarından AKP’ye ihtiyaç duyuyorlar. Kendi çizgilerine getirdikleri Erdoğan ve AKP üzerinden daha geniş bir kesime ulaşabiliyorlar. Yanı sıra en çok da Erdoğanlı AKP’nin hala belli ölçüde Kürtleri sisteme çekme kapasitesi nedeniyle ona tahammül ediyorlar. Mevcut durumda AKP dışında belli ölçüde de olsa Kürtleri sisteme eklemleyecek başka bir parti yoktur. Bunu çok iyi bildiklerinden ve AKP’siz marjinal kalacaklarını gördüklerinden AKP ile ortaklıklarını sürdürüyorlar.
Kendisini iktidarsız bir an bile yaşayamayacak hale getirmiş olan AKP de iktidarda kalabilmek ve varlığını sürdürebilmek için MHP ve onun üzerinden ulusalcı kesime göbekten bağlı hale gelmiş durumda. Böylelikle birbirine çok muhtaç olan iki partinin ittifakını görüyoruz. Ancak yukarıda da belirttiğimiz gibi hiçbir gösterge bu ittifakın başarılı, dolayısıyla uzun vadeli olacağını söylemiyor. Bu ikilinin etki düzeyi MHP’nin etkili olabileceği kadardır. Zira mevcut AKP söylem ve pratik olarak tümden MHP’lileşmiştir.
MHP’lileşmiş bir AKP’nin de toplumun tümüne hitap etmesi, kapsayıcı olması ontolojik olarak mümkün değildir. Çünkü bu söylemin hitap ettiği kesim bellidir. Dolayısıyla mevcut AKP’nin her geçen gün daha fazla daraldığını, daha fazla taban kaybettiğini, etrafının daha faza boşaldığını görüyoruz ve görmeye de devam edeceğiz. Hile, baskı, zorbalıkla seçimlerde anketlerin söylediği sonuçlar çıkmasa dahi bu böyle olacaktır. AKP açısından bir dönemin sonuna gelindiği kesindir. Peki, neden böyle oldu? İktidara geldiğinde büyük beklentiler yaratan, adeta herkese umut dağıtan Erdoğanlı AKP’nin en kötüsünden bir tekrarı yaşamasının temel nedeni, öncekilerin tümünde olduğu gibi demokrat olmayı başaramamasıdır. En güçlü insanın demokrat insan, en güçlü partinin demokratik parti, en güçlü devletlerin de toplumun hassasiyetlerine karşı duyarlı olan devletler olduğunu anlamadılar, anlamak istemediler, hala da istemiyorlar.
Var olmak ve kendi olarak kalmak isteyen toplumlar karşısında kimse tutunamaz, en güçlü devletler de dahil. Türkiye’de Kürt sorununu çözmeyen bir partinin sonu, öncellerinin sonudur. Kürt sorunu, Kürtlerin kökünü kazıyarak çözülemez, çünkü Kürtler direniyor, var olmak istiyor. Bunu anlayın artık!