Refah Partisi, R.Tayyip Erdoğan’ı İstanbul Belediye Başkanlığı’na taşıdı, İstanbul Belediye Başkanlığı da Erdoğan’ı iktidara taşıdı. Başka etmenler de söz konusuydu elbette. CHP’li belediye başkanların beceriksizliği ve yolsuzlukları, merkezi hükümetin Türkiye’yi krizden krize sürüklemesi, RP’nin aradan sıyrılıp İstanbul’u almasının yolunu açtı.
Söylemeye gereke yok ki İstanbul mega bir kent. Bu yüzden kaynakları ve imkanları da megadır. Google baktığımızda nüfusunun 145 ülkeden daha fazla olduğunu görürüz. Ülke ekonomisinin hemen hemen yarısı İstanbul merkezli dönmektedir. Sanayi ve imalat sektörü İstanbul ve çevresinde kümelenmiştir. Kısaca İstanbul’da belediyeyi alan bir siyasi parti kaçınılmaz olarak Türkiye’yi de alır. İstanbul’u kaybeden bir siyasi hareket Türkiye’yi de kaybeder. Sanırım Erdoğan, İstanbul belediye başkanı olduktan sonra bu bilinçle hareket etti. Bu durum AKP’yi iktidara taşıdı.
İktidara taşınmak, otomatikman iktidarda kalmayı beraberinde getirmez. Kitlelerde oy almanın yanı sıra dayanacak bir sermaye sınıfı da olması gerek. Büyük sermaye bir kısmı bir süreliğine AKP’nin iktidar olmasına itirazı olmadığını belli etmişti. Ama bu sürekli iktidar garantisi olmazdı. Erdoğan bunun farkındaydı. İktidarda kalması için dayandığı bir sermaye kesimi olması gerekiyordu.
Kanunları ve yönetmenlikleri bu amaca hizmet etmesi doğrultusunda değiştirmeye başladı. Marmara Üniversitesi, Siyasi Bilgiler Fakültesi, Yerel Yönetimler Bölümü’nde Öğretim Üyesi Osman Savaşkan, Türkiye’nin Büyük Dönüşümü, (Ayşe Buğra’ya Armağan) kitabının içindeki makalesinde, bu konu ile ilgili şunları yazıyor: “AKP, bir yandan da kendine yakın sermaye grubu oluşturmak ve ihaleler yoluyla kendi siyasi tabanını bir arada tutmak için siyasetin ekonomiye keyfi müdahalesini iktidara geldiği ilk yılda genişletmeye çalıştı. ( s.107)”
‘Kendine yakın sermaye grubu’ oluşturmanın en kullanışlı yolu Kamu İhlalleri Kanunu’dur. Savaşkan, bu kanunla ilgili şunları yazıyor. “AKP döneminde, Kamu İhaleler Kanunu tedrici değişikliklerle tekrardan keyfi müdahalelere imkan verecek şekilde yeniden düzenlendi. AKP yasayı 2003-2017 arasından 41 defa değiştirdi: bu değişikliklerle yasanın çeşitli maddeleri 200’e yaklaşan şekilde müdahale edildi. (age. s.107)” Bu değişikliklerin amacı ihaleleri belli şirketlere vermek. Kamu ihaleleri büyük ölçüde belediyelerin ihalelerinden oluşur. İstanbul gibi bir mega kentin belediyenin ihaleleri neredeyse birkaç devletin büyüklüğünde ihalelere tekabül eder. AKP bu büyük imkanı ta Erdoğan’ın Belediye başkanlığı döneminde kullanmaya başladı. 2000’li yıllar artık kamu ihaleleri yolu ile kendine yakın bir sermaye grubu oluşturma yıllarıdır. Bu yıllar aynı zamanda merkezi hükümetin İstanbul’daki kentsel dönüşüm ve mega projelerindeki ağırlığının arttığı yıllardır. Marmaray, 3. Köprü, 3. Havaalanı, Avrasya Tüneli gibi mega projeler ihalelerinde İBB değil, merkezi hükümet etkili oldu.
Savaşkan, sözünü ettiği makalesinde şunları yazıyor. “Gerek kamu ihaleleri gerek kamuözel ortaklığı yoluyla gerçekleştirilen kentsel gelişim projeleri, sermaye birikimi için önemli mekanizmalar yaratmıştır. Merkezi hükümet eliyle yürütülen büyük ölçekli projelere baktığımız zaman bazı firmalar ön plana çıkmaktadır. Doğuş, Limak, Çeçen, Çengiz, Kalyon, Kuzu, Makyol, Taş Yapı.” (age. s.112) Yazar hem bu firmaların hükümetle bire bir ilişkilerini, hem de bunların aldığı işleri birçok örnekle açıklıyor.
Savaşkan’ın saydığı bu firmalar hemen hemen bütün mega projeleri üstlenen firmalar. Kimini tek başına üstlenmiş, kimi projelerde bu firmalar birlikte yer almış. Örnek olarak 3. Havaalanı’nın Limak Grubu, Kalyon, Kolin ve Cengiz üstlenmiştir. Bu projeler için gerekli olan krediler de genellikle kamu bankalarından sağlanmıştır. Yakın zamanda bu konuda da ilginç bir örnek yaşandı. Ziraat Bankası Genel Müdürü Hüseyin Aydın’ın, Demirören Grubu’na, Doğan Medya’yı almak için verdiği kredi ile ilgili verdiği yanıt ilginçti. Aydın, kısaca “Paramız vardı, verdik”, bu kadar basit. Doğuş Grubu, Kartal-Kadıköy metrosunun yapımı ve Taksim-Yenikapı metrosunun yapımını üstlendi. Çeçen grubu, Astaldi firması ile birlikte 3. Köprü yapım ihalesini kazandı.
Savaşkan’ın makalesinden bir alıntı daha yapmak zorundayım: “İBB’nin ihalelerini kazanan, yeni yükselmekte olan büyük sermaye grupları için merkezi hükümetle kurulan ilişiler daha önemli görülmektedir. AKP döneminde yükselen ve İBB’nin düzenlediği ihaleleri kazanan sermaye gruplarına Kalyon, Kuzu, Taş Yapı, Cengiz, Makyol gibi firmalar örnek olarak verilebilir.” (age, s.113)
Bu yazıda sadece İstanbul üzerinde durduk. İstanbul kadar olmasa da AKP’nin hakim olduğu birçok büyük belediye var. Yani AKP belediyelere dayanarak var olmayı sürdürüyor. Konya, Ankara ve daha birçok merkezde benzeri ilişkiler ve işler söz konusu. Bu söylediklerimiz belediyelerin AKP için ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Belediyesiz bir AKP’nin uzun süre iktidarda kalması mümkün görülmüyor. Buradan baktığımızda, Erdoğan’ın yerel seçimlere neden bu kadar yüklendiğini anlarız.