Nusaybin’de çizdiği resimler nedeniyle tutuklanan ve geçtiğimiz hafta tahliye olan gazeteci ve ressam Zehra Doğan, Mezopotamya Ajansı’nın sorularını yanıtladı. Doğan “Şuan ülkenin yarısından fazlası cezaevinde” dedi
Sokağa çıkma yasağı döneminde Mardin Nusaybin’de çizdiği resimleri sosyal medyada paylaştığı ve 10 yaşındaki bir çocuğun notlarını haberleştirdiği için “örgüt propagandası yaptığı” iddiasıyla 2 yıl 9 ay 22 gün hapis cezası verilen gazeteci ve ressam Zehra Doğan geçen hafta kaldığı Tarsus Kadın Kapalı Cezaevi’nden tahliye edildi. Doğan tutuklanmasına gerekçe yapılan delilleri, cezaevinde yaşadıklarını ve cezaevinde açlık grevine giren tutukluların sağlık durumlarına ilişkin Mezopotamya Ajansı’ndan Ferhat Çelik’e değerlendirmelerde bulundu.
‘Yakılmış şehrin resmini nasıl çizersin’
Nusaybin’de tarihin asla unutamayacağı büyük bir vahşetin yaşandığını belirten Doğan, aynı vahşetin Sur, Cizre, Dargeçit, Derik, İdil’de yaşandığını söyledi. Vahşete karşı büyük bir direnişin de verildiğini ifade eden Doğan, bu direnişi ve yaşanan vahşeti haberleştirdikleri için hedefe alınan çok sayıda gazetecinin tutuklandığını kaydetti. Tutuklanan gazetecilerden birinin ise kendisinin olduğunu vurgulayan Doğan, kendisine “yakılmış bir şehrin resmini nasıl çizersin” denilerek ceza verildiğini ifade etti. “Oysaki yıkan ben değildim” diyen Doğan, “Ben sadece var olanı resmettim. Ama cezayı alan da ben oldum. Yine çok ilginçtir ki fotoğrafı çekenler kendileri ama ‘fotoğrafı sen çektin’ diye bana ceza verdiler” dedi.
‘Cezaevleri dışarının prototipi’
Cezaevinin baskılar açısından dışarının prototipi olduğunu ifade eden Doğan, “Baskılara karşı ses çıkardığınız gibi hemen hücre cezaları ile karşılaşıyorsunuz. Bu hücre cezalarından 3 tane almanız durumunda ise infazınız yanıyor. Bu anlamda bir örnek vereyim. Songül diye bir arkadaşımız vardı. 27 yıldır cezaevinde ve müebbet hapis cezası almış bir arkadaş. Bu arkadaşımız ayakta sayım vermediği için sürekli hücre cezasına çarptırıldı ve infazı yandı. 45 yıl yatacak. Niye? Çünkü cezaevi yönetimine karşı çıkmış” dedi. Cezaevi yemeklerinin içinden böcek, kıl gibi şeylerin de çıktığının altını çizen Doğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Bir keresinde salyangoz bile çıktı. 20 kişilik bir koğuşa 5 kişilik yemek veriyorlar. Gerçekten de bizim sabrımızı zorlamak için ellerinden geleni yapıyorlar. Açlık grevi sürecinde siyasi tutsakların asla bir yemek için dilekçe yazmayacaklarını, bir itirazda bulunmayacaklarını, bunun için müdür görüşüne çıkmayacaklarını çok iyi bildikleri için bunları yaparak aslında seni galeyana getirmeye çalışıyorlar. Bununla ne yapacaklar. İşte senin infazını yakacaklar, temel haklarından alıkoyacaklar, telefon görüşmelerinden alıkoyacaklar. Ben koğuş arkadaşlarımla birlikte şarkı söyledim diye disiplin cezasına çarptırıldım. Telefon görüşmelerimiz mektup alma ve gönderme haklarımız alıkonuldu.”
‘Cezaevini resim stüdyosuna çevirdim’
Aynı zamanda ressam olan Doğan, bu sanatını cezaevinde devam ettirmesini ise ünlü ressam Jan Frans van Dael, “Ezilen halkların sanatçıları, nitelikli insanları sadece kendi şahıslarına münhasır bir yeteneğe sahip değillerdir. Onlar Avrupalı sanatçılar gibi bir atölyeye kapanıp resim yapamazlar. Eğer bunu yapıyorlarsa sadece ressam olarak kalırlar. Halkın sanatçısı olamazlar” sözleri ile yanıtladı. Gazeteci olmasının sanatsal kimliğine çok şey kattığını aktaran Doğan, “Eğer gazeteci olmasaydım böyle resim yapamazdım. Çünkü gazeteci olmasaydım Nusaybin’i görmezdim, yaşamazdım. Yaşasaydım da bu kadar anlam vermezdim” dedi. Cezaevindeyken yaptığı çok sayıda resmin idare tarafından ya el konulduğunu ya da parçalandığını sözlerine ekleyen Doğan, “Ama olsun. Onlar 20 tanesini parçaladılarsa ben 300 tanesini yapıp dışarıya yolladım. Bir sanatçı olarak cezaevini bir resim stüdyosuna dönüştürdüğüme inanıyorum. Bunu da arkadaşlarım sayesinde yaptım. Onların desteği olmasaydı, oradaki kadınların bana inancı olmasaydı bunu kesinlikle yapamazdım” diye ifade etti.
‘Türkiye sınıfta kalmış bir ülke’
Türkiye’nin basın açısından kapkara bir ülke olduğunu belirten Doğan, Türkiye’de en çok da gerçeğin peşinde olan hakikat savaşçılarının zarar gördüğünü söyledi. Bu baskılardan en çok Kürt basınının payını aldığının altını çizen Doğan, “Büyük bir performans sanatçıları olarak görüyorum onları. Hakikatin peşinden gidiyorlar ve şuanda Nedim Türfent, Özlem Seyhan, Kibriye Evren, Meltem Oktay ve daha birçoğu cezaevinde. Gerçekten de basın anlamında Türkiye sınıfta kalmış bir ülke” diye konuştu.
Sise Bingöl: Dimdik ayaktayım
Cezaevinde birlikte kaldığı hasta tutuklu Sise Bingöl’ün durumuna da değinen Doğan, sözlerini şu şekilde sürdürdü: “Ananın durumu ne yazık ki hiç iyi değil. En son onun mesajıyla çıktım cezaevinde. ‘Beni soracaklara dimdik ayakta olduğumu söyle’ dedi. Sise Ana toplumun özellikle gazetecilerin ona destek verdiğinin farkında. Yeni Yaşam Gazetesi sürekli elinde. Siyasetçilerin onun için mücadele ettiğini biliyor. Ama akşamları sabaha kadar hiç uyumuyor, sürekli öksürüyor. Sabaha kadar nöbetleşerek Sise Ana’nın başında kalan arkadaşlarımız var. Adli Tıp Kurumu’nun tutarsız ifadelerle verdiği raporda, Sise Ana için ‘tahliye olmak için kendini kötü göstermeye çalışıyor’ diyor. Bu büyük bir ayıptır. İnsanlık adına ayıptır. Ben şahsen Sise Ana’ya senin raporun şunu diyor demeye utandım. Ama kendileri bu raporu yazmaya utanmadı. Üzülmesin diye ona raporu söylemedik. Sise Ana’nın dışarıda olmak gibi bir derdi yok. Sise Ana’nın daha büyük bir inancı var. Mücadeleye olan inancı var. Bence bu herkese cevap olacak niteliktedir.”
‘Açlık grevinde olmanın onurunu yaşıyorlar’
Bulunduğu Tarsus Cezaevi’ndeki açlık grevlerini giren tutukluların durumuna da değinen Doğan, tutukluların moral ve motivasyonlarının çok iyi olduğunu söyledi. Tecridin kaldırılması için bir şeyler yapıyor olabilmenin onlar için büyük bir moral olduğunu vurgulayan Doğan, “Sürekli halay çekiyorlar, şarkı söylüyorlar. Rögarın altından açlık grevinde olan diğer arkadaşlara şarkı söylüyorlar moral vermeye çalışıyorlar. İnanıyoruz, çünkü zafere giden bu yolda kendi ismimiz olacak diyorlar. Açlık grevinde ben de vardım bu mücadelede ben de yer aldım diyorlar. Bunun onurunu yaşıyorlar. Bu güzel insanlar açlık grevindeler. Bu insanların sesine ses olmamız gerekiyor. Leyla Güven’in sesine ses olmamız gerekiyor. Biz susmayan bir halkız. Bu konuşmayı hiç unutmayalım. Bu suskunluk bize yakışmıyor. Her zaman konuşmaya devam edelim. Hayır demeyi bilelim. Bize dayatılanın doğru olmadığını bilelim. Hayır demekten de hiçbir zaman korkmadık. Korkmadığımızı da bir daha gösterelim” diye belirtti.