AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Yıldırım seçim çalışması için geçen hafta Çekmeköy’de kadın seçmenlerle bir araya gelmiş ve seçmenlere hitap ederken, “Eskiden bizim zamanımızda evliler arasına girilmezdi. Aileler taraf olduğu zaman evliliğe katkı değil, olumsuz sonuç doğuruyor. Onun için evlileri tek başına bırakacaksın, kendi aralarında meselelerini halledecekler. Öbür türlü duygusal oluyor, ‘benim kızım, benim oğlum’ giriyor. Hepsi bizim kızımız, hepsi bizim oğlumuz. O yüzden karışmamak gerekiyor. Evliliğin sırrı ‘itaat et rahat et’. ‘Peki’ demesini mutlaka başarmamız lazım” demiş. Aynı Binali Yıldırım, geçtiğimiz Kasım’da şahit olarak katıldığı bir nikahta da aynı cümleleri kurmuştu.
Binali Yıldırım, neden böyle açıklamalar yapıyor dersiniz? Çünkü kadını eşitsizlik, şiddet ve sömürü cenderesinin içine hapsetme konusunda çok başarılı ve temel görevi de zaten bu olan geleneksel aile çatırdıyor, sürmüyor, gitmiyor. Birileri zürriyetini arttıracak diye kadınlar artık şiddete, tecavüze, ayrımcılığa katlanmıyor ve kocalarını boşuyorlar. Türkiye İstatistik Kurumu’nun açıkladığı verilere göre 2018 yılında evlenme oranları düşerken, boşanmalarda artış yaşanıyor.
Annelik bir kadın için en iyi kariyerdir’’ açıklamaları yakın geçmişe ait. Bu iktidarın bir bakanı olan Müezzinoğlu tarafından yapılmıştı bu açıklama. Bir diğer yakın geçmişli açıklama ise Davutoğlu’ndan gelmişti. ‘’Doğum yapan kadın, vatani görevini yapmış sayılır’’ demişti kendileri.
O günlerden bugünlere açıklamaların içeriği değişmedi. Aynı hız ve telaşla artan boşanmaları engelleme, kadınları evliliğin içine hapsetme, evin içinde kıyametler bile kopsa müdahale etmeyip kadınları o kıyametin içine itme çabaları sürüyor. Ne diyordu Binali Yıldırım: “Evlileri tek başına bırakacaksın, kendi aralarında meselelerini halledecekler.’’ Kadın kocasından dayak yese, işkence görse, tecavüze uğrasa buna sessiz kalın diyor yani. İşin ucunda evlilik var.
Feminizmin sözünü, sesini büyütmesi, yaygınlaştırmasıyla birlikte kadınlar artık daha farkında ve güçlü. Artık hiçbir şey eskisi gibi değil ve olmayacak. Birbirlerinden aldıkları güçle, hükümet kontrolünde maruz bırakıldıkları erkek şiddetine karşı “susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz’’ ifadesini kadınlar artık daha kalabalık haykırıyor.
Evlilik, onu besleyen erkek egemenliğinden alıyor gücünü. Çünkü kadınlar açısından düşünecek olursak, onlar lehine bir evlilik yok denecek kadar az. Evde iş bölümü yapan koca sayısı bir elin parmağını geçmez. Kocalar zaten ‘iş bölümü’nün manasını da bilmez. ‘Yardım’ ettikleri için kendilerini ‘modern koca’ sanırlar, ancak perdeyi takmak için kesinlikle merdivene çıkmazlar çünkü dışarıdan bir gören olur ve “aa ! filancanın kocası evin perdelerini takıyor’’ der. O nedenle perdeleri takmak, çamaşırları yıkayıp asmak, geri kalan tüm ev işleri hala kadınlara aittir. Böyle bir konfor alanını erkekler neden terketsinki?
Toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin köklerinden biri evlilik. Bu eşitsizlik erkekle lehine, kadınlar aleyhine.Devlet de, hükümet de, yöneticiler de bunu biliyorlar. Ancak onların görevlerinden biri de kadınları aile içine hapsedip, kadınların tüm yeteneklerini, becerilerini ellerinden almak ve onları erkeklerin kölesi yapmak. Böylelikle erkekler daha özgür ve daha rahat olabilecekler, sermaye onların yönetiminde olacak, iktidarı yeniden onlar iktidar edecek, onların arzularına göre bir hayat sürülecek, onlar sayesinde nüfus artacak ve yeni köleler yetişecek. Kadınlar çocuk doğurmayı reddettiklerinde ise onlara zorla doğurtulacak.
E şimdi evliliğin sırrı nerde? Elbette erkek egemenliğinde.