Kendimizi en iyi ifade etmeye ana dilimizi kullanarak başlarız. Bu ana dili en yakınlarımızdan duyar ve onlara aynı şekilde ifade ederiz. Daha sonra öğrenilen dillerin ana dil yerine geç(e)mediği için genel olarak rüyaların hangi dille görüldüğüne dair sorular sorarak öğrenmeye çalışırız, bilirsiniz.
Dünya Anadil Günü nedeni ile TBMM’de yapılan milletvekillerinin ana dilleri ile yaptığı konuşma kayıtlara X dili olarak geçti. Böylece dünya dil ailesine yeni bir dil katılmış oldu.!! Oysa durum çok da trajikti aslında. 21 Şubat 1952’de Bengal dilinin yasaklanması nedeni ile yerine geçecek olan Urduca dilinin zorunlu dil olarak kullanılması ısrarı sonrasında gösteri yapan öğrencilere ateş açılması ve çok sayıda öğrencinin ölmesi, bu tarihte söz konusu oldu.
Birleşmiş Milletler 21 Şubatı da bu nedenle Dünya Ana Dili Günü ilan edilmiştir. Görüleceği gibi ana dilinizi kullanmak için sadece istek göstermek yeterli olmuyor. Bazen ana dilini kullanmak için ölümü göze alanlar var. Bu nedenle Birleşmiş Milletler, 2019’u, yok olan ve kaybolmakta olan yerli dillerin senesi olarak tanımladı. Bildiğiniz gibi hepsi yazı ailesine dökülmese de dünyada konuşulan dillerin dışında çok sayıda dil bulunmaktadır. Bunların sayısının 7-8 bin civarında olduğu sanılıyor.
Türkiye’de ise şu anda konuşulan dil sayısı 28 civarında. Zenginliğimiz görüyor musunuz.??? Bu dilleri konuşanların sayısı ise nüfusa bağlı olarak değişmekle birlikte Türkçe’den sonra en fazla konuşulan dil Kürtçe olmaktadır. Bu dili anadil olarak konuşanların sayısını 11.5 milyon kişi olarak saptayan bir araştırma var ( Konda 2007 araştırması). Elbette on yıl içinde bu sayı da değişmiştir. Meclis’te X dilini konuşan millet vekillerine yapılan itiraz çok anlamlıdır. “Bunlar dil denmez ağızdır ağız…” denmiştir. Tıpkı 1980’li yıllarda Kürtçenin karda yürüyen insanların çıkardığı “kart kurt” seslerinden türediği gibi bir şey demek istenen aslında… Dil bir kültür unsurudur. O dille sadece derdinizi anlatmazsınız, aynı zamanda o dilin zenginliği ölçüsünde şiir söylersiniz, müzik yaparsınız, yemek tarif edersiniz. Eğitim alıp, eğitim verirsiniz. O dil sizin nirengi noktanızdır. Hareket edeceğiniz yeri ona göre belirlersiniz.
Ağız dolusu kahkaha üretirsiniz, fıkralar anlatırsınız. Ama o fıkraların bir tanesi bile başka bir dile çevrilince insanları gülümsetemezsiniz. Devletin resmi kanalları arasında Kürtçe TV var daha ne istiyorsunuz diye sorarlar adama… Ama şu sorunun cevabını vermek kolay değil. Tamamen folklor için sabahtan akşama müzik yayını yapmak yerine, bölge insanlarının ana dilini, yazısını öğretmek eğitimini vermek ve bu eğitim dilinde kendi kültürünü yaşatmak çok mu zor? Bunları göstermelik TV kanalları yerine ilk eğitimden başlatmak neden parçalanmak olsun ki. Elbette o ülkenin resmi dilini çocuklarımız öğrenecek.
Çift dilli programların ne kadar kolaylıkla öğrenildiğinin bilgisine sahibiz. Aslında ülkeleri, bölgeleri parçalayan diller değil de dayatmalar olduğu açık. Kendi ana dilini kullanmaktan uzaklaştırma sonucunda ana dillerini konuşan insan sayısı giderek azalıyor. Benzer gelişmelerin sürmesi halinde yaşayan dillerin azalacağını dilbilimciler öngörüyorlar.
Çocuğuna kendi ana dilinde isim vermesinin yarattığı güçlüklerin aşılmadığı bir toplum içindeyiz. Almanya’da yaşayan üçüncü ve dördüncü kuşağın konuştuğu dilin ne Türkçe ne Almanca olmadığının farkında mısınız..? Türkiye’ye gelen Suriyeli göçmen ailelerin çocuklarının ve torunlarının aynı gelişme içinde kalacaklarını tahmin etmek zor değil. Türkçe ve Arapça karışımı yeni bir dil kendi aralarında ortaya çıkacak . Bizleri bir arada yaşatan unsur dillerin farklılığından ziyade onlar vasıtası ile bir arada yaşama iradesi olduğunun farkında olunması dileğimdir. İyi hafta sonları …