Hüseyin Kalkan
Bir anda Yaşar Kemal’in Malatya’ya geleceği duyuldu. Daha doğrusu şöyle, Malatya’da Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) genel kongresi vardı ve Yaşar Kemal TİP, kongre delegesiymiş (Bir yöneticiliği var mıydı bilmiyorum) kongreye katılmak için şehre geliyordu. Daha ortaokul öğrencisiydim. Ama İnce Memed’i çoktan okumuştum. Kongre Renkli Sinema’nın salonunda yapıldı. Tıklım tıklım dolu olan salonda ben de vardım. Yaşar Kemal’i görmeliydim. İnce Memed’in yazarı İnce Memed’e benziyordu. Onun gibi ince değildi, ama onun gibi uzun boyluydu. Ve onun gibi cesur görünüyordu. Kürsüdeki konuşması bangır bangır ve öfkeliydi. Bıraksalardı ‘o güzel atına’ atlayıp Abdi Ağaların üzerine sürecekti. Nasıl bir ironidir bilemem. Yaşar Kemal’in katıldığı o kongrede TİP, Kürt meselesi ile ilgili en radikal kararını aldı. Daha sonra da bu karar nedeni ile parti kapatıldı. Yaşar Kemal’in bu kararın alınmasında bir katkısı olup olmadığını bilmiyorum.
Yaşar Kemal’le ilgili bir anı daha. 90’lı yılların başı, o günler Özgür Gündem her gün birkaç haber veya yazıdan dolayı toplatılıyor. Kürt illerindeki bürolarda çalışan arkadaşlar saldırıya uğruyor, öldürülüyordu. Bu baskılı dönemde, bir grup aydın Özgür Gündem’e destek olmak için harekete geçti. Yaşar Kemal, bir yazar arkadaşı ile birlikte bu kapsamda neler yapabileceklerini yönetici arkadaşlarla konuşmak için, Özgür Gündem’in Kadırga’daki binasına geldiler. Verilmesi gerekli destekler arasında da bazı aydınların sırası ile Özgür Gündem’e yazı yazması vardı. Mealen yazıyorum, Yaşar Kemal’in birlikte geldiği arkadaşı konu ile ilgili şöyle bir şey söyledi: “Bu yazılara herhangi bir müdahale olmaması gerek. Kürt hareketini eleştirseler bile olduğu gibi basılmalı.” Bunun üzerine Yaşar Kemal, “Kürt Hareketini eleştirmek için Özgür Gündem’den başka gazete mi kalmadı?” diyerek, isteğin absürtlüğüne vurgu yaptı. Bu konuşma bir gerginliğe yol açmadı. Bu ziyaretten sonra bazı gelişmeler yaşandı. Bazı aydınlar bir süre Özgür Gündem’de yazdılar. Daha sonra Özgür Ülke’nin merkezi ve büroları bombalanınca, aydınlar bombaya karşı tepkilerini Özgür Ülke’nin köşelerine yazdıkları yazılarla dile getirmekle yetinmediler. Aralarında Orhan Pamuk, Ahmet Altan, Latife Tekin, Murathan Mungan ve Lale Mansur’un bulunduğu kalabalık bir grupla İstiklal Caddesi’nde “Ülke’ne Sahip Çık” manşetli gazete satışı yaptı.
Anadolu destancısı
Yaşar Kemal bir destancıdır.
Yaşar Kemal bir ağıtçıdır.
Yaşar Kemal, bize efsaneler anlattı.
Bunları anlattı, çok güzel de anlattı, çünkü onun hayatı bir destandır, bir masaldır. Kendisi anlatıyor: “Mezopotamya çölü, Güneydoğu, Doğu Anadolu savaşta öldürülmüş, sürülmüş Ermenilerin, Kürtlerin, Türkmenlerin, Azerilerin, Ezidilerin, Nasturilerin, Asurilerin, Süryanilerin, sürüleri yok olmuş köpekleri, babasız anasız kalmış çocuklarıyla dolup taşmıştı. Aç, azgınlaşmış köpekler yüzlerce, binlerce sürüler halinde dolaşıyor, saldıracak hayvan, ceren, kurt, kuş arıyorlardı. Çocuklar da sürü haline gelmişti, aç sefil, çırılçıplak… Sürüler halinde dolaşıyor, köylere, kasabalara saldırıyor, yüzlerce çocuk gözlerine kestirdiği köye saldırıyor, bir yanından giriyor köyün kabanını öbür yanda çıkıyor. Köyde yiyecek adına bir şey kalmıyor. Çekirge sürüleri gibi. Beni bunun hikayelerini hem bizimkilerden hem bu gibi olayları yaşamış birçok kişiden dinledim. Birinci Dünya Savaşı’nın korkunçluğu olacak gibi değil. Hele bu savaşta Anadolu insanının çektiği.” (Yaşar Kemal Kendini Anlatıyor, s.23, YKY) Yaşar Kemal’ın ailesi de savaş kaçağıdır. Van’dan Çukurova’ya kadar bir buçuk yılda yürüyerek gelirler. Ve bu bir buçuk yılda Yaşar Kemal’in babası annesini sırtında taşır, anne ise bulduğu her fırsatta Van’a doğru kaçar. Kendi topraklarına doğru.
Bir Ada Hikâyesi
Yaşar Kemal, eşine ender rastlanan bir edebiyatçıdır. Bu toprakların kurdunu kuzusunu, börtüsünü böceğini, çayırını çimenini destansı bir üslup ile bize anlatmıştır. Bir dünya mirasıdır, bir insanlık mirasıdır. Ama dört ciltten oluşan Bir Ada Hikayesi adlı romanı ile bu topraklarda hiçkimsenin yapmadığı bir şey yapmıştır. Tarihle yüzleşmiştir. Ermeni Soykırımı’nı, Ezidi Soykırımı’nı, Kürt isyanlarını, Kürt kırımlarını anlatmıştır. Artuklu Üniversitesi’nde düzenlenen “Tarihselden Güncele Türkçe ve Kürtçe Edebiyatlarda Kimlik Tahayyülleri” isimli sempozyumda Yaşar Kemal’in Bir Ada Hikayesi üzerine olan sunumunda, Erol Köroğlu şunları söylüyor: “Yaşar Kemal de, karşısında durduğu hâkim tarih anlatısı gibi belirli olayları seçerek bir anlatı oluşturur ama onun anlatısı, sadece daha önceden duyulmamış ve hâkim anlayışın görmezden geldiği olaylara dayanmasıyla değil, daha edebi ve metaforik olmasıyla da bu anlayıştan ayrılır.
Yaşar Kemal, kendi deneyimlemediği olayları değiştirerek, yeniden düzenleyerek anlatırken, anımsama ediminin karmaşıklık ve çok yönlülüğünü verecek biçimde yaklaşır geçmişe.” Yaşar Kemal’in karşısında durduğu sadece hâkim tarih anlayışı değil, hâkim edebiyat anlayışı aynı zamanda. Türk edebiyatında kimsenin yapmadığını yapar Yaşar Kemal, yukarda söylendiği gibi, bu toprakların tarihi ile yüzleşmeye kalkışır ve bu büyük işin içinden alnının akıyla çıkar. Zaten bu topraklar ile yüzleşmeden nasıl edebiyat yapılır, nasıl roman yazılır, nasıl şiir yazılır? Yaşar Kemal’in ölüm yıldönümü mü? Yaşar Kemal ölmedi ki.”