Mücahit Akgün
Demokratik Suriye Güçleri (DSG) bir zamanlar dehşet saçan IŞİD’in toprak egemenliğini sonlandırmak üzere. Gözler IŞİD sonrasına çevrildi. Merak edilen soru ise IŞİD’in toprak egemenliğinin bitirilmesiyle varlık olarak son bulup bulamayacağı. Bunun için öncelikle IŞİD’in beslendiği ideolojik, kültürel ve sosyolojik zemine bakmak gerekir. Adı sanı bilinmeyen bir yapı nasıl oldu da kısa sürede büyük bir coğrafyada bu düzeyde etkinlik sağladı ve saçtığı dehşet ile Irak ve Suriye denilen iki devletin ordularını yerle bir ederek topraklarının büyük çoğunluğunu ele geçirdi.
İki sacayağı
IŞİD’in ortaya çıkması ve gelişmesinin iki sacayağı var. Birincisi İslam ülkelerinin ideolojik ve kültürel kodları, ikincisi ise kapitalist modernite sisteminin yaşadığı kaostur. IŞİD, El Kaide, El Nusra, Boko Haram, Taliban başta olmak üzere onlarca radikal dinci terör örgütünün bu coğrafyada arzı endam eylemesi bu iç ve dıştan kaynaklı iki faktörün sinonim ilişkisinin sonucudur. Birincisi radikal dinci örgütlerin mayasını oluştururken, ikincisi de yüz yıllardır bu mayayı politik amaçlarına göre yoğurarak uygun zaman ve mekanda harekete geçirmesidir. Konumuz olan IŞİD de bu ilişkinin son sürümüdür.
Mezhepsel fay hatları
Bugün dünyada yaşanan savaşların üçte ikisinin Müslüman ülkelerde cereyan ettiği düşünüldüğünde sorunun sadece IŞİD ile ilgili olmadığı görülecektir. Sorun Ortadoğu ya da daha doğru ifade ile İslam ülkelerinin yaşadığı ideolojik bunalımdır. Bu bunalım etnik, inançsal, kültürel, siyasi ve ekonomik fay hatları oluşturmakta ve sıcak çatışmalar olarak kendini dışa vurmaktadır. Bunalımın aşılması ancak zihniyet değişim ve dönüşümüyle mümkündür. Yüzyıllardır inançsal ve mezhepsel savaşlarla oluşan fay hatları halkların değişim dönüşümü sağlatacak kabiliyetini adeta kötürüm hale getirmiştir.
Ulus devlet milliyetçiliği
Ek olarak kapitalist modernitenin insanlığın başına bela ettiği tüm zamanların en büyük kötülüğü olan ulus devlet milliyetçiliği ve ırkçılığı son yüzyılda bu kötürüm yapıya olabilecek en yüksek dozda şırınga edilmiştir. Din ve mezhepler ulus devlet milliyetçiliği ve ırkçılığının tahkim edilmesinde, bu uğurda gerçekleştirilen etnik temizlik ve katliamların perdesi haline getirilmiştir. Batı’nın Ortadoğu’dan aldığı devlet olgusunu milliyetçilik ve ırkçılık sosuyla yeniden kardıktan sonra tekrar bu coğrafyaya transfer etmesi yeni felaketlerin başlangıcı olmuştur. Ortadoğu ulus devletçiliği, imparatorlar, krallar, despotlar, diktatörler ve tiranlarla kafi miktarda kirli ve karanlık olan geçmişinin deneyimlerini de Batı’nın ulus devlet ideolojisine katık ederek bu coğrafyayı halklar için adeta bir katliam ve soykırım kapanına çevirmiştir.
Halkların isyanı
Dışa bağımlı statükocu, despotik ulus devlet kapanına karşı toplumların hak, adalet, özgürlük ve eşitlik arayışları kendini isyanlar şeklinde göstermiştir. 2010 yılında Tunus’ta bir seyyar satıcının kendini yakmasıyla başlayan Arap halk ayaklanmaları da bu isyanların son halkasıdır. Kısa sürede tüm Arap coğrafyasına yayılan halkların isyanı kesinlikle kapitalist modernite ve siyasal formu olan ulus devletin yarattığı adaletsizlik, yoksulluk ve eşitsizliğe karşıydı. Talepleri ise demokrasi, eşitlik, özgürlük ve adaletti. Bu ayaklanmalar kapitalist sistemin total reddiyesi olarak başladı.
Ürdün toplantısı
Maalesef tarihte birçok örneği olduğu gibi yine kapitalist sistemin hegemon güçleri ile statükocu, despotik ulus devletler halkların taleplerini bastırmak için klasik taktiklerini devreye koydu. Halkların ayaklanmalarının kapitalist sistemi sarsacağı ve yeni alternatiflere kapı aralayacağı korkusuyla yoğun bir müdahale edildi. Sisteme karşı biriken öfke ve enerji IŞİD gibi örgütler devreye sokularak mezhepsel bir savaşa kanalize edildi. 2014 yılında Ürdün’ün başkenti Amman’da bir araya gelen ABD, Türkiye, Katar, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve KDP gibi güçler IŞİD’in yol haritasını çizdi. Kimin eğiteceği, kimin para vereceği, kimin lojistik sağlayacağından tutalım, günün sonunda kimlerin nereleri alacağına kadar planlandı. Kısa sürede de adı sanı bilinmeyen IŞİD Sünni mezhebinin en katı yorumu olan Selefizmin bayrağını dalgalandırmaya başladı.
Madalyonun diğer yüzü
Öte yandan madalyonun diğer yüzü olan Rusya ve İran ise benzer saik ve korkularla Şia mezhebi üzerinden aynı metotlarla mezhep savaşına girişti. Birbiriyle savaşan tarafların ortak ve birincil hedefi kapitalist sistem ve ulus devlete yönelik isyanı amacında saptırmak iken, ikincil hedefleri ise birbirlerine karşı iktidar mücadelesini kazanmaktı. Tarihsel deneyimlerini de kullanarak bu konuda başarılı da oldular. IŞİD ve muadillerinin yaptıkları vahşetler ise taraflar için çok da önemli değil. Şimdi asıl konuya yani IŞİD’in karasal egemenliğinin bitirilmesiyle biter mi bitmez mi sorusuna dönecek olursak, IŞİD ve diğer tüm türevi örgütler İslam ülkelerinin yaşadığı zihniyet krizi ve kapitalist modernitenin yaşadığı kaosun sonucudur. İslam ülkelerinde zihniyet devrimi olmadan, kapitalist modernite sistemi ve siyasal formu ulus devletçilik aşılmadan ismi değişse de IŞİD’in bu topraklarda bitmeyeceği aşikardır. Hatta bitmek bir yana giderek daha fazla güçlenme ihtimali yüksektir.
İki mezhepçi yapı
Ortadoğu’da ulus devlet statükosunun ayakta kalmasını sağlayan temel iki güç Türkiye ve İran’dır. İran tüm stratejisi Şii mezhepçiliği üzerine kuruludur. Dünyada mezhepçiliği bu düzeyde tahkim eden ve hizmetine koşan başka bir devlet veya yapı yoktur. Türkiye’de ise mezhepçilik giderek daha fazla geçer akçe haline gelmektedir. Eğitim müfredatında son yıllarda yapılan değişikliklere ve Diyanet’in uygulamaları Türkiye’nin stratejisini mezhepçilik üzerine kurduğunu ve bunu daha fazla dış ve iç politikasını belirleyeceğini açık bir şekilde göstermektedir.
Bir egemenlik aracı
İran ve Türkiye başta olmak üzere Ortadoğu’nun statükocu ulus devletleri İslam’ı milliyetçi ideolojilerini tahkim etmek ve siyasal egemenliklerini güçlendirmek için kullanmaktadır. Bu da dinin giderek özünü kaybetmesi ve siyasal amaçlarla kanlı savaşlara hazır kıtaların yetiştirilmesi demek ki IŞİD de tam olarak böyle bir zihniyet ve politikanın ürünü olarak ortaya çıktı. Kuşkusuz kapitalist sistemin sahipleri için de toplumların sistemlerine yönelik tepkisini bertaraf eden herhangi bir politika muteberdir.
Tek alternatif güç
Bu fotoğrafın içinde gerek Ortadoğu açısından gerekse Irak ve Suriye krizi bağlamında farklı bir alternatif sunan tek güç Kürtler olmaktadır. Ortadoğu’yu kavuran ulus devlet milliyetçiliği, mezhepsel, etnik, kültürel ayrımcılık ve savaşa karşı hayat bulan Kuzey ve Doğu Suriye modeli önemli bir alternatif olmaktadır. Tüm farklılıkların kendini ifade ettiği bu alternatif Ortadoğu için kısa vadede çatışmaların azaltılması, uzun vadede ise milliyetçilik ve dinciliğe dayalı ulus devlet despotizminin değişim ve dönüşümü sağlama olanağı yaratabilir. Bu alternatif, despotik statükocu ulus devlet zihniyetini ciddi anlamda kaygılandırmaktadır. Dolayısıyla düne kadar birbiriyle çıkar savaşında olan farklı güçlerin Kuzey ve Doğu Suriye’de hayata geçirilen halkların çözüm modeline karşı ortak saldırı içine girdiklerini görüyoruz.
Hegemon güçlerin oyunu
Bölgenin despotik ulus devletleri statükoyu sürdürmek için IŞİD ve beslendiği zihniyete ihtiyaç duymaktadır. Denetimden çıkmadığı ve kendi çıkarlarına zarar vermediği sürece hegemonik güçlerin de IŞİD ve türevlerinin beslendiği zihniyetle bir sorunlarının olmadığını görmek için son olarak ABD ve Rusya’nın Afganistan’ı kan gölüne çeviren Taliban ile görüşme ve anlaşma yarışına bakmak yeterlidir. Hakeza Türkiye’nin hali hazırda El Nusra yani El Kaide ile ilişkileri, İran’ın kendine bağlı benzer zihniyetteki örgütleri ve Taliban ile son dönemde ABD ve Rusya’ya paralel geliştirdiği Taliban görüşmeleri aynı kapıya çıkmaktadır. Ortadoğu’nun despotik ulus devletleri bu mezhep savaşı üzerinden bölgesel hegemonya kurmaya çalışırken, uluslararası hegemon güçler de küresel hegemonyaları için bu kullanılışlı araçlardan ihtiyaç duydukları zaman faydalanmaktadır. Olan ise Ortadoğu halklarına olmakta.
IŞİD nasıl biter?
Özcesi IŞİD’in toprak egemenliği sona erdi, eriyor. Ancak beslendiği ideolojik, kültürel, sosyolojik atmosfer ve zemin yerli yerinde duruyor. IŞİD’i Suriye, Irak, Libya ya da başka bir yerde aramaya gerek yok. IŞİD ve türevleri, Ortadoğu’nun tüm despotik ulus devletlerinin dayandığı, kullandığı ve en kötüsü günlük olarak ürettiği bir zihniyetin ürünü olarak her an daha vahşi bir şekilde zuhur edecektir. IŞİD’in bir süre yeraltına çekileceği ya da gerilla savaşı yürüteceği işin özünü perdelemeye dönük bir özel savaş safsatasıdır. IŞİD, Ortadoğu halklarını ulus devlet despotizmine yani sıtmaya razı etmek için gösterilen ölümdü.
Umut bu modelde
Ortadoğu ve dünyanın ilerici halkları, bu karanlık zihniyeti yenme mücadelesini sürdürecektir. IŞİD’in toprak egemenliğine son veren Kürt ve Ortadoğu kadını bu mücadelenin öncü gücü haline gelmiştir. Ortadoğu ve dünya ilerici halklarının Kuzey ve Doğu Suriye modelini bir umut olarak görmesi ve desteklemesi bunun en somut işaretidir. IŞİD ve destekçilerinin tamamıyla yenilmesi ve Ortadoğu halklarının bu kanlı kapandan kurtulması isteniyorsa demokrasi ve özgürlükten yana tüm güçlerin bu mücadeleye daha fazla katılması ve destek vermesi gerekir.
*Deniz canavarı, Thomas Hobbes’un devlet ve iktidar metaforu
Bitti.